Eserin Adı : Çalıkuşu
Yazarı : Reşat Nuri Güntekin
Türü : Roman
Basım Yeri : İnkılap Kitabevi
Basım Tarihi : 1999
Sayfa Sayısı : 408
Boyutları : 13,5 x 19,5 cm
Reşat Nuri, 25 Kasım 1889'da İstanbul'da doğdu. Babası askeri doktor Nuri Bey'dir. İlköğrenimini Çanakkale İptidai Mektebi'nde yaptı. Çanakkale İdadisi'nde bir buçuk yıl okuduktan sonra, bir süre İzmir Frere'ler Okulu'na devam etti. Buradan tasdikname ile ayrıldı, sınavla girdiği İstanbul Darülfünun (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi'nde yükseköğrenimini tamamladı (1912). Bursa Sultanisi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı (1913). İstanbul Vefa ve Erenköy liselerindeki müdürlüğü sonrası (1916-1919); Kabataş, Galatasaray, İstanbul Erkek liseleriyle; Çamlıca ve Erenköy Kız liselerinde Türkçe, edebiyat, felsefe, eğitbilim, Fransızca dersleri okuttu (1919-1931). Milli Eğitim müfettişi oldu (1931-39). Bir dönem Çanakkale milletvekili seçildi (1939-43). Milli Eğitim başmüfettişliği (1947); Paris Kültür Ateşeliği ve öğrenci müfettişliği görevlerinde bulundu (1950). Ateşeliği sırasında, UNESCO'da Türkiye temsilciliği yaptı. Emekli olduktan sonra (1954), İstanbul Şehir tiyatroları'nda edebi kurul üyeliğine getirildi. Kanser tedavisi Londra'ya gitti. 7 Aralık 1956'da burada öldü. Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.
Reşat Nuri Güntekin iyi bir roman, hikaye ve tiyatro yazarıdır. Yüze yakın eseri vardır, eserlerinde sade ve akıcı bir dil kullanmıştır. Anadolu’yu gezmiş ve halkın geleceğiyle ilgili yararlı mesajlar vermiştir. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi.
Çağdaş Türk edebiyatının oluşumunun öncülerinden olan Reşat Nuri Güntekin, roman, öykü ve oyunlarında toplumun farklı kesimlerinin sorunlarını dile getirmiş; yapıtlarıyla geniş kitlelere ulaşabilmiş biridir. Yarattığı etkileyici duyarlık evreniyle; toplumun moral değerlerinin gelişmesinde, yetişmekte olan yeni kuşakların duygu ve düşünce dünyalarının zenginleşmesinde yönlendirici olmuştur.
Feride hareketli, yaramaz ve
ayni zamanda da disari hiçbir zaman vurmasa bile duygusal bir kizdir.
Üç yasina kadar Musul’da yasamis olan Feride buradaki kurakliktan
dolayi ailesi ile birlikte Kerbelâ’ya göçmüstür. Istanbul’a göçmeden
önce alti yasindayken annesini kaybeder. Bundan sonra Feride teyzesinin
yanina Istanbul’a gelir. Istanbul’da yeni akrabalariyla tanisan
Feride, burada da yaramazliklarini sürdürür. Yalniz bir tek Besime
Teyzesinin oglu olan Kâmran’a karsi çekingenligi ve cesaretsizligi
vardir. Kâmran ise yasça Feride’den büyüktü ve çok uslu ve agirbasli
biridir. Feride dokuz yasindayken de büyükannesini kaybetmistir. Sonra
Feride on sene boyunca okuyacagi Sör Mektebi’ne yazilir. Okula
başladıktan kısa bir süre sonra da babasını kaybeder. Yaramazlıklarına
okulda da devam eden Feride bu yüzden arkadaşlarından ayrı bir şekilde
tek başına oturtulmuştur.
Feride birçok kişinin cesaret edemeyeceği islerde yapardı.
Meselâ her teneffüs okullarindaki agaca tirmanir ve daldan dala
atlardi. İste bunu gören muallim ona “Bu kiz insan degil ÇALIKUSU” diye
bagirmis ve o günden sonra Feride’nin adi ÇALIKUSU olarak kalmistir.
