2009-2010 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM TÜRKOĞLU ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 12.SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ III. YAZILI SORULARIDIR
Adı, Soyadı:
Sınıf, no:
YAZARLAR VE ŞAİRLER RESMİ GEÇİDİ
Kendi kendini yetiştirdi gazete ve dergilerde yazarak
Mahşer, Sözde Kızlar, Yalnızız, Canan, Şimşek
Fıkra, deneme, makale, roman yazdı birçok defa
Nam-ı diğer ayaklı ansiklopedidir, o ………………
Hece ölçüsüyle yazan hecenin beş atlısından biridir.
…………………… şiirin yanında tiyatroda da iyidir.
Türkçeyi sade, akıcı ve güzel bir biçimde kullanmış,
Akından Akına, Aşıklar Yolu’nu bizlere yazmış.
……………………. Denince akla gelir toplumcu şiir,
Şiirleri sosyalist gerçekçi bir kavganın ürünüdür.
835 Satır, Portreler, Kurtuluş Savaşı Destanı,
Moskova’da ölen şair bizim için güzel şiirler yazdı.
Üsküp’te doğdu, Ahmet Agâh’tır şairin asıl adı.
Şiirde milli tarih temaları işleyerek yaptı namı.
……………………. yazdı saf şiirin cazibesiyle
Bazı eserleri: Rubailer, Eski Şiirin Rüzgârıyla.
Güçlü bir gözlemciliğe dayanan realizm,
Onun güzel eserlerinde bulunur her daim.
Damga, Dudaktan Kalbe, Leyla ile Mecnun
Maarif müfettişi romancı ………………………..
Beş hececilerin en kabiliyetli, en lirik şairi,
İlk eserleri: Gönülden Gönüle, Şarkın Sultanları
Akıncı Türküleri, Zindan Duvarları, Suda Halkalar.
………………….’in şiirler insanı gönülden yakalar.
Kudret ÇİÇEK
Yukarıda bahsedilen akımın adını yazınız.(10p)
……………………………………………………………………………………………………………..
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Yukarıda verilen Sanat şiirinin ilk dört kıtasının kısa açıklamasını yapınız. (5+5+5+5:20p)
Başarılar. Kudret ÇİÇEK
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
2009-2010 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM TÜRKOĞLU ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 12.SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ III. YAZILI CEVAP ANAHTARIDIR.
Adı, Soyadı:
Sınıf, no:
YAZARLAR VE ŞAİRLER RESMİ GEÇİDİ
Kendi kendini yetiştirdi gazete ve dergilerde yazarak
Mahşer, Sözde Kızlar, Yalnızız, Canan, Şimşek
Fıkra, deneme, makale, roman yazdı birçok defa
Nam-ı diğer ayaklı ansiklopedidir, o Peyami Safa
Hece ölçüsüyle yazan hecenin beş atlısından biridir.
Yusuf Ziya Ortaç şiirin yanında tiyatroda da iyidir.
Türkçeyi sade, akıcı ve güzel bir biçimde kullanmış,
Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ’ı bizlere yazmış.
Nazım Hikmet Ran Denince akla gelir toplumcu şiir,
Şiirleri sosyalist gerçekçi bir kavganın ürünüdür.
835 Satır, Portreler, Kurtuluş Savaşı Destanı,
Moskova’da ölen şair bizim için güzel şiirler yazdı.
Üsküp’te doğdu, Ahmet Agâh’tır asıl adı.
Milli tarih temaları işleyerek yaptı namı.
Yahya Kemal Beyatlı yazdı saf şiirin cazibesiyle
Bazı eserleri: Rubailer, eski şiirin rüzgârıyla.
Güçlü bir gözlemciliğe dayanan realizm,
Onun güzel eserlerinde bulunur her daim.
Damga, Dudaktan Kalbe, Leyla ile Mecnun
Maarif müfettişi romancı Reşat Nuri Güntekin
Beş hececilerin en kabiliyetli, en lirik şairi,
İlk eserleri: Gönülden Gönüle, Şarkın Sultanları
Akıncı Türküleri, Zindan Duvarları, Suda Halkalar.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirler insanı gönülden yakalar.
Kudret ÇİÇEK
Sanatçı, şiirlerinde çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, ev - aile sevgisi, yoksul yaşamlara karşı utanç duyma ve acıma, Allah'a kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölümün yakınlığı, öte dünya özlemi gibi bireysel konuları işler.
Dili gayet sade ve açıktır. 1940'a kadar hece ölçüsünü kullanmış, bu dönemden sonra serbest şiirler de yazmıştır.
