Niçin
rahmetle anıyoruz? Bu bir nasip meselesidir. Hatırlarsak Hz. İbrahim’in
Rabbimizden istediği bazı duaları vardır. Onlardan biri de Şuara
sûresinin 83. ayetinde açıklanmıştır:
“Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle.” Veya
ayetin bir farklı meali şöyledir: “Ve sonraki nesiller arasında,
kıyamete kadar hayırla anılmamı sağla.” İlgili ayete Said Nursi
Hazretleri güzel bir yorum yapmıştır: Allah’ın rızası kâfidir. Eğer O
yar ise, her şey yardır. Eğer O yar değilse, bütün dünya alkışlasa beş
para değmez...”
Merhum Erbakan Hocamızın vefatı ile binlerce inanan insan, dünyanın her
tarafından dualarıyla sel olup aktı. Herkes hayırla yâd etti. Bu sonuç,
vefat etmiş bir kimse için en büyük şereflerden biridir.
Yeryüzünde yaşayan Müslümanlar, Rabbimizin şahitleri makamında
olduklarından, merhum Necip Fazıl Kısakürek de, kendisinin “dört inanan
insan” tarafından taşınarak kabre gömülmesini istemişti. Sebebi ise
Rabbimiz, inanan kullarının şahitliklerine itibar ettiği için, kendi
bildiklerinden vazgeçer ve inanan kullarının yaptığı şahitlikleri öne
çıkarır. Geçtiğimiz Salı günü yaşanan olaylar, bu dediklerimizi
ispatlamaya kâfidir, kanaatindeyim.
Merhum Necmettin Erbakan Hocamızla alakalı birkaç hatıramı, sizlerle
paylaşmak istiyorum. Onlardan biri, Başbakanlık konutunda verilen meşhur
iftar yemeği ile alakalıdır. Ülkenin tanınmış salih kulları, ilim ehli o
davete icabet etmişti. Layık olmadığımız halde biz de davet edilenler
arasındaydık. İftar yemeği yenildikten sonra, Merhum Erbakan Hocamız
mikrofonu aldı ve şöyle dedi: Teşekkür ederim sizlere. İstedim ki siz
değerli âlimlerimizin, hocalarımızın duasını alayım. İçinde bulunduğunuz
konutta görevleri takip etmek için, önce sizlerin buraya gelmesini,
ayaklarınızın bu yerlere değmesini istedim.” Bu konuşmayı yaparken,
gözleri çakmak çakmak olmuştu ve misafirlerin gözlerinden yaş akıyordu.
Şimdi Erbakan Hocamız, Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Ama onu ve başbakanlık
konutuna gelenleri bu ülkenin kalkınmasına engel görenlerin büyük bir
kısmı yaşıyor. Ne var ki onlar da ölecek. Bu dayatmacı, çağ dışı,
dinozorlaşmış zihniyettekiler öldükten sonra nasıl anılacaklar acaba?
Merhum Erbakan Hocamızla alakalı bir başka hatıram ise şöyledir:
Konya’da İl Başkanlığı yaptığı dönemde Halis Nükte Bey aracılığı ile
merhum hocamızdan özel görüşme talebinde bulundum. Ve bizi Ankara’daki
evine davet etti. İki buçuk saat zaman içinde kafama takılan 8 tane soru
sordum ve cevaplarını aldım. Anladım ki, Erbakan Hocamızı her insan
anlayamaz. Projeleri, hedefleri, yapmak istedikleri halkımızın düşünce
seviyesinin çok üstündedir. Dünya çapında mütefekkir bir insanın parti
tüzüğü içinde tutulması çok zor. O günden vefatına kadar ki zaman
diliminde, elimden geldiği kadar gıyabında hayırla anmayı prensip
edinmeye çalıştım.
AK Parti kurulduğunda Almanya’da bulunuyordum. Vakit gazetesine haftalık
yazdığım yazının konu başlığı Ak-Sa idi. Cumhuriyet döneminde ilk defa
baba-oğul şeklinde bir yapı oluştuğunu değişik yönleri ile dile
getirmiştim. Her iki taraftan da teşekkür telefonları aldım.
Netice olarak, Merhum Erbakan Hocamız, tüm inananların dilinden ve
gönlünden hayırla yâd edilme nimetine kavuşmuş olduğu halde dünyadan
ayrılmış oldu. Hz. Yusuf’un duasına mazhar olmasını umar, en
yakınlarından, en uzak diyarlarda bulunan muhiplerine kadar hepsine
taziyemizi iletir ve hakikatlere karşı kalpleri kapalı insanlara hidayet
dileriz. “Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen, dünyada da ahrette de benim
sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat.”
Yusuf Suresi/101 |