KİSRÂNIN İSLÂMA DÂVET EDİLMESİ
Hicretin 7. senesi, Muharrem ayı. (Milâdî 628.)
Hükümdarları, İslâma dâvet kararı alan Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashabdan Abdullah bin Huzâfe'yi de İran Kisrâsı Perviz İbni Hürmüz'e elçi olarak gönderdi.
İran'a varıp, saraya kabul edilen Hz. Abdullah bin Huzâfe, Peygamberimizin İslâma dâvet mektubunu bizzat Kisrâ Perviz'in eline teslim etti. Kisrâ mektubu kâtibine okuttu:
"Bismillahirrahmanirrahim!"Allah Resûlü Muhammed'den, Farsların büyüğü Kisrâ'ya!"
Bu hitap, Kisrâyı son derece hiddetlendirdi. Mektubun devamının okunmasına müsaade etmeden ve muhtevâsını öğrenmeden, "Şuna bak! Benim kulum, kölem olan kişi [Hâşâ] kalkıyor da bana mektup yazıyor" diyerek Hz. Resûlullahın mübârek mektubunu alıp küstahça yırttı.286
Sonra da haddini aşarak elçi Abdullah bin Huzâfe'ye şöyle çıkıştı:
"Mülk ve saltanat bana mahsustur. Benim bu hususta ne yenilgiye uğramaktan, ne de bana ortak çıkacağından dolayı asla endişem ve korkum yoktur!
"Firavun, İsrailoğullarına hakim olmuştu. Siz onlardan daha güçlü değilsiniz. Sizi derhal hâkimiyetim altına almaya engel olacak ne var? Ben Firavundan daha iyi ve güçlüyümdür"287 diye hitap etti ve onu adamları vasıtasıyla dışarıya çıkarttırdı.
Abdullah bin Huzâfe'nin Medine'ye Dönüşü
Hz. Abdullah bin Huzâfe, Peygamber Efendimizin İslâma dâvet mektubunu Kisrâya vermekle vazifesini yerine getirmişti. Bu sebeple, saraydan çıkartılır çıkartılmaz hemen bineğine atlayarak Medine yolunu tuttu.
O sırada Kisrânın öfkesi bir nebze dinmiş olacak ki, onu bulup getirmelerini adamlarına emretti. Ancak, Hz. Abdullah çoktan oradan uzaklaşmıştı.
Medine'ye gelen Hz. Abdullah, Peygamberimizin huzuruna çıktı. Olup bitenleri haber verdi. Peygamberimiz ellerini kaldırarak Kisrâya şöyle beddua etti:
"Yâ Rabbi! Nasıl o benim mektubumu parçaladı, Sen de onu ve onun mülkünü parçala!"288
Bu bedduanın tesiriyledir ki, Kisrâ Perviz'in oğlu Şireveyh hançer ile onu parçaladı. Sa'd İbni Ebî Vakkas Hazretleri ise, İran saltanatını param parça etti. Sasaniye devletinin hiçbir yerde şevketi kalmadı.
Peygamberimizin Gönderdiği Mektup
Resûl-i Ekrem Efendimizin İran Kisrâsı Hüsrev Perviz'e gönderdiği İslâma dâvet mektubunun tam metni şu meâldeydi:
"Bismillahirrahmanirrahim! Allah'ın Resûlü Muhammed'den, Farsların Büyüğü Kisrâ'ya!
"Doğru yolda gidenlere, Allah'a ve Peygamberine iman edenlere, bir Allah'tan başka ilah olmadığına, Onun hiçbir ortağı da bulunmadığına ve Muhammed'in Onun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet edenlere selâm olsun!
"Ben, seni İslâma dâvet ediyorum.
"Çünkü ben; Bütün insanlara 'hayatı olan kişilere (gelecek tehlikeleri) haber vermek ve kâfirlere o söz hak olmak için (azap sözü gerçekleşmesi için)' peygamber olarak gönderildim.
"Müslüman ol ki, selâmete eresin! Eğer, dâvetimden yüz çevirirsen, mecusî kavminin günahı senin boynuna olsun!"289
Kisranın Yemen Valisine Emri
Kisrâ, Efendimizin mübârek mektubunu yırtmakla da hiddet ve hırsını dindirememişti. Yemen valisi Bazan'a şu emri verdi:
"Duyduğuma göre, Kureyşten biri ortaya çıkmış, peygamberlik dâva ediyormuş. Sen güçlü kuvvetli adamlarından ikisini gönder. Onu bağlayıp getirsinler."290
Vali Bazan emri yerine getirmekte gecikmedi. Peygamber Efendimize iki kişi gönderdi. Ellerine de, Efendimizin gidip Kisrâya teslim olmasını emreden bir mektup verdi.
