“Ama Harry'yi en çok mutlu eden, ertesi gün telaşla Biçim Değiştirme'ye yetişmeye çalışırken Cho'nun onu yakalamasıydı. Daha Harry neler olduğunu anlayamadan, Cho elini onun elinin içine yerleştirmiş, kulağına fısıldıyordu: "Çok, çok özür dilerim. Söyleşi öyle cesurcaydı ki... beni ağlattı."Harry, bunun için yeniden gözyaşı dökmesine üzülmüştü, ama yine konuştukları için çok mutluydu. Aceleyle yanından ayrılmadan önce yanağına çabucak bir öpücük kondurması Harry'yi daha da sevindirdi. Ve inanılmaz bir şekilde, Biçim Değiştirme sınıfının kapısına varır varmaz bunun kadar güzel bir şey daha oldu: Seamus kuyruktan çıkıp yanına geldi.”
Harry Potter
SORU 1. Yukarıdaki metne bakarak metin,edebi metin ve gerçeklik hakkında neler söyleyebilirsiniz?
“Kuyutorman'ın dalları altında cifler, insanlar ve korkunç hayvanlar ölümcül bir mücadeleye tutuşmuştu. Kocoğlanlarn ülkesi alev alevdi; Moria üzerinde bir bulut vardı; Lörien'in sınırlarından duman tütüyordu.
Rohan'ın çimenleri üzerinde biniciler at koşturmaktaydı; Isengard' dan kurtlar boşanıyordu. Harad limanlarından savaş gemileri denize açılmıştı ve Doğu'dan bitmek bilmez bir insan akını vardı: Atlan üzerinde kılıç erleri, mızraklı adamlar, okçular, reislerin savaş arabaları, yük vagonları. Karanlıklar Efendisi'nin bütün gücü hareketteydi. Sonra tekrar güneye dönerek Minas Tirith'e baktı. Çok uzakta ve çok güzel görünüyordu Minas Tirith: Beyaz surlu, binbir kuleli, dağ üzerinde mağrur ve zarif; kale burçlarında mazgallı siperlerden çelik ışıltıları geliyor, gözcü kuleleri bir sürü sancakla parıldıyordu. Yüreğine umut doldu. Fakat Minas Tirith'in karşısına daha büyük ve daha güçlü bir kale dikilmişti. O yöne, doğuya doğru çekildi gözleri istemeye istemeye. Osgiliath'm harap olmuş köprülerini geçti, Minas Morgul'un sırıtan kapılarını, hayaletli Dağları geçti ve Mordor Ülkesi'ndeki dehşet vadisi Gorgoroth'a baktı.”
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ
SORU 2. Yukarıdaki metne bakarak metin,edebi metin ve gerçeklik hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Seri katillerden şok teklif !
53 saat içerisinde 7 kişiyi öldüren ve 2 kişiyi de yaralayan sanıklar Jandarma ile pazarlık yaptı: "Bize hap verin anlatalım"
Sakarya’dan Ankara’ya kadar 53 saatte yedi can alıp iki kişiyi yaraladıktan sonra yakalanan Mehmet Karahasan ve Yiğit Bekçe, savcıya verdikleri ifadede birbirlerini suçladı. Her iki zanlı da cinayetleri diğerinin işlediğini ileri sürdü. Jandarmaya, "Hap verin, her şeyi anlatalım" diyen sanıklar, cinayetlere eğlenmek için başladıklarını da itiraf ettiler. Jandarmada gözaltında tutulan sanıklar ilacın ve uyuşturucunun etkisinden kurtulup kendilerine geldiklerinde kafalarını duvarlara vurmaya başladılar. Kendilerine gelen sanıklar, avukatları Ufuk Namalan’ın boynuna sarılıp ağladı. İki gündür sorgulaması süren zanlılar, kendilerini sorgulayan askerlere, "Hap verin, her şeyi anlatalım" diyerek uyuşturucu istediler. Beş gündür yemek yemedikleri gerekçesiyle saat başı yemek isteyen zanlılar, banyo talebinde bulunmayı da ihmal etmediler. Zanlılardan Bekçe, ifadesi alınırken ezan okunmaya başlayınca sesini sorguculara dinleterek, "Allah’ın ezanları şahidimdir ki ben kimseyi öldürmedim" dedi. Yiğit Bekçe ile 11 Ekim’de buluştuk. Yalova’daki bir bankadan 3 bin YTL çektik. Buradan Bursa’ya geçtik. Kamber Mahallesi’ndeki bir kişiden uyuşturucu aldık, araç kiraladık. Yiğit Berçe’nin uzun dipçikli av tüfeğini de alarak İstanbul’a gittik. Burada yedi-sekiz gün gezdikten sonra Adapazarı’nda yaşayan tanıdığımız Aykut Okumuş’un yanına gittik. Okumuş’a av tüfeğini vererek tüfeği aldık. 20 Ekim’de Bursa’ya doğru yola çıktık. Yiğit, yolda bana, ’Gemlik’te hasımlarım var’ dedi. Giderken devamlı telefon görüşmeleri yaptı. Balıkpazarı mevkiine geldik. Bizi yakınları karşıladı. Yiğit, arabadan tüfeği de alarak çıktı, yanıma başkasını bıraktı. Yanımızdan uzaklaştıktan sonra silah sesleri duydum. Yiğit, koşarak yanıma geldi, ’Bas buradan kaçıyoruz, arabayı İzmit’e doğru sür’ dedi.