Feride ile Kâmran genelde birbirleriyle kavga ederler. Ama
ikisinin esas iliskisi Feride’nin yine agacin üstündeyken bir aksam
Kâmran ile Neriman adinda dul bir kadinin konusmalarini duymalariyla
baslar. Bu günden sonra Kâmran Feride’den korkmaya baslamistir ve ona,
bu olayi kimseye anlatmamasi için, düzenli araliklarla hediyeler
gönderir. Fakat bu hediyeler Feride’yi kizdiriyordur. Bir yaz Feride
Tekirdag’a baska bir teyzesini yanina gider. Teyzesinin kizi Müjgân
Feride’nin çok sevdigi, agirbasli ve Feride’ye ailede tek söz
geçirebilen kisidir. Feride okulda, arkadaslari kendi sevgililerinden
konusurlarken o da konunun disinda kalmamak için, Kâmran’i kendi
sevgilisi gibi anlatmistir. Feride bunu Müjgân ablasina anlattigi zaman
, Müjgân, Feride’nin Kâmran’i sevdigini anlar ve her zaman Feride’nin
agzindan Kâmran’la ilgili laf almaya çalisir. Kâmran Müjgân’in da
düsündügü gibi o yaz Tekirdag’a gider. Bir gün salincakta sallanirken
Kâmran Feride’ye evlenme teklif eder ve daha sonra nisanlanirlar.
Feride Müjgân ablasinin önceden de tahmin ettigi gibi Kâmran’i
çok seviyordur fakat nedense Kâmran’a karsi çok çekingen davraniyordur.
Onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve dogru düzgün
konusmuyordur. Kisaca Kâmran’dan kaçiyordur.
Istanbul’a döndükten bir süre sonra Kâmran, amcasinin teklifini
Feride ile birlikte degerlendirir ve en sonunda memuriyetini yapmak
için amcasinin yanina Avrupa’ya gitmeye karar verir. Bu memuriyet dört
sene olmasina ragmen ikisi için de çabuk geçer. Fakat dügüne üç gün
kala hiç beklenmedik bir olay olur. Feride bahçede dolasirken kapinin
önünde siyah çarsafli bir kadin görür ve o kadin Feride’ye Kâmran’in
Avrupa’da baska bir kadini sevdigini söyler. Yaninda Kâmran’in yazdigi
bir mektubu getirir. Bu olayi ögrenen Feride derhal evi terk eder ve
kendi hayatini kurmak ve yasamak için Anadolu’ya gitmeye karar verir.
Istanbul’dan çikmadan önce Feride annesini dadisi olan Gülmisal
Kalfanin evinde kalir. Yaklasik bir bir buçuk aylik bir beklemeden
sonra Bursa’nin merkez rüstiyesinde Cografya ve Resim muallimligine
tayin edilir. Fakat Feride Bursa’ya gittiginde bir baskasinin daha ayni
göreve atandigini görür. Bir aylik bir beklemeden sonra bu görev
Feride’ye çikartilmistir. Fakat Feride müdürün israrci teklifleri ve
diger ögretmenin aglayislari ile hazirlanan bu tuzaga, hayat tecrübesi
olmadigi ve kalbinin çok temiz olmasi nedeniyle düserek, görevinden
istifa edip Bursa’nin yakininda Zeyniler Köyünde muallimlige geçer.
Müdürün Feride’yi kandirmak için öve öve bitiremedigi Zeyniler Köyü
daha dogru dürüst yolu olmayan hatta okulu bile ahirdan bozma bir
yerdir.
Feride önceleri hiç sevmedigi o can sikici ve karanlik yeri
alistikça sevmeye basliyordur. Bu köyde hemen derse baslamis ve
ögrencilerle iyi iliskiler kurmustur. Fakat ögrencilerinin arasinda
Munise adinda bir kiz onu çok etkilemistir. Bu kiz babasi ve ablasiyla
kaliyordur. Bu kizi çok sevdigi için onunla digerlerine oranla daha
fazla ilgileniyordur. Bir gün Munise bir kabahat isler ve babasi onun
üzerine yürüyünce evden kaçar. Karlarla bir gün bogustuktan sonra
Munise Feride’ye siginmaya karar verir. Feride bu olay üzerine,
Munise’nin babasindan da izin alip onu evlatlik edinir.
Feride her geçen gün bu küçük köye alismaktadir. Bir gün köye
bir müfettis gelir ve okullarini ziyaret eder. Daha önceden de
belirttigim gibi ahirdan bozma bu okulu müfettis gördügünde bu okulda
ders yapilamayacagini söyler ve okulu kapatmaya karar verir. Feride’ye
ise onu baska bir okula tayin edecegini söyler. Feride, Maarif
Müdürünün yanina gittiginde müdür ona açikta yer olmadigini söyler. Ama
müdürün odasinda eski bir arkadasini görüp, onunla Fransizca konusmaya
baslayinca bu olay sayesinde Bursa Darülmuallimatinda çalismaya
baslar.
