SEYYİD ÇAVUŞ’UN YOLUNDA ÖZGÜRLÜK İÇİN
Memur-Sen konfederasyonuna bağlı 11 iş kolundaki sendika üyeleri 1 ay gibi kısa bir sürede kamuda kılık kıyafet serbestliği için 10 milyon imza kampanyasını yürüterek 12 milyon 300 bin imza topladı. Bu imza kampanyasının gayesi; darbelerle ve darbeci zihniyetlerle hesaplaşma sürecine girmiş olan ülkemize ve insanımıza dayatılan tek tip zihniyetin bir yansıması olan kamuda tek tip kıyafet dayatmasını sonlandırmaktı ve bu bir milattı.
Yıllardır özellikle kızlarını okutmuyor denilerek hor ve hakir görülen Anadolumuzun inançlı insanlarının imam hatiplerin yaygınlaşması ile kızlarını okullara göndermeye başlamışlardı.Kızlarını imam hatibe gönderiyor diye de yine aynı laikçi kafalar kızlardan imam mı oluyor da imam hatibe gidiyorlar diyerek tepki gösteriyorlardı.Ardından bu kızlar engellere aldırmadan okudular üniversite kapılarına dayandılar.1967 Kasımında başörtüsü sebebi ile üniversite bünyesindeki ilk sancı Hatice Babacan olayıdır.Bu ilk 46 yıldır hiç son olmadı.Bazıları önceden böyle bir sorun yoktu diyor ya hu batılılaşma hareketleri ile baıcı zihniyetler tarafından yapılan tepeden inmeci,jakoben,halka ve değerlerine tepeden bakan zihniyet tesettür şuurunu dinamitledi de ondan.Bu aziz millet adeta kendi özüne sahip çıkarak “on yılda onbeş milyon genç yarattık” diye diye dinsiz,imansız,pozitivist,maddeci,metaryalist bir nesil aşkı ile yanıp tutuşanlara her defasında tokat gibi cevabını verdi.Başörtüsü ile okumak,çalışmak isteyen Müslüman bayanların önüne bu engeller konduğu için siyasi olarak mazlum ve mağdur konuma itilmiş olan inançlı insanların haklarını savunan,dillendiren siyasi hareketler oldu.Milli Görüş hareketi bunlardan biriydi.Samimiyetle bu sıkıntının bitmesini,çözülmesini istediler,dillendirdiler.Fakat “dini siyasete alet etmekle” “Atatürk düşmanlığı” ile “laiklik karşıtlığı” ile yaftalandılar.Halbuki siyaset elbette çözüm yeriydi ve haksızlık varsa bunun önünü açmak için cehd etmek gerekiyordu.Bazı sağ ve sol siyasi hareketler ise başörtüsü meselesini hep oy deposu olarak gördüler ve bunu açıkça istismar ettiler.Çünkü sağ ve solun böyle bir derdi yoktu,samimi değillerdi.Yıllar bunu açıkça gösterecekti ve gösterdi.
1980 darbesinden sonra kılık kıyafet yönetmeliği yayınlayan darbeci zihniyet memurlara bir nevi “hazırol” çekmiş oluyordu.Ve problem hala devam ediyordu.Başörtülü kızlar üniversite kapılarında keyfi yasaklarla karşılaşıyor zulüm devam ediyordu.Özal döneminde konjektür itibariyle bir nebze yumuşayan üniversitelerdeki yasak yine yer yer devam etmişti.28 Şubat 1997’de post modern darbe ile üniversitelerdeki yasakların zirve yaptığı bir dönem başlamış oluyordu.Tüm üniversiteler darbeciler karşısında hizaya geçmiş, bilimi, ilimi bir kenara fırlatmış bu ülkenin öz be öz evlatlarına parya muamelesi yapıp,onların eğitimine mani olmak için rektörler sıraya girmişti.
1999’da ise yasağın başka bir boyutuna daha şahit olunacaktı bir milletin oyları ile seçilip,meclise gönderilen ilk başörtülü milletvekili Merve Kavakçı mecliste “dışarı””dışarı” diye bağırarak el çırpan “çağdaş(!)” kadınlar tarafından hor ve hakir görülecek,kürsüye gelen dönemin Başbakanı Ecevit ise “Burası devlete meydan okunacak yer değildir.Bu kadına haddini bildirin!” diyerek bir gecede bu ülkenin evladını vatandaşlıktan çıkartacaktı.
Sistem başörtülü olarak okumak,çalışmak isteyen Müslüman bayanlara “başlarını açması” dayatmasında bulunarak adeta zulümden keyif alıyordu.Aklı başında ve sağduyulu olan hiçbir kimse bu yasağın mantıklı bir izahını yapamıyordu.%99’u Müslüman bir ülkede Kur’an’ın emri diyerek başını örten bir kadını tehlike görüyordu.Başörtüsü bir bez parçası değil,bir kimlikti elbette.Laikliği aldıkları Avrupa’da bile başörtülü kadınlar bir çok alanda çalışabilmekte ve başörtülü öğrenciler Hıristiyan olan ülkelerde rahatlıkla girebilirlerken bu ülkede kökü dışarıda olup bu milletin başına çöreklenmiş olan derin yapı insanımıza adeta kan kusturuyordu.