Babeveyh ve Hurre Husre adındaki bu adamlar Medine'ye gelerek Resûl-i Ekrem Efendimizin huzuruna çıktılar. Babeveyh, Efendimize hitaben şöyle dedi:
"Kisrâ, vali Bazan'a yazı yazıp seni kendisine götürmek üzere sana adam göndermesini emretti. Bazan da, beni sana gönderdi. Eğer, benimle gelirsen Yemen valisi, Kisrâ'ya senin lehinde mektup yazar, seni bağışlatır.
"Eğer, benimle gelmekten çekinirsen, Kisrâ seni de, kavmini de yok eder, memleketini de yıkar."291 Sonra da Bazan'ın mektubunu verdi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz Babeveyh'in anlattıklarını ve mektubun muhtevasını öğrendikten sonra gülümsedi. Sonrada onları İslâmiyete dâvet etti.
Elçiler, Efendimizin huzurunda manevî heybetinden dolayı tir tir titriyorlardı. Fakat, bunu hissettirmemek için cesaretli konuşmaya çalışıyorlardı.
Peygamber Efendimiz, "Ne yapmak istediğimi yarın size haber veririm" deyip onları huzurundan çıkardı.292
Ertesi gün Resûl-i Kibriyâ Efendimiz vahiy ile gelen şu haberi onlara iletti:
"Yüce Allah Kisrâya oğlu Şireveyh'i musallat kıldı. Şireveyh, onu filan ayda, filan gecede ve gecenin de filan saatında öldürdü!"293
Bu haber karşısında elçiler, şaşırıp kaldılar.
Peygamber Efendimiz Ayrıca onlara hitaben şöyle dedi
"Bazan'a deyiniz ki: Benim dinim ve hakimiyetim, Kisrânın mülk ve saltanatının ulaştığı yerlere kadar ulaşacaktır.
"Yine ona deyiniz ki: Eğer sen Müslüman olursan, şu anda idare etmekte olduğun yerleri sana vereceğim. Seni Ebnalardan [Güney Arabistanda yerleşen İranlılar] meydana gelen kavme hükümdar yapacağım."294
Bunun üzerine Bazan'ın adamları Yemen'e döndüler. Olup bitenleri anlatıp, Peygamberimizden görüp duyduklarını naklettiler. Vali Bazan, "Vallahi, bu hükümdar sözü değildir. Öyle sanıyorum ki, bu zât dediği gibi, bir peygamberdir"295 demekten kendini alamadı.
Sonra da adamlarına, "Onu nasıl buldunuz?" diye sordu.
Onlar, "Biz, ondan daha heybetli, hiç bir şeyden korkmayan ve muhafızsız bulunan bir hükümdar görmedik. Mütevazi ve yaya olarak halk arasında yürüyordu!" cevabını verdiler.
Bazan, bir müddet daha beklemeyi uygun buldu. "Kisrâ hakkında söylemiş olduğu sözün neticesini beklemeliyim. Eğer sözü doğru çıkarsa, o gerçekten Allah tarafından insanlara gönderilmiş bir peygamberdir.
"Şayet, dediği doğru çıkmazsa, o zaman gereğini düşünürüz." dedi.296
Aradan birkaç gün gibi kısa bir zaman geçmişti ki, Kisrânın oğlu Şivereyh'ten Bazan'a şu meâlde bir mektup geldi:
"Ben Kisrâyı öldürdüm! Bu mektubum sana gelince, benim nâmıma halkın bîatını al! Kisrânın sana yazmış olduğu zât hakkında da, yeni bir emrim gelinceye kadar bekle ve hiç bir teşebbüse geçme!"297
Hesap ettiler: Gördüler ki, Perviz'in öldürülmesi, Fahr-i Âlem Efendimizin haber verdiği aynı günün gecesine ve gecenin de aynı saatine rastlıyordu.298
Bazan'ın gönül âlemi bu apaçık mucize karşısında birden aydınlandı.
"Muhammed (a.s.m.), muhakkak, Allah tarafından insanlara gönderilmiş bir peygamberdir" diyerek Müslüman oldu.299 Onu, Yemen'de oturan Ebnâların Müslüman olması takib etti.300
Bazan daha sonra da Müslüman olduklarını Resûl-i Ekrem Efendimize haber verdi. Bu haberi alan Efendimiz, onu San'a valisi tayin etti. Bu, Peygamberimizin tayin ettiği ilk vali idi ve İran valilerinden imâna gelen ilk zâttı.301
Peygamberimizin Kisrâ'ya Gönderdiği Mektubun Aslı
Resûl-i Ekrem Efendimizin Kisrâya gönderdiği mektubun aslı, 1962 yılının Kasım ayı sonlarına doğru, Lübnan Dışişleri Bakanı görevinde bulunmuş olan Mr. Henri Pharaon'un, Dr. Salahaddin el-Müneccid'e okutturmak için başvurması üzerine ortaya çıkmıştır. Vesikayı, Birinci Dünya Harbinin sonunda Henri Pharaon'un babası Şam'da 150 altına satın almış ve mahiyetini bilemediğinden veya açığa vurmak istemediğinden olacak ki, gizli tutmuştur.
