Necmeddin Erbakan'ın affedilmez suçu-Mustafa İslamoğlu
Necmeddin Erbakan'ın affedilmez suçu
22/01/2006
Üslubunu,
hatta siyaset etme tarzını beğenmeyebilirsiniz. Başarılı bulup bulmamak
da size kalmış. Nerden baktığınıza bağlı olarak değişir başarının
tanımı. Sonuçta her iki şık için de, ?Sen de haklısın? noktasına
ulaşılabilir. Bazı refiklerimizin dediği gibi, ?Hocam, gir içeri, yat
aslanlar gibi!? çağrısında da bulunabilirsiniz. Veya, daha usul bir
sesle içinizden, ?Keşke girip yatsaydı da, malum zümreye bu kadar dil
dökmeseydi? diye geçirebilirsiniz. Bunu yapmadığı için sitem de
edebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız. Fakat, Necmeddin Erbakan?ın
neden ?silinmek? istendiğini, asla göz ardı edemezsiniz. Asla tevil
edemezsiniz. Asla geçiştiremezsiniz. Konunun özü budur. Onu silmek
isteyenlerin, onun şahsıyla bir alıp veremeyeceği yok. Kişisel ve özel
mahfillerde onlar sevdiklerini ve sempatik bulduklarını bile söylerler.
Onu silmek isteyen malum odaklar, onun misyonuna düşmanlar. Ona
bakmıyorlar, onun neyi ve kimi temsil ettiğine bakıyorlar. Onun üzerini
çizerken, bunu esas alıyorlar. Onlar, iyi temsil etmiş-kötü temsil
etmiş, üslubu şöyleymiş-böyleymiş ile uğraşmıyorlar. Malum odaklara göre
Erbakan, bu ülkedeki ?yersiz? zümreye karşı ?yerli? damarı temsil eden
bir isim olduğu için baştan suçludur. Peşinen ve yargısız. İstim arkadan
gelsin. Mahkûm edilsin de, bahanesi ne olursa olsun. Yeter ki, üzeri
çizilsin ve yabancılaşmış ?ideolojik devlet? damarına karşı, millet
damarını temsil etmenin cezasını çeksin. Dert bu. Batıcı kadrolara karşı
millet damarını temsil eden Birinci Meclis?in temsil ettiği damar, bu
damar. Ali Şükrü Bey, Hüseyin Avni Ulaş, Mehmet Akif Bey (Ersoy) onun
selefleri. Hepsi de, ?gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem?
dedikleri için cezalandırıldılar. Ali Şükrü Bey, Cumhurbaşkanlığı
Muhafız Alay komutanı Topal Osman?a öldürtüldü. Hüseyin Avni ve Mehmet
Akif Beyler, bir biçimde susturuldu ve canlı cenaze muamelesi gördü.
Aynı damarı 1925?te Kazım Karabekir Paşa temsil etti. O da, ?biat?
etmediği için cezayı hak etti ve ipten son anda kurtuldu. Aynı damarı,
muvazaalı bir senaryoda rol alarak da olsa, 1931?de Fethi Okyar temsil
etti. Halk onun şahsına değil, resmi ideolojiye muhalif imajına bakarak
canhıraş destekledi. Rejime rağmen halkın desteğini almanın bedeli
ağırdı. Ona da bu bedeli ödettiler. Ve Menderes geldi. ?Yeter! Söz
milletin!? dedi. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan! Sen
misin sözün millette olduğunu söyleyen! Haydi darağacına! Senin asıl
suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven
aşılamaktır. Ona gücünü hatırlatmaktır. Onun sevgisini kazanmaktır.
Bebek-Köpek davası mı? Üç-beş yüz liralık sözüm ona tırışkadan yolsuzluk
davası mı? Bunlar prosedür gereği. Hani, ?Siz asın, gerekçesi arkadan
gelir? misali. Götürdüler ve astılar. Aslında asılan Adnan Menderes
değildi. Asılan milletin gücüydü. Asılan milletin onuruydu. Asılan
milletin ta kendisiydi. Ardından Demirel ve Özal. Demirel, millet
damarının mirasına oturdu. O mirası yiyerek büyüdü. Millet bu damara
yaslanarak ortaya çıkanın kişiliğini merak bile etmedi. Etseydi ne
değişirdi, o ayrı mesele. Millet için her seçim ?öç? alma fırsatıydı ve
vitrinde kimin olduğu tali meseleydi. Süleyman Bey, işte bu damara
yapışarak ?büyüdü?. Sonra dönüp kendini büyüten damarı kesti, o başka.
Belki, bu damara eklemlenmenin cezasından, ancak böyle kurtulacağını
düşündü. Sahiden de öyle oldu. Bu damarda siyaset yapıp da, malum
odakların hışmıyla üzeri çizilmeyen bir Bayar var, bir de o. İkisinin de
referansı aynı yerden. Turgut Özal bu damarı temsil etmenin bedelini
ağır ödedi. Ölümünün arkasındaki sır bu. Ve Necmeddin Erbakan. Her tür
hata ve noksanına rağmen o, bu damarın en özgün, en kendine özgü
mensubuydu. Bu zincirin halkalarına bakın, bir trend görürsünüz. Bu, öze
dönüş trendi. Bu trendde Necmeddin Erbakan halkası, öze dönüşün ivme
teşkil ettiği halkayı temsil eder. Ve bu malum odaklar nezdinde büyük
cinayettir. Erbakan Hoca, bu cinayetin bedelini ödüyor. Millet
zincirinde özgün bir halka olmanın bedelini? Milletten çalınmış
?devlete? karşı, milletten yana tavır koymanın bedelini? Onun suçu
sabittir. Buna hepimiz şahidiz: O, bu milleti millet yapan değerlere
sadık kalmıştır, o bu vatanı vatan kılan değerlere sadık kalmıştır. O
kendi değerlerine oryantalistçe bakanlar güruhuna katılmamıştır. Bu ise,
birileri nezdinde affedilmez bir cürümdür. Hoca, bu cürmünün cezasını
çekiyor. Gerisi laf u güzaf. Millet zincirinde halka olanın bedel
ödemediği günü gördüğünüzde, bu milletin makus talihini yendiğine
hükmedebilirsiniz.
Mustafa İslamoğlu
Yorumlar -
Yorum Yaz