2002’de başta başörtüsü olmak üzere yaşanan bir çok zulmün intikamını halk sandıkta had bilmezlere haddini bildirerek gösterdi. Bu süreçte bir çok badireler atlatıldı. Başbakan ve bakanların hanımlarının başörtüleri her milli bayramda bir davetiye krizine sebep oluyordu. Koskoca bir medeniyetin mirasçısı olan bu büyük milletin çocuklarına reva görülen buydu.2007’de “tehlikenin farkında mısınız?” diyerek yine başörtüsü üzerinden milletimize savaş açılıyordu. Cumhurbaşkanının Hanımının başörtülü olmasıydı onlar için tehlike olan.O dönemde bayrak asarak başörtüsünün Çankaya’da olmasını kendi akıllarınca protesto ediyorlardı.O al bayrağın üzerindeki hilalin manasından nasipsiz olanlar. Ve milletimiz bu badirelerde hep inanç hürriyetinden yana tavır aldı.
Başörtüsü bir turnusol kağıdı oldu.2007’den itibaren halkın inancı ile barışık olan, ilimi bilimi önceleyen, kılla tüyle uğraşmayı bırakan rektörlerin iş başı yapmaya başlaması ile bu kanunsuz ve anlamsız yasak uygulanmamaya başladı. Öğrenciler için çıkan kılık kıyafet yönetmeliğinde önceden sadece imam-hatiplerdeki Kur’an ve Siyer derslerinde serbest olan başörtüsü tüm imam-hatiplerde serbest hale getirildi. Diğer okullarda da sadece seçmeli Kur’an ve Siyer derslerinde kullanabilecekleri diğer derslerde ise “başı açık” olmaları ifadesi kullanıldı. Bu yönetmeliği de yeterli görmek mümkün değildi elbet.
Şunu arzu etmekteyiz ki Başörtüsü ile okumak isteyen öğrencilerimiz ortaöğretimde de, üniversitede de rahatlıkla okuyabilmeli. Hor ve hakir gören zihniyetlere de bu tavırları yanlarına kalmayacak şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Memur-Sen’in Kamuda kılık kıyafet serbestliği kampanyasına gelecek olursak yazının başından itibaren seyrini çizdiğimiz bir zulmün artık son evrelerini yaşadığını göstermektedir.12 milyon 300 bin imza 1 ayda toplanan imzalardır. Halkımızın büyük ekseriyetinin bu yasağı anlamsız bulduğu yapılan tüm anketlerde ortaya çıkmıştır. Her defasında iktidarın millet ne derse o olacak “karar milletindir”diyen Muhterem Başbakanımızın bu meseleyi çözmesidir.Geçmişte olduğu gibi kurumlar arasında çatışmanın yerini uyum aldığı görülmektedir.Ordu ve yargı vesayeti referandumdan sonra bir nebze kırılmıştır.Bu süreçte yapılacak olan darbe ürünü yönetmeliğin tamamen kaldırılması,başörtülü olarak çalışmak isteyen bayanların ve erkeklere de kravat dayatmasının son bulmasıdır.
Sendika olarak yaptığımız okul ziyaretlerinde kimi başörtülü öğretmenlerimizin başlarında perukla dolaşmak zorunda kalmaları, kiminin tamamen başını açmak zorunda kalmasının başını örten bir bayan için ne kadar rencide edici olduğunu, onları adeta yok saymak, kimliksizleştirmek olduğunu,başlarını örttüklerinde sanki bir suç işlemiş gibi birileri bir şey der mi ,şiklayet eder mi endişesi içersinde durmaları… savunulacak bir şey değildir. İzan ve vicdan sahibi herkes artık şunu bilmelidir ki bu saçma sapan yasak artık 2013 Türkiye’sine yakışmamaktadır.
18 Mart’ta İslam ve Kur’an ve iman aşkı ile kazanılan Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde,250 kiloluk mermiyi “Ya Allah!” diyerek kaldırıp topa süren Seyyid Çavuş’ların bıraktığı mirası yaşatmak için fiili olarak başörtülü memurlar başörtüsü ile,erkek memurların kravatsız ve serbest şekilde iş yerlerine girerek ruh köklerimize sahip çıkmalı ve Medeniyet değerlerimize savaş açanların ellerinde dayanak yaptıkları bu yönetmeliği söküp atmak için iktidar sahipleri artık bir gün bile beklememelidir.Merhum Akif İnan üstadımızın mısrasında olduğu gibi
…
“Yiğitler yol alsa destana doğru
Şehitler gözümde aynen bayraktır
Gel kurut bu cağın kargaşasını
Seninle beklenen simdi şafaktır”
Halil AKPINAR
Eğitim-Bir-Sen Denizli Şubesi
Eğitim ve Sosyal İşler Başk.Yardımcısı
Yazımız YENİ AKİT GAZETESİ'NİN 24 MART PAZAR GÜNKÜ "OKURUN SESİ" KÖŞESİNDE YAYINLANMIŞTIR.