ERBAKAN HOCAMIZLA İLGİLİ HATIRALAR 2
Gazeteci-Yazar Uğur Dündar, vefatının birinci yılında Milli Görüş Lideri Merhum Necmettin Erbakan ile ilgili hatıralarını Milli Gazete'ye anlattı.
Mustafa Yılmaz
Yakın tarihimizde merhum Erbakan kadar eleştirilen, ikinci bir lider gelmemiştir. Bugün siyaset sahnesine baktığımda, Erbakan hoşgörüsünde ve özgünlüğünde bir başka lider göremiyorum.
Merhum Erbakan, sizin programlarınıza çıkmayı önemsiyordu. Özellikle 1991 yılında TRT'de iken gerçekleştirdiğiniz "İşte Hayatımız" programının Erbakan için önemli bir yeri vardı. Aktif siyasete döndüğünde de ilk çıktığı program da yine Arena programı oldu. Kendisiyle en fazla röportaj yapan isimlerden biri olarak, bir gazeteci gözüyle sizce Necmettin Erbakan nasıl bir siyasetçi, nasıl bir devlet adamıydı?
Merhum Profesör Doktor Necmettin Erbakan, sizin de yakından tanık olduğunuz gibi, hazırlayıp sunduğum televizyon programlarına çıkmayı çok önemsiyordu. Bunun birçok nedeni vardı. Ama en önemlilerinden biri, 1991 yılında TRT"de ekrana getirdiğim "İste Hayatınız" programıdır. Programın hazırlık evresinde, merhum Erbakan'la çok uzun ve içten bir söyleşi yapmıştım. Yaşam öykünü anlattıktan sonra " Bakalım bu hayat hikayesinden nasıl bir program çıkaracaksınız?" diye sormuştu. Soruş biçiminde hem merak, hem de endişe vardı. "Hiç endişe etmeyin çok güzel bir program olacak." Demiştim. Söz verdiğim gibi de oldu. Kimler konuk olmamıştı ki!..Çocukluk arkadaşlarından, bir dönem çalışmalar yaptığı Almanya"daki Aachen Üniversitesi"nden akademisyen dostlarına, siyasetteki yoldaşlarından, Balkanlar ve Avrasya"daki destekçilerine kadar, çok geniş bir dost yelpazesinden özel konuklar çağırmıştım. Konukların merhum Erbakan'la stüdyoda buluşmalarında oluşan sürprizlerle dolu atmosfer, milyonlarca seyircinin hafızasına bambaşka bir Necmettin Erbakan portresi yerleştirmişti. Benim dikkatimi çeken yanlarından biri de çok iyi bir eş ve müşfik baba oluşuydu. Bu yönü beni çok etkilemişti.
Merhum Erbakan'la çok farklı, hatta taban tabana zıt diyebileceğim dünya görüşlerine sahiptik. Ama bu farklılık, onun takdir ettiğim yönlerini görmeme engel değildi. Türkiye'nin sanayi hamlesi yapması ve ekonomideki yapısal sorunları aşması gerektiğini söylerken çok haklıydı. Ayrıca küresel emperyalizme karşı çıkışı ve "milli" duruşu da saygıya değerdi. Hoşgörülü, zeki ve nüktedandı. Müthiş bir espri yeteneği vardı. Siyasi çizgisini çok sert, hatta kimi zaman hakarete varan dozda eleştirenlere karşı bile, çok zorunlu olmadıkça dava açmazdı. Basın özgürlüğüne saygılıydı.
Merhum Erbakan hazırlayıp sunduğum "İşte Hayatınız" programını çok sevdi. Program, o güne kadar yayınlananlar arasında en çok izlenenlerden biri oldu. O zamanlar DVD teknolojisi yaygın değildi. Program bandı kasetler halinde çoğaltılıp, tüm parti teşkilatına gönderildi. Sorumlu yayıncılık anlayışıma ve şahsıma duyduğu güven nedeniyle, çok önemsediği siyasi hamlelerini kamuoyuna duyururken, birinci tercihi hep benim programlarım oldu. Nitekim aktif siyasete yeniden döndüğünde, yine Arena"ya konuk oldu. Nedim Şener"le birlikte hazırladığımız o programın sonunda "Daha önce yaptığınız "İşte Hayatınız" programı bana çok uğurlu geldi ve çok geçmeden başbakan oldum. Demek ki başbakanlık mazbatası sizin elinizde!.. O halde verin başbakanlık mazbatamı da gideyim!" şeklinde esprili bir veda konuşması yapmıştı. Ama ne yazık ki ömrü vefa etmedi ve kısa süre sonra hayata gözlerini yumdu.
27 Şubat Erbakan'ın vefatının birinci yıldönümü? Vefatını duyduğunuzda ilk düşündüğünüz ne oldu? Neler hissettiniz?