Feride bu okulda da çok mutlu olmus ve yine ögrencilerle çok iyi
iliskiler kurmustur. Artik Feride çok güzel bir genç kiz olmustur. Bu
güzelligi nedeniyle kendisine Bursa’da “ipekböcegi” ismini takarlar.
Okul çok iyi gidiyordur fakat okulda çok sevdigi ve kendisine çok yakin
hissettigi Seyh Yusuf Efendi, Feride’ye asik olmustur. Üstelik bunu
Feride’den baska herkes bilmektedir. Bir gün bunu bir arkadasi
Feride’ye söyleyince Feride çok utanir ve artik insan içine çikamaz
olur. Çünkü Seyh Yusuf hastalanip ölünce Feride’ye herkes suçluymus
gibi bakar ve Feride buna daha fazla dayanamayarak Çanakkale’ye gider.
Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüstiyesi’ne emri çikan
Feride, Munise’yi de alarak Çanakkale’ye yerlesir. Fakat güzelligi
burada da herkesin dikkatini çeker ve bu sefer ona “Gülbeseker” ismini
takarlar. O çevrenin en zengin ailesinin kizlarinin ögretmenligini
yapan Feride, kizin da istegiyle konaga davet edilir. Fakat bu davetin
sebebi baskadir. Konagin sahibi Nerime Hanimin amcasinin oglu Ihsan,
Feride’yi begenmistir. Davetin esas sebebi evlenme teklifidir. Fakat
Feride bu teklifi herkesi sasirtacak sekilde reddeder. Bu olaydan kisa
bir süre sonra Hafiz Kurban Efendi adinda evli bir adamdan daha evlenme
teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder. Tabii Feride artik sokaga
çikamaz olmustu.
Bir süre sonra da Nazmiye adinda bir arkadasinin davetini iyi
niyeti nedeniyle kabul eden Feride basina neler gelecegini bilmiyordur.
Arkadasi Feride’ye nisanlisini ve nisanlisinin en yakin arkadasi olan
Burhanettin adinda birini tanistirir. Daha sonra yemege indiklerinde
bütün salon Burhanettin ve Gülbeseker diye inliyordur. Bu davet aslinda
Burhanettin Bey ile Feride’nin arasini yapmak için düzenlenmistir. Bu
olaydan sonra Feride artik Çanakkale’de de daha fazla kalamayacagini
anlar ve okulun müdiresinin birkaç yakin arkadasi ile görüsmek için
Izmir’e gider.
Fakat burada isler istedigi gibi gitmez. En sonunda oranin en
zenginlerinden birinin kizlarina Fransizca dersi vermeyi kabul eder.
Artik Feride ve Munise köskte kaliyorlardir. Fakat köskün sahibinin
oglu Cemil Bey gece Feride’yi merdivenlerde sikistirir. O evden
ayrilmadan önce Kâmran’in önceki yaz evlendigi haberini alir. Daha
sonra Maarif Idaresine gittigi zaman Kusadasi’nda Türkçe ve resim
muallimine ihtiyaç oldugunu ögrenir. Feride bu görevi kabul ettikten
sonra, Anadolu yolculugunda son duragi olan Kusadasi’na hareket eder.
Kusadasi’nda okulu istedigi
gibi yöneten Feride burada da mutlulugu bulmustur. Ancak Kusadasi’na
gittikten bir ay sonra muharebe baslar ve okul, kumandanligin emriyle
hastaneye dönüstürülür. Feride, daha önce Zeyniler’de tanistigi bir
doktoru, Hayrullah Bey’i, burada tekrar görünce, onun israri sonucu
hastane de hemsirelik yapmaya baslar. Hemsirelige basladiktan bir ay
sonra Feride’nin hastasi Ihsan Bey olur. Ihsan Bey muharebede agir
yaralanmis ve ameliyat edilmistir. Feride hem Ihsan Bey’e acidigi hem de
Kâmran’i unutmak için, Ihsan Bey’e evlenme teklifi etmis fakat kendine
acindigini anlayan Ihsan Bey bu teklifi reddetmistir.
Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve Feride
“Müdire” olur. Fakat acilar burada da Feride’yi birakmaz ve Feride
Munise’yi topraga vermenin üzüntüsü ile tam on yedi gün boyunca kendine
gelemez. Onun bu durumunu gören ve onu bir kizi gibi seven Hayrullah
Bey, Feride’yi iyilesinceye kadar bekler ve onu yanina alir. Bu olaydan
sonra Feride artik Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya baslar. Fakat
Feride’nin Hayrullah Bey’in yaninda kalmasi halk tarafindan hos
karsilanmaz ve ikisi hakkinda kötü dedikodular çikar. Bunun üzerine
Hayrullah Bey dedikodulari engellemek için Feride ile evlenir.
Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatinda ilk ve tek sevdigi
Kâmran’dan da ayrilmis oluyordu. Bu durumu anlayan Hayrullah Bey
ölmeden önce son istegi olarak Feride’den Istanbul’a gitmesini ister ve
Feride’ye Kâmran’a iletmesi için bir mektup verir. Bu mektupta
Kâmran’a Feride’nin kendisini ne kadar sevdigini yazar. Ayrica mektubun
içine bu kitabi olusturan Feride’nin günlügünü de koyar.
Feride bu son istek üzerine Istanbul’a gittiginde Kâmran’i ne
kadar sevdigini bir kez daha anlar. Kâmran’da evlendigi kadini
kaybetmistir. Ayrica Kâmran evlense bile yalnizca Feride’yi sevmistir.
Kâmran bu günlügü okuyunca Feride’nin de kendisini sevdigini anlar.
Bunu amcasina anlattiginda amcasi ve Kâmran, Feride’nin haberi olmadan
kadiya giderler ve nikâh kiydirirlar. Böylece Feride bu kadar acidan
sonra haberi olmadan hayatta en çok istedigi kisiyle evlenir ve en
sonunda mutlulugu bulur.
Feride: Feride küçüklüğünde heyecanlı , hareketli tam anlamıyla yaramazlıktan bıkmayan bir kişiliğe sahiptir. Feride, Ela gözlü, çok kişinin hayran olduğu güzellikte bir kızdır. Çok yaramaz ve hareketli ama bir o kadar da duygusal bir kişiliğe sahiptir.
Kamran: Sarışın kıvırcık saçlı, mavi gözlü, nazik ve kibar birisi ayni zamanda Feride’nin kuzenidir .
Doktor Hayrullah: Mavi gözlü, şirin bir çehreye sahip, iri yapılı, iyi kalpli, dürüst ihtiyar bir askeri doktor. Feride'nin kağıt üzerinde kocasıdır. Dr.Hayrullah Bey hastalara yardımcı olmayı amaç edinmiş, bu yüzden köy köy çağrıldığı yere hiç çekinmeden giden ve Feride’nin durumunu da en iyi bilen birisidir.
Munise: Sarışın, yeşil gözlü, sütbeyaz tenli, çok şeker ve melek gibi güzel çehreli bir köy çocuğudur. Feride'nin evlatlık aldığı kızdır.
Müjgan: Feride ve Kamran'ın çok yakın dostu ve aynı zamanda teyze kızıdır. Feride'den üç yas büyüktür. Feride akraba çocukları arasında en ziyade sevdiği kişidir. Müjgân Feride'ye nazaran çok ağırbaşlıdır.
Aziz: Feride'nin eniştesidir.
Misel: Feride'nin Fransız Kolejindeki arkadaşıdır.
Hatice Hanim: Zeyniler Köyündeki okulda daha çok dini derslere giren birisidir.
Besime Hanim: Feride'nin teyzesi, Kâmran'ın annesidir.
Bence bu kitabi okuduktan sonra söyle bir yargiya ulasabiliriz: "Bazi olaylardan kaçmakla, onlardan kurtulamayiz." Bu yargiya nereden ulastigimi soracak olursaniz, Feride evlenmeden üç gün önce Kâmran'dan ve evlilikten kaçiyor; Kâmran'i unutacagini saniyor ama aslinda kaçmakla hiçbir sey olmuyor. Hatta kaçmasi onun için daha kötü oluyor çünkü yasadigi dört sene boyunca her an Kâmran'i düsünüyor ve onu ne kadar sevdigini ancak ondan ayrildiktan sonra anliyor. Böylece bir insanin kaçarak hiçbir seyden kurtulamayacagini anliyoruz.
Bu duruma farklı bir açıdan bakıcak olursak; Hayatında çok yer gezmiş ve görmüş bir genç kızın hayat hikayesi söz konusudur. Şöyle bir sonuca da varılabilir. Hayatı tekdüze şeklinde geçen insanların yaşam tecrübeleri ve yaşadığı olaylarda hayatın tekdüzeliğiyle doğrudan ilgilidir. Yaşam Feride'yi kuru yaprak misali oradan oraya gezdirirken, ona birçok insanı tanıma fırsatını vermiş, tek başına kendi ayakları üzerinde durmasını da öğretmiştir.
