“Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana..
Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü
göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize;
bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun.
Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın.
Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve
kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce,
fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı
temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl
kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir
olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip
olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce
çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da
tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme.
Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin
gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler,
bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı
ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını
kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü
üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme;
muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı
iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar
emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli
(korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi
tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü
ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse,
ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini
oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar..
(Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden
kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf
dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur;
düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı
gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır;
insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı...
Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan
hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş
yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey
memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye
hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına
danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez.
Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”
|