Vefat haberini duyduğumda "İşte hayatınız" programından bazı unutulmaz kareleri görür gibi oldum: Pırıltılı öğrencilik yılları, Aachen Üniversitesi"ndeki akademik çalışmaları, oradaki bilim adamlarını şaşırtan buluşları, Alman Leopard tanklarının bir türlü çözüm bulunamayan motor soğutma sorununu, uyguladığı yöntemle çözüşü, Türkiye"nin ilk yerli dizel motorlarının üretildiği Gümüş Motor Fabrikasını kuruşu, siyaset yılları, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasındaki konuşmaları, yasaklı dönemleri, 28 Şubat süreci ve "İşte Hayatınız" albümünü kapatırken, eşi merhume Nermin Erbakan"ın yanı sıra, o tarihte küçük bir çocuk olan oğlu Fatih ve dostlarıyla birlikte çektirdiğimiz anı fotoğrafı, film şeridi gibi akıp geçti... Yeri gelmişken "İşte Hayatınız" programının hazırlık evresinde konuştuğum Alman akademisyen dostlarının hakkındaki samimi düşüncelerini de burada izlerle paylaşmak istiyorum: Akademisyen dostlarına göre Profesör Erbakan, inançları doğrultusunda siyaset yapmak ve bu uğurda sıkıntılı süreçler yaşamak yerine, bilim alanındaki çalışmalarına devam etmeliydi. Zira onlar, merhumun deha düzeyinde bilimsel akla sahip olduğuna ve bilimsel çalışmalarını sürdürmesi halinde, literatüre geçecek çalışmalar yapabileceğine inanıyorlardı. Bu görüşe katıldığımı belirtmeliyim.
Ne zaman zora düşsem...
Hiç kimsenin bilmediği bir gerçeği şimdi sizlerle paylaşıyorum. "İşte Hayatınız" programı yayınlandıktan sonra ne zaman işsiz kalsam, ne zaman zora düşsem merhum Necmettin Erbakan aramış ve hal hatır sorduktan sonra "Bir yardımım olabilir mi?" diye sormuştur. Basın özgürlüğüne duyduğu saygı ve biz gazetecilere gösterdiği hoşgörü nedeniyle ona hep müteşekkir kalacağım.
Erbakan haklıydı...
Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan'la çok farklı, hatta taban tabana zıt diyebileceğim dünya görüşlerine sahiptik. Ama bu farklılık, onun takdir ettiğim yönlerini görmeme engel değildi. Türkiye'nin sanayi hamlesi yapması ve ekonomideki yapısal sorunları aşması gerektiğini söylerken çok haklıydı. Ayrıca küresel emperyalizme karşı çıkışı ve "milli" duruşu da saygıya değerdi.
Mağduriyet edebiyatına hiç başvurmadı
Bugünkü siyasilerin üslup ve yaklaşımlarıyla, Erbakan'ın üslup ve yaklaşımını kıyasladığınızda sizce hangi farklılıklar ön plana çıkıyor?
-Dediğim gibi hoşgörülü, kibar ve nüktedan bir siyasetçiydi. Taklitçi değil, tam tersine özgündü. Zaman zaman yaptığı en sert eleştirilerde bile, insanı gülümseten bir mizahi yaklaşım yer alırdı. Karikatüristlerin ekmek kapısıydı. Ama o, en sıkıntılı dönemlerinde bile, aşağılayıcı ve hakaretamiz bir üslubu benimsemedi. Siyasi rakiplerinden söz ederken, nezaket sınırlarını zorlamamaya özen gösterdi, mağduriyet edebiyatına başvurmadı, asla kindar olmadı. Onun başbakanlığı döneminde, icraatını eleştiren ve muhalif duran hiçbir gazeteci işinden kovulmadı, demir parmaklıkların ardını boylamadı. Oysa yakın tarihimizde merhum Erbakan kadar eleştirilen, ikinci bir lider gelmemiştir. Bugün siyaset sahnesine baktığımda, Erbakan hoşgörüsünde ve özgünlüğünde bir başka lider göremiyorum.
28 Şubat Türk siyasi hayatının olağanüstü dönemlerinden biri olarak tarihe geçti.
Merhum Erbakan'da 27 Şubat tarihinde vefat etti? Rakamların ya da Tarihin diline inanır mısınız?
-Profesör Necmettin Erbakan"ın 27 Şubat tarihinde vefat etmesini, acı bir rastlantı olarak değerlendiriyorum.
Bazı medya mensuplarının daha sonra, 28 Şubat sürecinde kendilerine baskı yapıldığı, tehditlere maruz kaldıkları ya da yanlış yönlendirildikleri yönünde açıklamaları oldu? Siz o dönemde böyle bir baskı ya da yanlış yönlendirme çabasına maruz kaldınız mı? Bu konuda yaşadığınız ilginç bir olay var mı?