21 Ekim’de İzmit’te D-100 karayolu üzeri Kozluk mevkiinde Özcan Pişmaniye’nin önünde Yiğit beni durdurdu. ’Gel benimle’ dedi. Dükkana girdik, Yiğit dükkanda bulunan şahsı av tüfeği ile sağ gözünden vurdu. RADİKAL GAZETESİ
SORU 3. Yukarıdaki metni metin ve edebi metin bağlamında inceleyiniz,bu metin edebi metin olsaydı,suçluların durumu yasalar karşısında ne olurdu?Açıklayınız.
“NATAŞA on beş yaşında güzel bir kızdı. Arkadaşlarının arasından yürüdü, armağanını uzattı. Armağanı bir tahta bebekti: MATRİYOŞKA. İçimde bir şey cız etti. İçimde incecik bir tel titredi. İçimde bir yer damlamaya başladı. İçimde bir yumruk isyan ederek havaya kalktı. İçimde bir yumruk geldi, boğazıma dayandı.NATAŞA VE MATRİYOŞKA. Sustum kaldım. NATAŞA bir Çernobil çocuğuydu. Çernobil'de bir nükleer santral patlamıştı. Çevreye radyasyon yağmıştı.Çernobil'in yakınında olan Kiev büyük bir radyasyon etkisi altında kalmıştı. Radyasyon insanın kemik iliğini bozuyordu, kan yapımını etkiliyordu, lösemiye yol açıyordu, kanserlere neden oluyordu, üreme hücrelerini bozuyordu. Kiev'li çocuklar bu tehlikelerin tümünü de yaşamışlardı. Belki lösemi olmuşlardı, belki kanserleri vardı, bunları sormaya hazırlanmıştım ama onları görünce hiçbir şey soramamıştım. Ama bildiğim, bu çocukların geleceklerinin olmadığıydı. Onların gelecekleri yoktu. Önlerinde sadece günler vardı, haftalar vardı,aylar vardı. Yıllar var mıydı? Bunu kimse bilmiyordu. 2000 yılını görecekler miydi? Bunu kimse bilmiyordu. Bildiğim şey, NATAŞA'nın ANNE olamayacağıydı. Evet, NATAŞA anne olamayacaktı. Anne olamayacağını bilen on beş yaşındaki genç bir kızın duygularını kim bilebilir ki? ANNE bilir bunu. ANNELER bilir bunu. O armağan verme anında bütün anneler bunu biliyordu. Onların hepsi de kendilerini unutmuş, belki de kim olduklarını, orada neden ulunduklarını bile unutmuş; sadece NATAŞA'ya ve elindeki MATRİYOŞKA'ya bakıyorlardı. O anda belki bütün bunları düşünmüyorlardı ama duyumsuyorlardı. Duygular düşüncelerden daha hızlıdır, doğruyu da daha çabuk bulur. O anlar duygular anıydı. Kimi zaman bir an yaşanır, hiçbir zaman birimiyle ölçülemez. Belki bir saniyedir, belki dakikalar, belki saatler, belki bir ömür...”
ERDAL ATABEK-KIRMIZI IŞIKTA YÜRÜMEK
SORU 4. Yukarıdaki metni gerçeklik ve kurmaca olarak değerlendiriniz.Gerçek mi kurmaca mı olduğunu nereden anlayabiliriz?
