• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/halilakpinar
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05056611119
  • https://www.twitter.com/halilakpinar
  • https://www.instagram.com/halilakpinar1453
  • https://www.youtube.com/channel/UCz-evvQhDvbJLw5bg_A8P1Q
Üyelik Girişi
MUHTEVA
Site Haritası

Custom Search

İŞÂRÂT'ÜL-İ'CAZ BAKARA SURESİ 21. VE 22.ÂYET TEFSİRİ MUKADDEMESİ

  KÜÇÜK SÖZLER

       İŞÂRÂT'ÜL-İ'CAZ BAKARA SURESİ 21. VE 22.ÂYET TEFSİRİ MUKADDEMESİ

 ( يَاۤ اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ - اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاۤءَ بِنَاۤءً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْ فَلاَ تَجْعَلُوا ِاللهِ اَنْدَادًا وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ )
1

Yani, “Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takvâ mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki, arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semâdan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sair gıdaları çıkartsın. Öyleyse, Allah’a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah’tan başka mâbud ve hâlıkınız yoktur.”

MUKADDEME
Akaidî ve imanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale, âlem-i İslâmın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir.
Ve keza, ibadet, dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maâde, yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev’î kemâlâta vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir rabıtadır.

İbadetin dünya saadetine vesile olduğunu izah eden cihetler:
Birisi: İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acip ve lâtif bir mizaç ile yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ, insan, en müntehap şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.
Şu meyillerin iktizası üzerine, yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikinde çok san’atlara ihtiyacı vardır. O san’atlara vukufu olmadığından, ebnâ-yı cinsiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur ki, herbirisi, semere-i sa’yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler.
Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sâni tarafından tahdit edilmediğinden ve insanın cüz-ü ihtiyarîsiyle terakkîsini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır.
Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.
Sonra, o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahip lâzımdır. O merci ve o sahip de ancak peygamberdir.
Peygamber olan zâtın da, zahiren ve bâtınen halka olan hâkimiyetini devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı olduğu gibi, Hâlık ile olan derece-i münasebet ve alâkasını göstermek için de bir delile ihtiyacı vardır. Böyle bir delil de ancak mu’cizelerdir.

Sonra, Cenâb-ı Hakkın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de, ancak akaid ile, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellîsiyle olur. İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur.
İkincisi: İbadet, fikirleri Sâni-i Hakîme çevirttirmek içindir. Abdin Sâni-i Hakîme olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intaç eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittibâ etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk eder. Hikmet ise, kâinat sahifelerinde parlayan san’at nakışlarıyla tebarüz eder.
Üçüncüsü: İnsan, santral gibi, bütün hilkatın nizamlarına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevâmis-i İlâhiyenin şualarına bir merkezdir. Binaenaleyh, insanın, o kanunlara intisap ve irtibat etmesi ve o namusların eteklerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî cereyanı temin etsin. Ve tabakat-ı âlemde deveran eden dolapların hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkları altında ezilmesin. Bu da, ancak o emir ve nevâhîden ibaret olan ibadetle olur.
Dördüncüsü: Emirleri imtisal, nehiylerden içtinap etmek sayesinde, bir fert, heyet-i içtimaiyede çok mertebelerle nisbet peyda eder ve alâkadar olur. Bilhassa ahkâm-ı diniye ve mesalih-i umumiye hususunda, bir fert, bir nevi hükmüne geçer. Yani, pek çok hukuklar, haysiyetler, irşadlar, tâlimler, ıslahlar gibi vazifeler, bir şahsa yüklenir. Eğer o emri imtisal, nevâhîden içtinap eden o şahıs olmasa, o vazifeler tamamen pâyimâl olur.
Beşincisi: İnsan, İslâmiyet sayesinde, ibadet saikasıyla bütün Müslümanlara karşı sabit bir münasebet peyda eder ve kavî bir irtibat ve bağlılık elde eder. Bunlar ise, sarsılmaz bir uhuvvete, hakikî bir muhabbete sebep olur. Zaten heyet-i içtimaiyenin kemâline ve terakkisine ilk ve en birinci basamaklar, uhuvvet ile muhabbettir.

