13 Eylül 2009 11:51
Sebahat Mayda Yavuz, Ortanca Dergisi’nin belki 5. sayısında tanıştığım, barışçı, insan sevgisi ile dolu yüreğiyle beni etkileyen bir edebiyatçı… Teknolojinin nimetlerinden biz de olabildiğince faydalanıyoruz ve msn’de konuşuyoruz. Tabii ki konumuz edebiyat… Konu edebiyat olunca ilk sözümüz şiir oluyor. Sonra yayıncılığın zorluklarından söz ediyoruz.
Birbirimizi tanımıyorduk henüz, ancak tanımaya ne lüzum var ki! Sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi dostane bir sohbet içerisindeyiz. Bir dost, bir arkadaş gibi edebiyattan konuşuyoruz. Konu şiir olunca tanışıklığımız ilerliyor! Konu şiir olunca birbirimize ısınıyoruz, yakınlaşıyoruz. Öyle ya, ortada şiir varsa birbirimizi tanımamız doğal… Kıtaları birbirine yaklaştıran şiir değil mi? Şiir değil mi insanları birbirine sevdiren, kaynaştıran… Şiir gerçeğin aynası değil midir? Tüm gerçekliğiyle ruh halimize yansıyan edebiyatın bu türünde sahtecilik olabilir mi?
Kuşları, böcekleri, ağaçları, hayvanları ve insanı sevmeyen şiir yazamaz. Şirin mayası sevgidir. Şiirde görülen en büyük özellik insan sevgisidir. İnsanın olmadığı yerde sevgide olmaz. Şiirin olmadığı yerde kargaşa meydana gelir. Anarşi ortaya çıkar. O halde şiir, insanı sevdiren, insanları birbirine yaklaştıran bir sanat dalıdır.
Sayın Sebahat Mayda Yavuz hanımefendi ile dostluğumuz sanki yıllara dayanıyor. Birbirimizi anlıyor, birbirimizin yüreğine sesleniyoruz. Şiir, duyguların dil yardımı ile açığa vurulmasıdır ki, biz de edebiyatın bu türü ile bunu gerçekleştiriyoruz.
Konuşurken, bana birkaç şiirini gönderdi. Okudum, yalın, arı bir Türkçe ve duygunun sel gibi aktığı derin mısralar!
O, kendine şair demiyordu, ancak şiirlerine “karalama” demeyecek kadarda kalemine saygılı… Şairlerin ve şiirlerin mantar gibi bittiği, şair ve şiir enflasyonunun yaşandığı bir dönemde, bu saygın edebiyatçının kendisine şair demeyecek kadar alçakgönüllü oluşu, o’nun duruşuna kat be kat saygınlık kazandırıyor.
Yüreği sevgi dolu bir insan, barış için çarpan yüreği dünyanın neresinde olursa olsun “savaşa hayır!” diyor. Bir sabah uyandığında denize şiir yazan insana kızıyor! Çünkü savaşlarda ölen, sakat kalan, evsiz kalan, tecavüzlere uğrayan insanlar seslerini aramakta! O, bunları düşünürken denizlere şiir yazamaz. Aşk için şiir yazamaz. Bu acı o’nu olgunlaştırır. “Acı, insanı gökyüzüne ulaştıran merdiven gibidir” der, bir İngiliz Atasözü… Sebahat Mayda Yavuz, gökyüzünün üzerinde bir yerde! Bulut gibi süzülmeye, yağmur gibi akmaya hazır! O’nun yüreğindeki acılar o’nu erenler katına yükseltmiştir belki! Ve o acı o’nu yüceltmiştir.
BARIŞ DEYİP YIKASAM
Ah! Bir kelebek olsam
Daldan dala hep konsam
Mutlu olduğum dalda
Durup da konaklasam!
Ah! Göklerde kuş olsam
Bulutlarla yarışsam
Çizilen sınırlarda
Durup kahkaha atsam!
Her ülkeye ulaşan
Gökteki güneş olsam
Savaş olan yerlere
Perdemi hiç açmasam!
Gökte bir bulut olsam
Yağmurları taşısam
Silah, savaş diyeni;
Barış, deyip yıkasam!