YABAN
Sakarya savaşından sonra düşman orduları Haymana,Mihalıççık ve Sivrihisar bölgelerini, bize; yer yer ateş yığınlarıyla örtülü ıssız ve engin bir virane halinde bıraktı. O afetlerden arta kalmış halkın, bu taş yığınları arasında, ilk insanlardan farkı yoktur. Bunlar,yarı çıplak bir halde dolaşıyor; alevin kararttığı harman yerlerinde toprağa, çamura karışmış yanık buğday ve mısır tanelerini iki taş arasında ezerek öğütmeye çalışıyor; adı bilinmez otlardan, ağaç köklerinden kendilerine bir nevi yiyecek çıkarıyor ve bir yabancının ayak sesini duyunca her biri bir yana kaçıp bir kovuğa saklanıyordu. İşte, Garp Cephesi Kumandanlığının gönderdigi -Tetkiki Mezalim Heyeti- o viranelerde, taşlar altında kömürleşmiş insan kemiklerini araştırırken, bu kitabı teşkil eden yazıları, arasından yırtılmış ve kenarları yanmış bir defter halinde buldu. Köylülerden bunun sahibinin ne olduğunu sordu.Kimse, onun nereye gittiğini bilmiyordu. Bununla beraber,onun iki üç yıl hep bu köyde oturduğunu ve son felaket gününe kadar burada kaldığını söyleyen de kendileri idi. -Tetkiki Mezalim Heyeti- azasından biri bu kayıtsızlığa şaştı:
-Nasıl olur! dedi, nasıl olur. İnsan yıllarca beraber yaşadığı bir
kimsenin nereye gittiğini, ne olduğunu bilmez mi?
Köylüler, küskün bir tavırla omuzlarını kaldırıp uzaklaşıyorlardı.
Yalnız, içlerinden biri, yaşı belirsiz küçük ve sıska bir
adam, döndü:
-Dee, sizin gibi yabanın biriydi, dedi.
Dünyadan elini eteğini çekmiş bir kimse için Anadolu'nun bu ücra köşesinden daha uygun neresi bulunabilir? Ben, burada diri diri, bir mezara gömülmüş gibiyim. Hiçbir intihar bu kadar şuurlu, bu kadar iradeli, bu kadar sürekli ve çetin olmamıştır.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU-YABAN
SORU 5. Yukarıdaki metin ışığında edebiyatın diğer bilimlerle ilişkisi konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Açık avucumla suratına vurdum. İstemiyordum, kafamın hala sakin bir köşeciği tek tokattan başkasını istemiyordu ama gövdem, beynimden çabuk harekete geçti. Tokatım kulağına geldi ve onu yarı yarıya yatağın dışına fırlattı. Bir boğa gibi doğrulup saldırdı. Karnıma bir kafa attı . Elimin sivri yanıyla ensesine vurdum, ustaca bir darbe Deborah'a diz çöktürdü, sonra kolumu boynuna doladım ve başladım sıkmaya. Güçlüydü, her zaman bilirdim bunu, ama şu sıra gücü çok büyüktü. Bir an onu zaptedemeyeceğimi sandım, beni yerden kaldırarak neredeyse doğruldu. Bu durumda yaptığı, bir güreşçi için bile büyük bir şeydi. On - on beş saniye süreyle dengeli durduk, sonra gücünün azalıp benim gövdeme geçtiğini hissettim, kolum boynunu daha da iyi sıktı. Gözlerim kapalıydı. Omuzumla, santim santim aralanan koca bir kapıyı itiyordum sanki.
Amerikan Rüyası / Norman Mailer
SORU 6. Yukarıdaki metni “anlatıcı “ yönünden inceleyiniz.
Odada; bir üst üste dizili mavi yastıklar
Güldeki vazolar, balbadem çikolata, sarı kolonya
Kuytu köşelerde hazin kuyruğu dikilmiş havaya
Yemyeşil, moryeşil bir hayvan gizli
Odada telaşa varan bir durgunluk
Bir de sen, boynunda ninemden ak bir yemeni
Ortada konargöçer kara çadırın
Bir oda giysisi, bir baston, Endülüs çarkın
Yan odada mutfağa dair sesler
Yani kilometreler, kilometre taşları
En çok da kollarım ağrır
Ta Homer'den beri kullanamadım onları
Odada bir sessizlik. Odada bir sessizlik
Odada odalıktan gelen bir sıkıntı
Çay fincanını anlatmama bile razıydın önceleri
Derken söyletmez oldun adımı
Senden bana, benden sana doğru
Yükselmekte ve alçalmakta derece
Odanın ortasında bir deniz başladı
Odanın girişine dair bir belirti
(Çayırda buldum seni. Çayırda buldum seni.)
