SELAMUN ALEYKUM,
Bildiğiniz gibi ülkemizin en mühim meselelerinden biri de dış borçlar.
Niye aldığımız kadar
birilerinin bize niye borç verdiği konusu da hep konuşuluyor.
Ashab’ın başından geçen benzer bir hikayeyi okudum ve
aşağıda sizle paylaşıyorum...
Ayrıca;
bizim teslimiyet yolumuzun
nasıl fani olanı hor görmekten geçtiğini,
fani olanı, ancak hakiki olana ulaşmada nesne olarak görmek olduğunu
ve bizim önderimizin
yalan kıymetleri hakikate çevirmedikçe
onları nasıl üstünde yük gördüğünü
anlamamıza vesile olmasını temenni ediyorum..
Mevla kalbimize idrak nasib'etsin
amin
....
* Abdullah El-Hevrini’den :
“ Peygamber Efendimiz’in müezzini Bilal Habeşi’yi Halep’te gördüm.
Ona:
- Ya Bilal, Resulullah’ın (SAV) geçimi ve mali durumu hakkında bana bilgi verir misin ? dedim.
Bilal:
- Nebiy (SAV) Peygamber olduğu günden vefatına kadar
nesi varsa ben bakıyordum ve benim elimde idi.
Birisi ona başvurduğu zaman , eğer o kimseyi fakir görürse
bana emrederdi da gidip borçlanır ve o kimseye yiyecek ve giyecek alır getirirdim.
Bir gün bir müşrik bana rastlayarak :
- Ya Bilal , biliyorsun ki ben zengin bir kimseyim.
Şundan bundan borçlanacağına ,
sana ne kadar para lazım olursa benden iste.
Ben her zaman vermeye hazırım , dedi.
Ben de öyle yaptım.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra bir gün abdest almış ezan okumaya gidiyordum.
Birkaç müşrikle birlikte karşıdan gelen bu müşrik beni görünce:
- Ey Habeşli, diye bağırdı.
- Ne var ? dedim.
- Aybaşına birkaç gün kaldığını bilmiyor musun ? dedi
ve suratını asarak bana ağır bir laf söyledi.
- Biliyorum , az kalmıştır, dedim.
- Aybaşına sadece dört gün kaldı . Hele bir gelsin de görürsün.
Seni alacaklarım yerine rehin alıp köleleştireceğim.
( Sanki bize IMF’in kuruluş hikayesini anlatıyor !)
Ben sana kendi hatırın veya adamının (Peygamber Efendimiz’i kastediyor) hatırı için ödünç vermedim.
Sen eskiden nasıl köle idiysen ,
seni davarlarımı gütmen için bir daha köle yapmak gayesiyle verdim, dedi.
O anda , herkesin böyle hallerde girdiği çok üzüntülü bir duruma girdim ve gidip ezanı okudum.
Yatsı namazını kıldıktan sonra Peygamber Efendimiz eve gitmek üzere kalktı.
Ben de kalkıp arkasından gittim ve izin isteyip arkasından içeri girdim :
- Ya Resulallah ! Anam babam sana feda olsun.
Sana, kendisine borçlandığımı söylediğim müşrik, bugün bana böyle böyle söyledi.
Biliyorum ki , şimdilik ne sen , ne de ben onun bizdeki alacaklarını karşılayacak bir varlığa sahip
değiliz.
Beni rezil edeceğinde hiç şüphe yoktur.
Bari izin ver de, şu Müslüman kabilelere baş vurayım.
Belki Cenab-ı Allah , Peygamberine bir rızık ikram eder de
şu darlıktan kurtulmuş olurum , dedim.
Çıkıp evime gittikten sonra kılıç , mızrak ve ayakkabımı başımın altına koyup uzandım.
Uzandım ama kıvranıp duruyordum.
Yüzümü ufka vermiş, sabırsızlıkla fecrin sökmesini bekliyordum.
Bir uyuyor, bir uyanıyordum.
Nihayet fecrin ilk ışıkları göründü de kalkıp harekete hazırlandım.
O sırada birinin :
- Bilal, Resulullah (sav) seni istiyor ! diye bağırdığını işittim.
Peygamber Efendimizin kapısına vardığım zaman
dört tane yüklü devenin orada çöktüğünü gördüm.
İzin isteyip içeri girdiğimde
Nebiy (SAV) :
- Müjde ! Cenab-ı Allah senin borçlarına karşılık gönderdi , buyurdu.
Bunun üzerine Allah’a hamd ettim. Sonra bana :
- Kapıda yüklü olan dört gördün mü ? dedi.
- Gördüm , dedim.
- İşte o develer yükleriyle birlikte senindir.
Fedek (Medine’ye 150 km mesafede. Önceleri Yahudiler
yaşardı) hükümdarı bana hediye göndermiş.
Götür sat da borçlarını öde dedi.
Ben de çıkıp develerin yüklerini indirdim
ve onlara yem verdikten sonra sabah ezanın okumaya gittim.
Namazdan sonra Bakı’a gidip yüksek sesle :
- Kimin Peygamber Efendimizde alacağı varsa gelsin ,
dedim ve bir iki saat içerisinde Peygamber Efendimizin bütün borçlarını temizledim. Hatta bir
buçuk veyahut iki dinar da arttı.
Mescide gittiğim zaman herkes gitmiş , Peygamber Efendimiz yalnız kalmıştı.
Kendisine selam verdikten sonra bana :
- Ne yaptın ? diye sordu.
- Efendimizin ne kadar borçları varsa hepsini ödedim.
Hiç kimsenin sende alacağı kalmadı, dedim.
- Bir şey arttı mı ? dedi.
- Evet iki dinar kaldı , dedim.
- Beni o iki dinardan da kurtar.
Sen onları vermedikçe ben eve gitmem, buyurdu.
Fakat o gün akşama kadar müstehak kimse bulamadım.
Peygamber Efendimiz de bu yüzden ertesi güne kadar mescidde kaldı.
Ancak ertesi gün akşama doğru iki süvari geldiler.
Ben de onları alıp pazara götürdüm ve o iki dinarla onlara yiyecek ve giyecek alıp kendilerine verdim.
Yatsı namazından sonra Resulullah (SAV) beni çağırıp:
- Ne yaptın ? diye sordu.
- Cenab-ı Allah seni o iki dinardan kurtardı , dedim.
Bunun üzerine tekbir getirip,
uhdesinde o iki dinar bulunduğu halde ölmediği için Allah’a etti.
Ondan sonra kalktı. Ben de onun peşinden gittim.
Bütün hanımlarına selam verip hal ve hatırlarını sorduktan sonra yatak odasına girdi.
İşte Peygamber Efendimiz’in , bana sorduğun mali durumu bu idi, dedi.
....
El-Bidaye , c:VI , s: 55 (Beyhekıy’dan naklen)
El-Kenz’in beyanına göre (c: IV, s: 39) ;
ayrıca bu Taberani de , Abdullah’tan , aynı mealde rivayet edilmiştir.
SELAMUN ALEYKUM
Aktif Ziyaretçi | 22 |
Bugün Toplam | 522 |
Toplam Ziyaret | 3773887 |
Alış | Satış | |
---|---|---|
Dolar | 34.4131 | 34.5510 |
Euro | 36.3571 | 36.5028 |