-Modern gazeteciliğin babası sayılan İngiliz medya patronu Lord Northclift "Güç odaklarının bir yerlerde örtbas etmeye çalıştıkları şey haber , gerisi reklamdır!" der. Ben yarım asra yaklaşan televizyon haberciliği yaşamımda gerçeklerin ortaya çıkmasından hoşlanan bir güç odağı veya siyasal iktidar görmedim. Tam tersine tüm iktidarların hışmına uğradım. Şimdi de işsizim! Diyecekiniz ki "Merhum Erbakan size ne yaptı?" Hayır, o hiçbir şey yapmadı. Ama Tansu Çiller ve eşi Özer Çiller, ellerinden geleni fazlasıyla yaptı. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, onlarla ilgili yolsuzluk iddialarının üzerine korkusuzca gitmemdi. İkinci nedense, halkın gerçekleri öğrenme hakkına, meslek ilkelerimiz doğrultunda çifte standartsız ama sorumlu gazetecilik anlayışıyla yılmadan hizmet etmemdi.. Örneğin Çiller'in Başbakanlığı döneminde, PKK"lı teröristler bir gece, karanlıktan yararlanıp Kuzey Irak"tan sızmışlar ve beraberlerinde getirdikleri ağır silahlarla, çevresi adeta halı saha gibi ışıklandırılmış karakola bomba yağdırmışlardı. Saldırıda çok sayıda Mehmetçik şehit düşmüştü. Ben de televizyona çıkıp, sınır karakollarımızın vaktiyle kaçakçıların güzergâhındaki çukur alanlara inşa edildiğini ve bu yetmezmiş gibi geceleri aydınlatıldıkları için terörist saldırılarına açık hedef haline getirildiklerini ekrandan söylemiştim. Karakolların konumlarının gözden geçirilmesi, gerekirse acil olarak yerlerinin değiştirilmesi gerektiğini belirtmiştim. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş bu sözlerim nedeniyle beni Divan-ı Harbe vermekle tehdit etti. Ertuğrul Özkök canlı tanığımdır. Ama ben ne yaptım? Korkup susmak yerine, Şırnak Emniyet Müdürünün, Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Soruşturma Komisyonunu bilgilendirirken, yakınlardaki bir Hizbullah kampının, Jandarma Alay Komutanlığı nüfuz bölgesinde faaliyet gösterdiğini söylediği kaseti yayınladım. Doğan Güreş beni Divan-ı Harbe vermedi ama, bu haber sonrasında, Bakırköy 1'nci Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Tabii beraat ettim.
Adınız Susurluk çetesinin ölüm listesinde geçti? Ayrıca 28 Şubat'tan sonra kurulan iktidarda sizi kendisine hedef yaptı? Bu konularda neler söylemek istersiniz?
-İsmim 28 Şubat sürecinin en karanlık ve dehşetengiz oluşumlarından Susurluk Çetesine öldürülmek üzere verildi. Bu gerçeği ben yıllar öncesinden biliyordum ama, Susurluk Çetesi davasından hükümlü eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın'la, bir cinayete kurban giden yine o çetenin üyelerinden Oğuz Yorulmaz'ın annesi milyonlarca televizyon seyircisinin gözlerinin içine bakarak anlatınca, Türkiye de öğrenmiş oldu. Çektiğim çile bunlarla sınırlı kalmadı. 28 Şubat sürecinin iktidara getirdiği Başbakan Mesut Yılmaz'ın da hışmına uğradım. Suçum yine çok büyüktü: iktidarın istemediği haberleri yapmak!..Beyaz Enerji Operasyonu sırasında hazırlanan fezlekeden Mesut Yılmaz"ın kardeşi Turgut Yılmaz"ın adını çıkartmayıp yayınladığım haberden sonra yaşadıklarım, pişmiş tavuğun bile başına gelmemiştir! Neyse ki paçayı, fiziksel saldırıya uğramadan, cezaevine girmeden, sadece işsiz kalarak kurtardım! Günümüzde olup bitenleri düşünürsek, "Buna da şükür!" dememiz gerekir. İşsiz kaldım ama, haber nedeniyle aleyhimde açılan tüm davalardan beraat ettim.
Sayın Necmettin Erbakan ile ilgili unutamadığınız anılardan bazılarını bizimle paylaşır mısınız? Tekrar teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
-Hiç kimsenin bilmediği bir gerçeği şimdi sizlerle paylaşıyorum. "İşte Hayatınız" programı yayınlandıktan sonra ne zaman işsiz kalsam, ne zaman zora düşsem merhum Necmettin Erbakan aramış ve hal hatır sorduktan sonra "Bir yardımım olabilir mi?" diye sormuştur. Belgeler ışığında yaptığım onlarca haber, kişilik haklarını hep gözetmeme karşın, hiç kuşkusuz, merhum Erbakan"ı da üzmüştür. Ama o, bu haberler sonrasında aleyhimde davalar açmadı, beni kovdurmak için patronlarıma baskı yapmadı. Basın özgürlüğüne duyduğu saygı ve biz gazetecilere gösterdiği hoşgörü nedeniyle ona hep müteşekkir kalacağım.
http://www.milligazete.com.tr/haber/yakin-tarihin-en-hosgorulu-lideriydi-231161.htm