Kitabın Dili ve Anlatım Özelliği
Romanın dili ve anlatım özellikleri: Roman genellikle sade ve anlaşılır bir dille kaleme alınmış. Romanda eski Türkçe'den de kelimeler kullanılmış ama bu yinede romanın sadeliğini büyük ölçüde etkilemiyor. Romanın ilk kısımları Feride'nin tuttuğu günlükten oluşuyor. Buda romana hem farklı bir hava veriyor, hem de okuyucuya içtenlik, samimiyet, gerçekçilik hususlarını hissttiriyor. Romanda doğa güzelliklerinin yapıldığı anlatımlara da yer verilmiştir. Romanda ayrıca Feride'nin ruhsal durumundan da söz ediliyor.
Ramanda Feride'nin öğretmenliği nedeniyle oradan oraya gitmesi, böylelikle birçok yeri gezip görmesi ve gezdiği yerlerden söz etmesi nedeniyle gezi yazıları ve macera türündeki yazılarla yakın özellikleri de vardır.
İncelemeyi yapanın eserle ilgili görüşleri: Çalıkuşu, Türk Edebiyatı'nın en önemli klasiklerinden biridir. Romanda hikaye çok güzel biçimde anlatılmış, kitabın başına koyulan günlük, kitaba ayrı bir hava kazandırmış. Eserin sonuda birbirini seven iki insanın sonunda birleşmesi olayı güzel olsa da, Feride'nin Kâmran'ı affetmemesi gerekirdi. Çünkü Kâmran Feride için pek bir çaba sarf etmemiştir. Ayrıldıkları düğün gecesinden romanın son bölümünde kavuşmalarına dek onu aramamış, ilişkilerini düzeltmek için bir çaba göstermemiştir. Ben Feride'ye böyle bir insanı affettirmez ve tekrar Hayrullah Bey'in yanına dönmesini sağlardım. Çünkü sevgi emek ister.
Onun dışında; Romanda hikaye çok güzel biçimde anlatılmış, kitabın başına koyulan günlük, kitaba ayrı bir hava kazandırmış ve hikaye de gerçekten çok güzel, anlamlı ve öğüt verici. Romanı çok sevdim ve Feride'nin tek başına Anadolu'da verdiği yaşam mücadelesi okunmaya değer... Herkese tavsiye ediyorum.
ROMANIN ANAFİKRİ:
Gerçek bir aşkın araya ne kadar büyük engeller girerse girsin asla yok olmayacağıdır.
ROMANIN ÖZETİ:
İstanbullu bir subayın kızı olan Feride, küçük yaşta
anne ve babasını kaybeder. Teyzesinin korumasıyla “Nötre Dame de Sion”
Fransız yatılı okulunda okur. Yaramazlıkları yüzünden arkadaşları,
okulda, ona “Çalıkuşu” adını takarlar.
Feride, yaz tatillerini teyzesinin köşkünde geçirir. Teyzesinin
yakışıklı oğlu Kâmuran ile birbirlerini severler ve nişanlanırlar.
Feride, düğün günü, bir kadının getirdiği mektuptan Kamuran’ın
İsviçre’de iken Münevver adında hasta bir kızla ilişkisi olduğunu, ona
evlenme sözü verdiğini öğrenir, her şeyi yüzüstü bırakıp kaçar.
Feride, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde (Zeyniler Köyü, Bursa, Çanakkale…) öğretmenlik
yapar. Oldukça idealisttir. Güzelliği başına belâ olur. Çeşitli
dedikodular çıkar. Zeyniler Köyü’nde iken tanıştığı Doktor Hayrullah
Bey’le Kuşadası’nda ikinci kez karşılaşır. Babacan bir adam olan
Hayrullah Bey, Feride’yi kızı gibi korur; halkın dedikodusu üzerine
onunla kağıt üzerinde evlenir; fakat aralarında sadece “baba – kız”
ilişkisi vardır.
Feride, öğretmenliğe başlayınca bir “günlük” tutmuş, başından geçen her
şeyi günü gününe bir deftere yazmıştır. Hayrullah Bey bu defteri bulur,
okur ve saklar. Hastalanınca, Feride’ye kendisinin ölümünden sonra ara
sıra teyzesinin yanına gitmesini ve verdiği kapalı zarfı Kâmuran’a
teslim etmesini vasiyet eder.
Hayrullah Bey’in ölümünden sora, vasiyeti yerine getirilir. Feride,
zarfı Kâmuran’a verir. Zarfın içinde Hayrullah Bey’in bir mektubu ile
Feri-de’nin “günlük”ü vardır. Hayrullah Bey, Kâmuran’a yazdığı mektupta
Feride’yi bir daha bırakmamasını salık vermektedir. Kâmuran mektubu ve
Feride’nin günlüğünü sabaha dek okur, her şeyi öğrenir. Ertesi gün
gidecek olan Feride’yi bırakmaz, evlenirler.