Sebahat Mayda YAVUZ
“BARIŞ DEYİP YIKASAM” ŞİİRİNİN TAHLİLİ
A-DİL: Barış Deyip Yıkasam şiirinin en belirgin özelliği sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış olmasıdır. Burada şairin Türk diline derin sevgi ve saygı beslediğini anlamak mümkündür. Şair, sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanmakla okuyucuya direk ulaşmayı da hedeflemektedir. Aslında şair, dili ile evrensel olma yönünde ilk basamağı çıkmıştır! Bu dil ve sadelik ile tüm şiirleri gelecek yüzyılda her yaşta rahatlıkla okunabilir. Şunu söyleyebiliriz ki, şairin herkese hitap etmek istediği anlaşılmaktadır.
B-ZAMAN: Şairin hayalinde olmasını arzuladığı, içinde yaşattığı barışın tasvir edildiği duygu ve düşünceleri üçüncü kıta da “Her ülkeye ulaşan/Gökteki güneş olsam/Savaş olan yerlere/Perdemi hiç açmasam!” ve dördüncü kıta da“Gökte bir bulut olsam/Yağmurları taşısam/Silah, savaş diyeni;/Barış, deyip yıkasam!” mısralarında görebiliyoruz. Şiirdeki zaman, şairin ruhundaki, öz benliğindeki hayalin arzulandığı zamandır. Hayalinde yaşattığı zamanda mutluluğu aramaktadır. Bu zaman, o’nun ruhundaki özlemin ta kendisidir. Şair, zaman, mekân ve insan üçgeninde başarılı bir ilişki kurmaktadır.
C-MEKÂN: Mekân, şairin iç dünyasıdır. İç dünyasında kelebek olup oradan oraya uçarak mutluluğu aramakta, bazen bir kuş olma isteğiyle bulutlarla yarışmakta ve yeryüzünde çizilen sınırları alaya almaktadır. Hayal gücü yüksek insan için sınır tanımak mümkün mü? Bazen de güneş olup savaşların üzerini örtmekte, onları karanlığa gömme isteğiyle yanmaktadır. Bazen de bir bulut olup, yağmuru barış adına savaşların üzerine yağdırmak istemektedir ki, burada savaşların bitmesi arzusu vardır. Bu düşünceler o’nun ruhundaki mekânın yalnız barışın arzulandığı ruhu, yani öz benliği olduğunu ortaya çıkarıyor.
Şair, barış arzusu ile mekânı çoktan aşmıştır.
D-İNSAN: Şiirdeki insanın, “olsam, konsam, konaklasam, yarışsam, atsam, açmasam, taşısam, yıkasam ” kelimelerinden de anlaşılacağı gibi şairin kendisi olduğu kuvvetli bir şekilde vurgulanıyor. Burada ben’lik duygusunun öne çıktığı görülüyor ki, bu da şiire lirizm katıyor. Şairin, ülkelerin sınırlarını genişletmek, ülke veya şahsi menfaatler düşüncesinden dolayı barışı bozan ve ülkeleri kana boğan, insanların ölümüne yol açan korkunç savaşların çıkmasına neden olan her ülkeye, her kitleye bir düşmanlığı vardır. O’nun iç dünyasında savaşa yer yoktur. O, barış özlemi ile yanmaktadır. “Ah! Bir kelebek olsam/Ah! Göklerde kuş olsam/Her ülkeye ulaşan/Gökteki güneş olsam/Gökte bir bulut olsam” mısralarında şairin iç dünyasında hayal ettiği, olmasını arzu ettiği başka bir dünyanın varlığı öne çıkmaktadır. Bu varlık şairin ruhunu, yani “ben” ini yansıtıyor. Dolayısıyla öne çıkan bu “ben” duygusu şiire lirizm katıyor ve şiire derinlik kazandırıyor.