İbadetin şahsî kemâlâta sebep olduğunun izahı:
İnsan, cismen küçük, zayıf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek yüksek bir ruhu taşıyor. Ve pek büyük bir istidada mâliktir. Ve hasredilmeyecek derecede meyilleri vardır. Ve gayr-ı mütenahi emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır. Ve gayr-ı mahdud şeheviye ve gadabiye gibi kuvveleri vardır. Ve öyle acaip bir yaratılışı vardır ki, sanki bütün envâ ve âlemlere fihriste olarak yaratılmıştır.
İşte, böyle bir insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir. İstidatlarını inkişaf ettiren, ibadettir. Meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir. Emellerini tahakkuk ettiren, ibadettir. Fikirlerini tevsi’ ve intizam altına alan, ibadettir. Şeheviye ve gadabiye kuvvelerini had altına alan, ibadettir. Zahirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir. İnsanı, mukadder olan kemâlâtına yetiştiren, ibadettir. Abd ile Mâbud arasında en yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet kemâlât-ı beşeriyenin en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.
İhtar: İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

1 : Bakara Sûresi, 2:21-22.

 

Lügatler :

abd : köle, kul
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen

adalet : hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma
addetmek : saymak
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat

ahkâm-ı diniye : dinin hükümleri, esasları
ahkâm-ı imaniye : iman esasları
akaid : inanç; iman esasları

akaidî : inançla ilgili, iman esaslarıyla ilgili
alâkadar : alâkalı, ilgili

âlem-i İslâm : İslâm âlemi, dünyası
arz : dünya
azamet : büyüklük, yücelik
bâtıl : boş, faydasız

bâtınen : içte (kalplerde ve gönüllerde)
bâtınî : görünmeyen, iç

binaenaleyh : bundan dolayı
burhan : sarsılmaz, mantıkî delil

cemaat-i insaniye : insan toplulukları
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cereyan : akım, gidişat

cihet : taraf, yön
cüz-ü ihtiyarî : insandaki seçim gücü, irade
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen gayeye ulaştıran şey
derece-i münasebet ve alâka : ilgi ve irtibat derecesi
deveran etme : dönme

ebna-yı cins : aynı cinsten olanlar, insanlar
emel : arzu, istek
envâ : çeşitler, türler

fıtrat : yaratılış
fihriste : özet, öz
gadabiye : öfkeye ait
gayr-ı mahdud : sınırsız
gayr-ı mütenahi : sonu olmayan, nihayetsiz

hacet : ihtiyaç
had altına alma : sınırlama, sınır içine alma

hakikî : gerçek

hâkimiyet : yöneticilik, hükümranlık
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hâl-i hazır : şimdiki hal
hasretmek : sınırlandırmak, ait kılmak; bir hükmü yalnızca bir şeye, veya bir şahsa vermek

haysiyet : itibar, özellik

hayvânât : hayvanlar
heyet-i içtimâiye : toplumsal yapı, sosyal toplum
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve san’atlı yaratılması
hilkat : yaratılış

ıslah : düzeltme, iyileştirme

icra : yürütme, yerine getirme
içtinap etmek : kaçınmak

idrak : anlamak, bilmek
ihlâs : içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihtar : hatırlatma, ikaz

iktiza : gerektirme
illet : asıl sebep, maksat

imtisal : emre uyma, boyun eğme

imtiyaz : üstünlük, farklılık, ayrıcalık
inbisat : genişleme, yayılma

inkıyad : boyun eğme, itaat etme
inkişaf ettirme : geliştirme
intaç etmek : sonuç vermek
intisap : bağlanma, mensup olma
intizam : düzen, tertip

intizam-ı ekmel : çok mükemmel düzen, disiplin
irşad : doğru yolu gösterme
irtibat etme : bağlı olma, bağlanma
istidad : kabiliyet, yetenek

istifade : faydalanma, yararlanma
ithal etme : içine dahil etme, katma, sokma
ittiba etmek : tabi olmak, uymak