GENİŞ ÖZETİ
Çalıkuşu Geniş Özet
Annesi küçük yaşındayken ölen Feride, babası da sınır
sınır dolaşan bir subay olduğu için büyükannesinin yanında büyümüştür.
Okul çağına gelince Feride’yi İstanbul’da ki bir Fransız kız yatılı
okuluna yollamışlardır. Feride neşeli, zeki, çok asi, ele avuca sığmaz
çok hareketli bir kızdır. Fırsat buldukça bir erkek gibi ağaçlara
tırmanıp daldan dala atladığı için öğretmenlerinden biri onu çalıkuşuna
benzetmiş, sonra da bu benzetme, onun adı olarak kalmıştır.
Babasının da ölmesi üzerine Feride’nin, yakını olarak sadece bir teyzesi
kalmıştır. Feride, okulun büyüklü küçüklü tatillerini her zaman
teyzesinin evinde geçirmektedir. Bu teyzenin Kamuran adlı, Feride’ den
büyük bir oğlu vardır. Kamuran Feride’ ye karşın ağır başlı, kız gibi
bir erkekdir. Bu yüzden Feride sürekli onla dalga geçmektedir. Fakat
bunların arasında Kamuran, Feride’yi farkinda olmadan büyük bir aşkla
sevmeye başlamışdır. Bu sevgi bir süre sonra karşılıkta görür. Feride de
Kamuran’a karşılık vermektedir. Feride’ nin teyzeside bu durumu çok
istediği için, Feride okulunu bitirdikten sonra iki gencin evlenmeleri
kararlaştırılır.
Düğün hazırlıkları tamamlanmak üzereyken, bir gün kadının teki çıka
gelir ve Feride’ye Kamuran’ın Avrupa’da bulunduğu sırada orada bir
kızla aşk yaşadığını söyler. Bu durum hiçbir şeyi umursamaz gibi görünen
Feride’yi çok derinden etkilemiştir. Feride bunun sonucunda gururuna
yenilir ve derhal teyzesinin evinden uzaklaşır, yolunu izini
kaybettirir. Bu yüzden evlenmede gerçekleşemez.
Feride nereye gideceğini düşünürken onu çok seven sütannesi aklına gelir
ve oraya gider. Sütannesi onu görünce çok sevinmiştir. Feride bir süre
sütannesinin evinde kalır. Bu arada oraya buraya başvurur bir iş için
çünkü sütannesini daha fazla rahatsız edemeyeceğini ve yanındaki paranın
da ona çok fazla yetmeyeceğini bilmektedir. Başvurularının sonunda
Anadolu’da bir ilkokul öğretmenliği elde eder. Şimdi o hayat dolu hiçbir
şeyi umursamayan genç kız artık bir öğretmen olmuştur. Feride
Anadolu’yu hiç yadırgamaz. Zeyniler adlı bir köyde öğretmenliğe başlar.
Zeyniler köyü Anadolu’nun çok ücra bir köşesindedir. Bu köyde Feride
yaptığı herşeyi günlüğüne yazmaya başlar.
Bir zamanlarının hayat dolu asi genç kızı şimdi hayatı tanıma
yolundadır. İster istemez ağır başlı olmayı öğrenmiştir. Ama başına
gelen bunca şeye rahmen kötümser değildir. O köydeki fakir üstü yırtık
pırtık olan öğrencilerini çok sevmiştir. Öğrencilerinin her biriyle ayrı
ayrı ilgilenmek ona büyük bir zevk vermektedir. Öğrencileri arasında
Munise adında ortada kalmış, annesi kötü yola düşmüş bir kız vardır.
Annesi yüzünden köylüler kızıda hiç sevmiyorlar. Feride, Munise’ye acır
ve onu evlatlık alır. Feride çok mutlu olmuştur , aynı zamanda Munise’de
çok sevinmiştir bu olaya.
Bir süre sonra Zeyniler köyü okulu da kapatılır. İşsiz kalan Feride
başka bir yerde öğretmenlik yapmak için başvurmak amacıyla ile gider.
Milli Eğitim Müdürlüğü’nde eski bir okul arkadaşına rastlar ve onunla
Fransızca konuşur, Milli Eğitim Müdürü de bu olayı görünce, Feride’ yi
merkezde kız öğretmen okulunda fransızca öğretmeni olarak görevlendirir.