Dr. Salahaddin el-Müneccid'in tarif ve tavsifine göre bu mektup, parşömen üzerine yazılmıştır. Ancak zamanla rengi değişmiş ve dokuması eskimiş yeşil bir kumaşa yapıştırılmıştır. Mahfaza, ayrıca camdan bir çerçeve ile muhafaza edilmiş olduğundan, parşömen oraya yapışık kalmıştır.
Parşömen eski ve yumuşaktır, rengi koyu kahverengidir. Sahife kenarları bu sebeple siyahlaşmıştır.
Mektubun boyu 28 cm, eni ise 21,5 cm'dir.
Mektubun ebâdı, ince uzundur. Fakat, üst kısmı alt kısmından daha geniştir.
Mektupta 15 satır vardır ve bunların uzunlukları yerine göre 21,2 cm ile 21,5 cm arasında değişmektedir.
Çizilen satırların altında dairevî bir mühür izi vardır ve bunun çapı 3 cm'dir.
Mektupta, yukarıdan aşağıya doğru akmış su izleri vardır. Bunlar, bazı yerlerde (harfler veya) kelimeleri silmiş, bazı yerlerde mürekkep izini hafifletmiş ve mührün ortasına doğru bulunan (Resûl) kelimesindeki (R) harfi hariç, mühürdeki yazıyı silmiştir.
Mektubun yırtılmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, yırtık, başlangıçtaki ufkî üçüncü satırdan bu satırın ortasına kadar gitmekte, sonra dikey olarak onuncu satıra kadar inmekte, böylece yırtık izi tersine bir (L) harfi manzarası arzetmektedir.
Ayrıca bu yırtık, mektubun yazıldığı parşömenden farkedilebilen ve daha sonraki devre ait deriden yapılma ince bir iplikle dikilmiştir.
Mektubun yazı karakteri, Hendek Savaşı sırasında Sel' Dağındaki grafit kaya üzerine yazılmış bulunan en eski yazı karakterine uymaktadır.302
287. Ravdü'l-Ünf, 6:590.
288. Zâdü'l-Meâd, 3:71.
* Babasını öldürüp yerine geçen Şireveyh, ancak altı ay yaşayabilmiştir. Saltanatının verdiği ihtiras ile kardeşlerini de öldürmüştü. Kendisine halef olacak erkek evladı bulunmadığından, halk Şireveyh'in Buran adındaki kızını saltanat tahtına geçirmişti. Peygamber Efendimiz bunu duyunca, 'Mukadderatını bir kadının eline veren bir millet felah bulamaz' buyurmuşlardı. Bu veciz ifadeleriyle Resûl-i Ekrem Efendimiz, İslâmın âmme hukukunun en mühim bir kaidesini ortaya koymuştur. Bu kaideye göre; İslâm hukukunda âmme velayeti denilen devlet teşkilâtı reisliği ancak bir erkek vatandaş tarafından temsil olunur.
Millet otoritesini temsil ederek bu mevkie kadın seçilemez. Çünkü, kadının fıtratı çok cihetlerden bu ağır vazifeyi yüklenip yürütmeye münasip değildir. Bu sebepledir ki, İslâm hukukunda kadının alış-veriş, şehâdet, şirket, vesayet, veraset, vekâlet, hibe ve her türlü medenî akid ve tasarrufları sair milletlerin hukukuna nisbetle en geniş ölçüde mu'teber ve ticarî sahadaki çalışması meşru olduğu halde, devlet başkanlığına seçilebilmesi hususunda kadın için herhangi bir hak kabul edilmemiştir. (Tecrid Tercemesi, 10:450.)
289. İbn-i Kesîr, Sîre, 3:508; Zâdü'l-Mead, 3:71; İnsanü'l-Uyûn, 3:291.
290. Taberî, 3:90.
291. A.g.e., 3:90-91.
292. Tabakât, 1:260.
293. A.g.e., 1:260; Taberî, 3:91; İnsanü'l-Uyûn, 3:292.
294. Taberî, 3:91.
295. Taberî, 3:91.
296. A.g.e., 3:91.
297. Taberî, 3:91.
298. Tabakât, 1:260.
299. Taberî, 3:91.
300. A.g.e., 3:91.
301. A. Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hülefâ, 1:182.
302. Prof, M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1:260-261.