Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” (Hadîd, 22) | | Rasûlullah (sav) buyuruyor: “Kadere îmân etmek, her türlü keder ve hüznü giderir.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 107) | | Hz. Ömer (ra) bir yolculuktayken, gitmek üzere oldukları Şam’da salgın hastalık zuhûr ettiğini haber alınca gerekli istişâreler netîcesinde Şam’a gitmekten vazgeçmiştir. Aslında Cenâb-ı Hakk’ın ve Hazret-i Peygamberin emrine daha muvâfık olan bu ihtiyat ve tedbir karşısında sahâbeden Ebû Ubeyde bin Cerrah (ra), Hz. Ömer (ra)’a: “–Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sormuş, Hz. Ömer (ra) ise, o âlim ve fâzıl sahâbîden böyle bir suâli beklemediği için: “–Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebû Ubeyde! Evet, Allâh’ın kaderinden, yine Allâh’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak bir vâdiye inseler ve sen verimli yerde otlatsan Allâh’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allâh’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” (Buhârî, Tıb, 30) (Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Son Nefes, Erkam Yay.) | | Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri) el-Hâfıd: Kâfirleri, felaketlere uğratarak, düşmanlarını kendinden uzak kılarak alçaltan, en üst mertebelerden en aşağı mertebelere indiren demektir. | | Lügatçe vuku: 1. Bir hâdisenin çıkış şekli, cereyanı. 2. Olma, oluş. musibet: Felâket, ansızın gelen belâ, sıkıntı. zuhûr: Görünme, meydana çıkma, başgösterme, türeme. muvâfık: Uygun, yerinde. ihtiyat: 1. İlerisini düşünerek, görerek davranma. 2. Sakınma, tedbirli, tedarikli bulunma. fâzıl: Faziletli, fazilet sahibi, erdemli; faik, üstün. |
|
|