Perihan Mağden
SORU 7. Yukarıdaki şiirde “imge” olarak kabul ettiğimiz yerleri yazınız.
“Kahramanlarımızın kendilerine idol olarak gösterdikleri, bir dönemin kopya çekme konusunda uzman sistem karşıtı efsane öğrencisi Levent Lemi; görevi her anlamda kötüye kullanan okul müdürü Rafet; idealist müdür yardımcısı Zeynep Erez; sert matematik öğretmeni Fatma Hoca; çocukların bir yarış atı gibi koşulduğu sınav sisteminin yakın bir tanığı haline gelen jokey baba Urfa'lı Sadettin; hayattaki tek dayanağı oğlu olan Güler; çocuğunun hayatında onurlu yaşamın önemini ısrarla vurgulayan komiser baba Metin; oğlunun hayatını bir saat gibi planlayan Almancı baba Sedat ve bütün derdi bir müzik albümü çıkarmak olan müzik hocası Candan'ın yollarını da aynı temel öykü içinde kesiştiren film Türkiye'nin bir türlü çözüme kavuşamayan eğitim sistemi ve sınav problemini oldukça komik ve eğlenceli, aksiyonu yüksek bir dille anlatıyor...”
Yönetmen:Ömer Faruk Sorak
Oyuncular: Hümeyra, Altan Erkekli, Güven Kıraç, Kadir Çöpdemir, Jean-Claude Van Damme, Yağmur Atacan
SORU 8. Yukarıda “Sınav” filminin özeti verilmiştir. Yönetmen Ömer Faruk Sorak ve filmde rol alan sanatçıların Milli Eğitim Bakanlığı Disiplin Yönetmeliği’ne göre alacakları ceza nedir?Bu konudaki düşüncelerinizi “gerçeklik ve kurmaca” çerçevesinde yazınız.
PARTİ HAYVANLARI
Çiftlik sahibine göre çiftlikte herşey yolundadır. Tüm hayvanların güvenliği ve esenliği sağlanmıştır. Ancak çiftçi gözden kaybolunca gözcü koyunun "Engel kalmadı!" diye bağırmasıyla birlikte çiftlikteki tüm hayvanlar iki ayakları üzerine kalkarak dans etmeye, şarkılar söyleyip TV izlemeye, çeşit çeşit şakalar yapmaya başlarlar. Çiftlikte şamatanın startı verilmiştir.Otis'in babası Ben, çiftlikteki herşeyin yolunda gitmesini sağlayan bir inektir. Her sabah çiftlik işleriyle ilgili bir toplantı düzenler ve ortak düşman çakallarla ilgili bazı uyarılarda bulunur. Baba Ben'in artık yönetecek gücü kalmayınca çiftlikteki düzeni Otis sağlamaya çalışır. Düzeni sağlayan Ben gibi birisi olmayınca çiftlikte tam bir kaos yaşanmaya başlar. Böyle olunca da hayvanların en gizli sırrını çiftçinin fark etmesi uzun sürmez. Öte yandan entrikacı çakallar da çiftliği ele geçirme zamanının artık geldiğini düşünmeye başlamışlardır.
Yönetmen: Steve Oedekerk Seslendirenler:Kevin James, Courteney Cox, Sam Elliott, Danny Glover, Wanda Sykes Senaryo: Steve Oedekerk Müzik: John Debney Kurgu: Paul D. Calder Tür: Animasyon / Komedi
SORU 9. Yukarıda özeti verilen filmi “gerçeklik ve kurmaca” yönünden inceleyiniz.
Alzheimer'li Fare Milyonlarca Hasta Yakınının Umudu Oldu
Yakın zamana kadar doğada kendi halinde yasayan bir fare türü , bu günlerde bilim adamlarının gözbebeği oldu . Adı TG2576 . Kupkuru bir kod adı . Ama fiyatı inanılmaz derecede yüksek: Yaklaşık 800 bin dolar .Üstelik bu fare ölümcül bir hasta . Fiyatının yüksekliği de buradan geliyor . Laboratuvarda genleri değiştirilerek üretilen bu fare , doğduktan on ay sonra bunuyor . Yani düşünme yetisini yitiriyor , tüm öğretileri unutuyor ve hücreleri "Alzheimer" hastalığına karsı etkili olan bir protein üretiyor . Işte onu değerli yapan da bu özelliği . Oldukça obur olarak nitelendirilen bu tombul fare artik milyonlarca Alzheimer hastasının umudu .