izah etmek : açıklamak
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak

kavî : güçlü, kuvvetli
kemâl : mükemmellik, olgunluk
kemâlât : mükemellikler, faziletler, iyilikler
kemâlât-ı beşeriye : insana ait mükemmellikler, faziletler, iyilikler

keza : bunun gibi
kuvve : duygu

kuvve-i akliye : akıl duygusu; zararlı ve yararlı şeyleri ayırt etme duygusu
kuvve-i gadabiye : öfke duygusu; zararlı şeyleri defetme, uzaklaştırma duygusu
kuvve-i şeheviye : şehvet duygusu; yararlı şeyleri elde etme duygusu
küllî : büyük, kapsamlı, fertleri içine alan
lâkin : fakat, ama
lâtif : ince, hoş, güzel
lisan-ı hal : hâl dili

maâd : dönüş, varış yeri, âhiret
maaş : kazanma yeri ve zamanı; dünya hayatı
mâbud : kendisine kulluk edilen
maişet : geçim, yaşayış
mâlik : sahip

meleke : alışkanlık, kabiliyet
merci : başvurulacak yetkili makam
mesalih-i umumiye : genele ait menfaatlar, yararlar

meyil : eğilim, istek, arzu

misil : eş, benzer
mizaç : huy, tabiat, yaratılış
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
muamelât : karşılıklı davranışlar, ilişkiler
muhabbet : sevgi
muhalefet : aykırılık, zıtlık
mukaddeme : başlangıç, giriş
mukadder : takdir olunmuş; belirlenmiş

mübadele : karşılıklı değiştirme, değişim
mümtaz : seçkin, üstün

münasebet : bağlantı, ilişki
müntehap : seçilmiş, seçkin

müreccih : tercih ettiren sebep
müstesnâ : seçkin, benzeri olmayan
nehiy : yasaklama
nevâhî : yasaklar
nevâmis-i İlâhiye : Allah’ın kanunları
nevi : çeşit, tür

nev'î kemâlât : mükemelliklerin, faziletlerin türü, çeşiti
nisbet : bağ

nizam : düzen, kanun

pâyimâl : çiğnenmiş, ayak altına alınmış
peyda etmek : meydana gelmek. oluşmak

Rab : her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
rabıta : bağ
saadet : mutluluk
saika : sebep, sevk etme

sair : diğer, başka
Sâni : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Hakîm : her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah

sema : gök
semere : meyve; netice, sonuç
semere-i sa’y : çalışmanın meyvesi, emek ürünü, neticesi
şeheviye : şehvete ait

şeriat : Allah tarafından bildirilen İlâhî hükümlerin hepsi, İslâmiyet

şerîk : ortak
şua : ışık, parıltı

tabakat-ı âlem : âlem tabakaları
tahakkuk : gerçekleşme

tahdit : sınırlama

takvâ : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma
takviye : güçlendirme
talim : öğretme, eğitme

tanzim : düzenleme
tatbik : uygulama
tebarüz etmek : ortaya çıkmak, görünmek
teceddüd : yenilenme, tazelenme
tecellî : görünme, yansıma

tedarik : elde etme
temessük etmek : tutunmak, yapışmak
temin etmek : sağlamak
temyiz : ayırıp üstün kılma
tenzih etmek : temizlemek, arındırmak

terakki : ilerleme, yükselme

terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
tesviye etme : ihtiyacı giderme, düzenleme, halletme
teşrik-i mesai : ortak çalışma, işbirliği
teveccüh : yönelme
tevsi’ : genişletme, yayma

uhuvvet : kardeşlik

ulviyet : yücelik
umumî : genel
uzuv : organ, cihaz
vakta ki : ne vakit ki…, ne zaman ki

vâsıl olmak : ulaşmak
vasıta : araç, sebep

vuku : meydana gelme, olma
vukuf : birşeyi etraflıca bilme, öğrenme
vücud-u vahdet : Allah’ın varlığı ve birliği

zahiren : dışta (insanlar üzerinde)
zahirî : dış görünüşe ait

ziynetli : süslü

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi23
Bugün Toplam509
Toplam Ziyaret3773874
VİDEOLAR
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Takvim