Feride fiziki olarak çok güzel bir kızdır ve bu fiziki güzelliğinin
burda çok fazla göze çarpması Feride’yi endişelendirir. Ayrıca
Feride’nin öğretmenlik yaptığı okuldaki müzik öğretmenide Feride’ye
karşı büyük bir aşk duymaktadır. Fakat bu aşk bir ümitsiz vakadır.
Ayrıca şehirde büyük dedikodularada yol açmıştır. Feride’ nin burda
peşine bir çok erkek düşmüştür. Bu durum ise Feride’yi
endişelendirmektedir. Bu yüzden tayinini ister. Böylece birkaç yer
dolaşır. Bir sürede İzmir’de varlıklı bir ailenin kızlarınada özel ders
verir. Fakat Feride’nin gittiği her yerde muthiş fiziği ve güzelliği
başına dert açmaktadır. Feride bu güzelliği ve yalnızlığı çok kişinin
dikkatini çekmektedir.
Feride daha Zeyniler’de iken bir askerin yaralanması ve oraya
getirilmesi sırasında doktor Hayrullah Beyle tanışmıştır. Doktor,
Feride’ye bu kadar güzel bir kızın böyle bir yerde ne aradığını,
kesinlikle bir aşk meselesi yüzünden gelmiş olduğunu söylemiş Feride ise
bunu reddetmistir. Yıllardan sonra tekrar Kuşadasın’da buluşurlar. Bu
sırada Feride’nin okulu kapatılıp hastaneye çevrilmiştir. Feride artık
doktorum himayesine girmiştir. Bir hasta bakıcı gibi doktora yardım
etmiştir. Doktor Feride’yi ve artık büyümüş olan Munise’yi kendi öz
kızları gibi sevmektedir. Ancak bu sırada doktor birgün ağır hastalığı
olan birine bakmaya gittiği zaman Munise ağır bir sekilde hastalanır.
Doktor dönesiye kadar kız yavaş yavaş, acı çeke çeke ölür. Munise’nin
nezle sanılan hastalığı kuşpalazıdır.
Feride, Munise’ nin ölmesinden sonra kendini kaybedecek şekilde
hastalanır. Günlerce doktorun evinde yatar. İyileştiği sıralarda doktor
Hayrullah bey ne kadar yaşlı olursa olsun ikisi için bir söylenti
cıkmıştır. Bu da o zamanın şartlarından dolayı olmuştur. Kasabayı türlü
dedikodular alıp götürmektedir. Bekar bir erkeğin evinde genç güzel ve
bekar bir kadının olması çok fazla dedikoduya yol açmıştır. Doktor bu
dedikodulardan kurtulmak için çok pratik bir yol bulmuştur. Feride’yi de
zorla ikna ederek evlenmişlerdir. Ancak tabiki bu evlilik sadece kağıt
üzerindedir ve dedikoduların bitmesi içindir. Feride doktoru babası gibi
sevmektedir. Doktor, Feride’nin defterini bulmuş ve baştan sona kadar
okumuştur. Feride’nin her şeye rağmen Kamuran’ı sevdiğini öğrenmiştir.
Gizli araştırmalar yapar. Kamuran bu zaman içinde evlenmiş ve eşi
ölmüştür. Şimdi dört yaşlarındaki çocuğu ile yaşamaktadır. Doktor,
Kamuran’a bir mektup yazar ve bu mektupta Kamuran’a bütün olan biteni
anlatır. Feride ise bu sırada defterinin kaybolduğunu sanmaktadır ve
defterini bütün aramalarına karşın bulamamıştır. Doktor yazdığı mektupla
defteri ve bazı belgeleri paket haline getirmiştir. Feride’ye ölümünden
sonra bu paketi Kamuran’a götürmesini vasiyet etmiştir. Doktor zaten
oldukça yaşlıdır bu yüzden kısa bir süre sonra da ölür.
Feride, doktorun ölümünden sonra, hem paketi teslim etmek hem de çok
özlediği teyzesini görmek üzere, Tekirdağ’a teyzesinin yanına gider.
Niyeti orda fazla kalmamaktır. Paketi teslim edip bir iki gün kalıp
Kuşadası’na geriye dönmektir. O günlerde ne rastlantı ki dinlenmek için
Kamuran’da Tekirdağ’a gelmiştir. Feride paketin içinde neler bulunduğunu
bilmemektedir. Bu içinde neler bulunduğunu bilmediği paketi teslim
eder. Ama doktorun öldüğünü onlardan gizlemiştir. Böylece Kuşadasın’da
doktorun yaşadığı bahanesiyle zorlanmadan geriye dönebileceğini
ummaktadır. Fakat umduğu gibi olmaz teyzesi bu paketi Feride gitmeden
bir gün önceden Kamuran’a verir. Kamuran o gece kardeşiyle birlikte
defteri okur. Böylece, Feride’nin kendisini hala sevmekte olduğunu
anlar. Hem de doktorun tembihlerini öğrenir. Kendisiyse, Feride
gittiğinden beri Feride’yi unutamamiştir ve hala sevmektedir.