Laboratuvarında genlerini değiştirerek TG2576 kod adli fareyi üreten Minnesota Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Karen Hisiao Ashe "Genleri değiştirilen bu fare gerçekten Alzheimer'li hastalar için bir umut kapısı" diyor. Bir İngiliz araştırmacı da, bu fareler üzerindeki araştırmalar sonucunda beş ya da on yıl içinde Alzheimer hastalığına karsı ilaç geliştirileceğini belirtiyor .
Çeviren:Elif Ağlarca Özlem
(Bütün Dünya Dergisi
Haziran 2000)
SORU 10. Yukarıdaki metni gerçeklikle ilişkisi,yazılış amaçları ve edebi metin bağlamında inceleyiniz.Bu metnin yazılış amacı nedir? Edebi metin kapsamında değerlendirilmesi için “ne yapılması” gerekir?
İnsanlar çok eskiden beri taştan daha hafif,ama onun kadar dayanıklı bir" nesne" aradılar.Tunç üzerine yazmayı denediler.Bir zamanlar sarayları ve tapınaklarını süslemiş olan üzerleri yazılı tunç levhaları bugün de görmek mümkündür.Bazen bu levhalardan birinin bütün bir duvarı kapladığı da olurdu.Levhanın iki yüzüne yazı yazılmışsa,levha bir zincirle asılırdı.
Anlatırlar;Fransa'da Blois kentinde ,tunçtan bir kilise kapısı vardır.Bu kilise kapısı bir kitabı andırır.Kapının üstünde Kont Etienne ile Blois kenti arasında yapılmış bir antlaşma yazılıdır.Bu antlaşma gereğince halk,Kont'un şatosu etrafına bir duvar çekmeyi kabul ediyor;buna karşılık Kont da şaraptan aldığı vergiyi halka bağışlıyordu.Şarabı içenler çoktan dünyadan göçtüler, etrafındaki duvar yıkıldı.Buna karşılık tunç kapının kanadı üzerinde kazılmış olan antlaşma hala durmaktadır.
SORU 11.Yukarıdaki metinde “yazma eyleminin hangi yönü üzerinde durulmaktadır?
“İnsanoğlu varolduğundan beri, duygu ve düşüncelerini başka kişilerle paylaşabilmek için, çok çeşitli iletişim yolları bulmuştur. Bunların ilk örnekleri arasında, günümüzde dahi pek çok toplum tarafından kullanılan görsel işaretleri, yani ateş, duman ve ışığı ya da akustik işaretler olarak adlandırdığımız, davul ve ıslık çalmayı gösterebiliriz. Ancak bütün bunlar zaman ve alan açısından sınırlanmıştır. Yani mesaj verildikten hemen sonra kaybolurlar ve tekrar edilmedikleri sürece başa alınma olanakları yoktur. Ayrıca, hepsi sadece az ya da çok birbirine yakın bölgede bulunan kişiler arasındaki iletişimde kullanılabilirler. Alan ya da zamanla kısıtlanmamış bir yol arama ihtiyacı, insanları çeşitli nesnelerin belirli bir sıraya göre yanyana dizilmesinden oluşan "nesne yazısı", daha çok hayvancılıkta kullanılan "sayma çubukları", yine belirli aralıklarla düğümlenmiş iplerden meydana gelen "quipu düğüm yazısı", bir mesaj vermek üzere kaya üzerine yazılan veya çizilen resimler anlamına gelen, "pitrogramlar ve pitroglifler" gibi iletişim sistemlerine götürdü. Ancak bunlar da, nisbeten kalıcı olmalarına karşın, belirli durumlarda, kısıtlı sayıda mesajı iletebilirler ve daha önemlisi yanlış ya da farklı algılanma olasılıkları çok yüksektir.”
SORU 12. Yukarıdaki metinde “insan ve iletişim ihtiyacı” nasıl açıklanmıştır?Bu metni edebi metin sayabilir miyiz?Niçin?