Şiirlerini Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak adlarıyla kitaplaştırmıştır.
Bunun yanında hikaye kitapları yazmış ve Goncourt Kardeşlerden roman çevirileri de yapmıştır.
2.Dörtlük: Her milletin ürettiği sanatın kendisi için anlamlı olduğu düşüncesi. “Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da / Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini. / Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, / Bize heyecan verir bir parça yeşil çini…” Batılı ya da batı taklitçisi, Anadolu’da Türk-İslâm varlığından önceki dönemlerden kalma Hıristiyan mabetlerinin ve değişik sanat eserlerinin estetik ve sanatsal incelikleri ve değerleriyle ilgilenir.
3.Dörtlük: Gösteri sanatlarındaki fark: “Sen raksına dalarken için titrer derinden / Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin; / Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden / Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.”. Burada şair, batı ve Türk toplumları arasında var olan gösteri sanatlarındaki farka yer veriyor. “çiçekli bir sahnedeki beyaz kelebek”, düzenlenmiş, kapalı bir sahne mekânında raks eden balerin ve balettir. Batı ürünü olan bale sanatı, belli hafif figürlere, adım atışlara, çoğunlukla sahne düzenine ve müziğe dayalı gösteri türüdür. Yine bu da aristokrat bir sanattır. Teknolojik medeniyette ilerlemiş kentli burjuva toplumunun izlediği ve zevk aldığı bir sanat türüdür. “Biz” ise bundan değil, dağ gibi bir zeybeğin toprağa diz vuruşundan heyecan duyarız. Zeybek, Ege yöresine özgü bir müzik veya oyun türüdür. Aynı zamanda Batı Anadolu efesine verilen bir isimdir. Burada ayrıca bir başka temel farka yer veriliyor. O da şudur: Zeybek, aynı zamanda Millî Mücadelemizi temsil eden figürlerden biridir. Ülkemizi işgal eden ve bizi esir etmek isteyen emperyalist batılı işgal güçlerine karşı şanlı direnişi gerçekleştiren kuvvetlerimizin bir kısmı zeybektir. Zeybek oyunu bu bağlamda yiğitliği, cesareti, kararlılığı, direnişi çağrıştırır. Biz ülkemizi düşman işgalinden kurtaran yani o dönem için güncel temel bir ihtiyacımıza cevap veren bir faaliyetten ve bu faaliyetin çağrışımlarından heyecan duyarken millî davaya, millî meselelere karşı duyarsız kimseler, emperyalistlerle aynı safta yer almayı, onların zevkini paylaşmayı marifet bilirler.
4. Dörtlük: Temel ihtiyaçlarla boğuşan millete karşı duyarsızlık: “Fırtınayı andıran orkestra sesleri / Bir ürperiş getirir senin sinirlerine, / Istırap çekenlerin acıklı nefesleri / Bizde geçer en hazin bir musikî yerine!” Anadolu Türkü Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Millî Mücadele gibi uzun süren ve her şeyi tüketen, bitiren savaşlardan bitkin bir hâlde çıkmış. Elinde avucunda bir şey kalmamış. Ülkesi yerle bir olmuş. Hayatını sürdürecek en temel ihtiyaçlarını giderme konusunda sıkıntılarla mücadele hâlindedir. Günlük olarak karnını doyurma derdine düşmüştür. Bu ortamda Batının burjuva sanatlarından biri olan orkestra yani yaylı, üflemeli ve vurmalı çalgılar topluluğundan zevk almak, aç insanlar karşısında vur patlasın çal oynasın kayıtsızlığı içinde eğlenmektir. Millî sanat, sömürgeci zalimleri eğlendirmek için değil, milletin temel ve öncelikli ihtiyaçlarına karşılık olabilecek şekilde üretilmelidir. Burada ayrıca Batı sanatıyla Türk sanatı arasındaki bir farka yer veriliyor. Batı kaynaklı orkestra, topluca Türk-İslâm dünyasına kılıçlı, zırhlı, gürzlü, şakırtılı, velveleli büyük gürültülerle saldıran haçlı sürülerini çağrıştıran bir simge gibi alınmış. Istırap çekenlerin acıklı nefesleri ise tarih boyunca bu saldırılara karşı koyan milletimizin maruz kaldığı açlık, kıtlık, sakatlık, ölüm, perişanlık gibi durumları ifade eden yanık türkülerimizin, ağıtlarımızın bir karşılığıdır. Batı saldırganlığın uğultusunu, biz ise savunmanın iniltisini sanata dönüştürmüşüz.
Kudret ÇİÇEK
Türk Dili ve Edebiyatı Öğrt.