Feride, yeterince kaldığını ve geri dönmesi gerektiğini söyleyerek yola
çıkmak üzere hazırlanır. Feride hayatla çok didişmiş ve artık bu gücünü
yitirmiştir. Artık doktorunda olmadığı Kuşadası’na gitmek onunda hic
işine gelmemektedir. Kuşadası’na dönmek, Feride’yi çok fazla üzmüştür.
Ama bu durumunu etrafındakilere hiç belli etmemektedir. Bunu
atrafındakilerin anlamasını istemez. Feride’yi götürecek araba kapıya
yaklaşır. Fakat bu bir oyundur. Kamuran ve kardeşinin hazırladığı bir
oyundur. Feride arabaya yaklaştığı zaman arabadan birden Kamuran iner ve
Feride’yi kucaklar. Zaten tüm ev halkıda Feride’ nin tekrar yuvadan
uçmasını istemiyorlardır. Bunun için tüm ev halkı elbirliği yapmıştır.
Feride’nin tüm istemiyormuş gibi davranmaları olmaz demeleri falan
boşadır. Kırık dökük kelimelerle bu oyundan kurtulmaya çalışmıştır ama
nafile kurtulamamıştır. Çünkü, Kamuran artık kararlıdır ve ikinci bir
gaflete düşmeyecektir. Bunu Feride’ye de onu bir daha kaybetmeyi göze
alamayacağını ve onu şu an bile deliler gibi sevdiğini söyler. Çalıkuşu,
gizli bir mutlulukla ve huzurla kendini Kamuran’ın kollarına atar.
ROMANDAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Feride(Çalıkuşu): Fransız okulundan mezun; çok güzel, haşarı, canlı, cıvıl cıvıl, yaramaz, duygusal ve akıllı, canayakın, sevimli bir İstanbul kızıdır.
Kamuran: Feride’nin teyzesinin çok kibar, yakışıklı, sarışın, yüksek öğrenimli, fakat zenginliğinden dolayı herhangi bir işle uğraşmayan oğludur.
Doktor Hayrullah: Canayakın, iyi kalpli, yaşlı, sevimli, biraz inatçı ve sinirli biridir. Hayatını insanların mutluluğuna adamıştır.
Munise: Küçük, sarışın ve güzel bir köy kızıdır. Güzel olduğu kadar zeki ve nazik bir kızdır. Feride’nin yalnız geçen günlerinin tek dayanağı olmuştur.
ROMAN HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap, bir romantik roman olduğu için, özellikle duygusal insanların ellerinden bırakamayacakları bir kitaptır. Kitap sade bir dille yazıldığı için akıcı ve sürükleyicidir. Olayların büyük bir bölümünün Anadolu’nun köylerinde geçmesi romana ayrı bir hava vermiştir. Romanda kullandığı idealist bir karakter olan Feride, insanın idealleri uğruna birçok şeyden vazgeçebileceğini göz önüne sermiştir.
ROMANIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
Reşat Nuri Güntekin :
25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’ni bitirdi (1912). Bursa’da başladığı (1913) öğretmenlik
hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931),
Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954)
oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’da öldü. İstanbul’da
Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.
Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan,
ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri,
1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler
(Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919)
yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir
ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk
idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu
roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine
bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra
kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu
atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar,
küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete
sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı
yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi öykü
kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış
oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7
Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.
ESERLERİ :
Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.
Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).
Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı
Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından,
bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.
Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe
(1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece
(1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932),
Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen
(1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak
Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),
HAKKINDA YAZILANLAR :
Reşat Nuri Güntekin Türkan Poyraz – Muazzez Albek (Ankara, 1957)
Reşat Nuri Güntekin Hayatı, sanatı ve eserleri Muzaffer Uyguner (Varlık Yay;1967).
Romanıyla Reşat Nuri Güntekin İbrahim Zeki Burdurlu (İzmir Eğitim Ens. Yay., 1971)
Reşat Nuri’nin Tiyatro ile İlgili Makaleleri Prof.Dr.Kemal Yavuz Kültür Bakanlığı Y.
Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası Birol Emil (1984) adlı doçentlik tezi.