“Dans organisazyonları yapmak hoşuma gidiyor. Bu vesileyle birçok dans severi biraraya getirmiş oluyoruz. Hem yeni arkadaşlıklar, hem yeni partnerler ve hem de yeni yeni dans teknikleri öğrenip, kendini deneme fırsatları oluyor. Tüm başarıların arkasında severek, inanarak ve dürüstlük yatmaktadır. Eğer işini bu şekilde yaparsan başarı zaten seni yakalıyor. Sürekli dans geceleri ve dans yarışmaları organize ediyorum. Kısacası dansın olduğu her taşın altını kaldırdığında muhakkak beni görebilirsin. Tabii sadece doğru insanların olduğu yerde. İnanmadığım hiçbir dans organizasyonunda beni bulamazsın!!!! Evet yakında Türkiye'nin ilk ve tek en prestijli salsa yarışması olan 3. Salsa Cumhuriyet Kupası'nı düzenleyeceğiz. Bu yarışma, ülkemizdeki en önemli dans organizasyonudur her sene ülkemizin önde gelen dans okulları ile ortaklaşa bu organizasyonu gerçekleştiriyoruz. Bu senede Cihat Can Dance Company, Dansorium ve Aytunç Bentürk Dance Academy olarak imza atıyoruz.”
SORU 12. Yukarıdaki metinde sözü edilen “dans” sanat kavramı içerisinde değerlendirildiğinde hangi sanat içerisinde gösterilir?Bunun nedeni nedir?
Türk hat Sanatı denilince, Türklerin İslamiyeti kabul edişlerinden sonra okuma yazma vasıtası olarak seçtikleri Arap asıllı harflerle vücuda getirilen sanat yazıları anlaşılır. Ancak şunu hemen belirtelim ki Arap harfleri İslamiyetin zuhurundan sonra yavaş yavaş estetik unsurlar kazanarak, bu hal VIII. Yüzyılın ortalarından süratlenmiş; Türklerin İslam aleminde oldukları çağda zaten mühim bir sanat dalı haline gelmişti. Bu sebeple evvela Arap asıllı harflerin bünyesi ve İslam'ın ilk asırlarında gelişmesi hakkında kısa bir bilgi vermek gerekecektir.
SORU 13. Yukarıdaki metinde sözü edilen “hat sanatı” genel olarak hangi sanat içerisinde değerlendirilir? Niçin?
Gençlik dönemlerimde elime mikrofon olarak tarak alırdım ve evde sanki bir konser alanındaymışım gibi düşünerek şarkılar söylerdim. O zamanlarda bunu hayal etmek benim için çok önemliydi” demişti İzel bir röportajında. Farkında mısınız ne kadar çok hayal ürünüyle yaşıyoruz? Yanımızdan ayırmadığımız cep telefonlarımız, iş hayatımızda en çok gereksinim duyduğumuz dizüstü bilgisayarlarımız, beğendiğimiz filmler, bindiğimiz arabalar… Tüm bunlar bir zamanlar birilerinin hayalleriydi aslında. Bizlerin bu “gerçeklerle” tanışmamız birilerinin “hayalleri” sayesinde oldu.
SORU 14.Yukarıdaki metni edebiyat-kurmaca çerçevesinde örnekleyerek cevaplayınız.
“Yerin dibindeki suyun kaynağını görenin öyküsünü dinle, yurdum! Dünyada her şeyi bilen adamın adını ünlendireyim: onun görmediği hiçbir şey yoktur. Dünyanın bütün bilgeliklerini bilip torunlarına bırakan bir adamdır. Gizleri görüp bunların perdesini yırtan bir adamdır. Tufandan önce olanın haberini getirdi. Uzun yoldan gelip yorgun düştü; ama gücünü yitirmedi. Bütün çektiklerini bir anıt taşına kazıdı.Uruk'un dört bir yanına duvar çektirdi. Kutsal E-anna'nin ve temiz hazinenin duvarına bak! O duvar, didilmiş yünden örülen bir urgan gibidir. Onun köşe burçlarını da gözden geçir! Onun eşini hiç kimse yapamaz. Ta öteden beri orada duran tas merdivenden yol alıp Istar'in oturduğu E-anna tapınağına yaklaş! Sonradan gelen hiçbir kral onun eşini yapmadı.Uruk duvarının üstüne çık! İleri yürü! Temeli gözden geçir! Tuğla duvarı incele. Acaba bunun tuğlaları pişmiş değil midir? Temeli yedi bilge kurmamış mıdır? .”
SORU 15. Yukarıdaki metin dünyanın en eski destanı olan “Gılgamış Destanı”nından alınmıştır.Yüzyıllar önce yazılan bu metin o insanların düşünceleri ve yaşayışları bize bilgi verir.Bu bize dilin hangi işlevini gösterir,açıklayınız.