03 Mart 2011
Her
ölüm, insanın uzun boylu bir ‘muhasebe’ yapmasına vesile olur veya
olmalıdır. Hakkında kim ne düşünürse düşünsün, önemli bir siyasi aktörün
ölümü, siyasi bir muhasebeyi de gerekli kılıyor. Şimdilerde doğal
olarak, Erbakan’ın ardından da bu yapılıyor. Ben de aynı şeyi yapmaya
çalışacağım.
Erbakan’ın önderlik yaptığı siyasi söylemi her zaman çok
sorunlu bulan, ama bu söylem etrafında siyaset yapanların maruz
bırakıldığı haksızlıklara büyük öfke duymuş biriyim. 28 Şubat ve Refah Partisi’nin
kapatılması süreci bu ülke için kara bir lekedir. Bu düşünce ve duygu
ile, Erbakan’ı yalnız bırakıp, kendilerine ‘yenilikçiler’ diyerek yol
açmak isteyenlere, ağır eleştiriler yönelttim. 9 Ocak 2001 tarihli ‘28
Şubat Yenilikçileri’ başlıklı yazım (Radikal), bunlardan biriydi.
Ardından Fazilet Partisi’nin kapatılma kararı kâbusun devamı oldu. O
sırada, Ege sahillerinde bir tatil kasabasındaydım, ‘Beyaz Türk’
dünyasının, kendinden başkasına bu ülkede yaşama hakkı tanımakta azimli,
küstah tavrı o civarlarda daha derinden hissedilebiliyordu. Bir şekilde
o dünyanın bir üyesi olmaktan çok ama çok utandım ve ‘Utanıyorum’
başlıklı bir yazı yazdım (Radikal, 26 Haziran 2001). Bu olayların
ardından, şimdilerde demokrat geçinen pek çok ismin de aralarında olduğu
bir ‘ara rejim’cilik ortalığı sardı. (Ara rejimcilik, 17 Temmuz 2001,
Radikal)
Mahkûmiyet ve isyan
Bu ortamda ve bu duygularla, Milli Görüş
Hareketi ve Fazilet Partisi içindeki bölünmeden çıkan Adalet ve
Kalkınma Partisi’ni, tam bir ‘siyasi pragmatizm’ örneği olarak gördüm.
Erbakan’ın cenazesine katılan iktidar partisi mensuplarını izlerken, o
günleri hatırladım. Ancak, çok tuhaf bir şey oldu. Bu çevreye, zamanında
liderlerine ‘vefasızlık’ etmiş gözüyle bakmak yerine, bazı konularda
‘haksızlık’ etmiş olduğumu düşündüm.
Şöyle ki; ortada pragmatizm,
oportünizm, uluslararası konjönktür, vs. diye nitelendirilebilecek pek
çok emare vardı, ama olay bundan ibaret değildi. Her şeyden önce,
beğenin beğenmeyin, bir hareketin, davanın çok çilesini çekmiş olanların
liderlerini geride bırakan arayış ve ‘isyanı’nı daha fazla dikkate
almak gerekiyordu. Siyasette, sadece pragmatizm değil, öncü vasfına
sahip olan liderlerin kendi bakışları etrafında çizdiği katı sınırlar,
ardından gelenlerin önüne duvar gibi dikilebiliyor, siyaset alanlarını
daraltabiliyor. ‘Öncü’lere vefa, ardından gelenler için bir mahkûmiyet
halini alabiliyor. Bu mahkûmiyete karşı ‘isyan’ı, her tür pragmatizm ve
oportünizm için kılıf yapanlara karşı çıkarken, ‘isyan’ın haklı
olabilecek sebeplerini göz ardı etmemek gerekiyor.
Gannuşi dikkat çekmedi
O
‘isyan’ olmasaydı, bu çevre belli ki daha uzun süre hırpalanmaya devam
edecekti. Kuşkusuz, ‘İktidar oldular da iyi mi oldu?’ diyenler
çıkacaktır. Bu çevrenin iktidarının ‘iyi’ olup olmaması, iktidar
politikalarının sorgulanması başka şey, bir çevrenin iktidar olmaması
için her türlü haksızlığa mahkûm edilmesi ayrı şey. Bu çevrenin, onca
haksızlık ve yok saymanın ardından iktidara yürümesi ‘adaletli’ bir
sonuçtu. Gerisini zaten halen tartışıyoruz. Kısaca, ne geçmişte yaşanan
haksızlıklar bugünkü haksızlıklara kılıf olarak, ne de bugünkü
haksızlıklar geçmişteki haksızlıkları temize çıkarma aracı olarak
kullanılmalı. Maalesef, halihazırda siyasi tartışmayı, büyük ölçüde bu
iki tavır belirliyor.
Erbakan’ın ölümü ve cenazesi bana bunları düşündürdü. Ölüm, hepimizi derin muhasebelere sürüklemesi gereken en büyük ders.
Erbakan’ın
cenazesine Tunus’tan islamcı lider Raşit Gannuşi’nin katılmış olması
fazla dikkat çekmedi. Oysa bugünlerde Gannuşi’nin Nahda hareketi
Tunus’un siyaset sahnesinde daha fazla öne çıkıyor.
http://www.milliyet.com.tr/erbakan-in-ardindan/nuray-mert/yasam/yazardetay/03.03.2011/1359156/default.htm
Aktif Ziyaretçi | 41 |
Bugün Toplam | 283 |
Toplam Ziyaret | 3773648 |
Alış | Satış | |
---|---|---|
Dolar | 34.4131 | 34.5510 |
Euro | 36.3571 | 36.5028 |