E-DUYGU VE DÜŞÜNCE: Şair, birinci kıtanın birinci mısrasında “Ah! Bir kelebek olsam” diyerek kelebek olma arzusunu dile getirmiştir. Bir insanın “kelebek” olma arzusunun altındaki gerçeği irdelemek gerekir. Hâlbuki yaratıklar içerisinde en kutsal varlık insandır. Şairin bu gerçeği görmezden geldiğini düşünmemek gerekir. Şair neden kelebek olma arzusundadır, önce bunu inceleyelim: Kelebekler dünyanın en hassas böcekleridir. Uçarlar, ömürleri 2–4 haftadır. Dünyanın her yerinde yaşayabilme özelliğine sahip olan bu böcekler, yağmur ormanlarında yaşamayı severler. Çeşit çeşit renkte ve narin uçuşlarını hayranlıkla izlediğimiz kelebeklerin birçok yararı vardır. Doğanın dengeli ve sağlıklı olabilmesi için insanların kelebeklere ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Bunları da belirtelim: Yabani bitkilerin polenlerinin taşınmasına yardımcı olarak hem bitkinin çoğalmasını hem de o bitki ile beslenen hayvanların yiyecek bulmasını sağlar. Bu bitki grubu ile beslenen canlılara insanlar da dâhildir. Hassas bünyeleri en ufak çevreyle ilgili değişiklerden etkilendiklerinden, kelebekler ekolojinin sağlıklı olup olmadığının bir göstergesidir. Pek çok kelebek kısa mesafelere göç ederler. Bazı kelebek türleriyse yüzlerce kilometre uzaklıktaki mesafelere göç edebilirler
Düşünen varlık olarak insanlar yararlı işlerle uğraşmalı, bu işleri insanlığın faydasına sunmalıdır. Düşünmeyen, hissetmeyen ve hayvansal dürtüleri ile hareket eden kelebek bile doğaya ve insanlığa fayda sunarken, insanların bunları görmezden gelmesi, vurdumduymazlığı yadırganır. İnsanların bunu görerek ders alması gerekir. Şairin kelebek olma arzusu, insanların yakıcı, yıkıcı, barışı bozucu, insanlığa zararlı işlerle uğraşmasına tepki olarak düşünülmektedir. Bu nedenle daldan dala uçarak savaşın, kanın, gözyaşının olmadığı bir yer aramaktadır. “Ah! Bir kelebek olsam” mısrasında bir arayış vardır. Kelebeğin narin süzülüşü mutluluğun simgesidir. Kelebeğin dünyasında kan, gözyaşı, açlık, sefalet yoktur. Bu nedenle şair, kelebeğin yerinde olmak istemektedir.
İkinci kıtada şairin kuşa özentisini görüyoruz. “Ah! Göklerde kuş olsam” mısrasındaki kuş olma arzusu barışı simgelemesinden kaynaklanmaktadır. Şairin ruhundaki özlem, dünyadaki savaşların durması ve barışın hâkim olmasıdır. Bulutlar gökyüzünde usul usul süzülür, kimi yerinde durur, kimi gökyüzüne ayrı bir görünüm verir, bazen zevk alarak izleriz. Gökyüzünün en üst noktasında yeryüzünü seyreden bulut, dünyadaki savaşlardan, gözyaşlarından, açlık ve sefaletten soyut bir haldedir. “Gökyüzünde bulut olup kuş gibi süzülmek” edebiyatımızda sık rastladığımız bir söylemdir. İkinci mısrada “Bulutlarla yarışsam” diye seslendiği bir arzu vardır. Şair, bulutla neden yarışmak isteğindedir? O’nda bu isteği uyandıran gizli tahayyül nedir? Bulut havadaki su buharının yani nemin birleşerek oluşturduğu ve kilometrelerce yukarıda rüzgârlar yardımıyla oradan oraya gezen ve bazen de yağmur olarak yeryüzüne düşen kütlelerdir. Özellikle beyaz olanlar pamuk gibi gökyüzünü süslerler. Bulutlar bulundukları yere göre yüksek, orta ve alçak bulutlar olmak üzere üç sınıfa ayrılabilir ve dünyanın şekline ayak uydurdukları için bu yükseklik dünyanın enlemleriyle doğrudan alakalıdır. Kuşun çapı düşünüldüğü zaman bulutun milyonda biri kadar küçük bir çapa sahip olduğu görülmektedir. Barışın simgesi olan kuş olma isteğindeki şairin, bulutlarla yarışma isteği yeryüzünde çizilen sınırları daha küçük görmesinden kaynaklanmaktadır. Yüzyüzü, dünya devletlerinin sınırlarından meydana gelmektedir. Her ülkenin kendine göre bir yüzölçümü, bu yözölçümü belirleyen sınırları vardır. Bu sınırların tespiti maalesef her zaman kanlı olmuştur. Devletleri idare edenlerin kimi zaman ihtirasları, kimiz zaman sınırlarını genişletme isteği bu savaşların ana sebebidir. Bu savaşlarda binlerce insan ölmüştür. Yüzlerce insan sakat kalmış, çocuklar öksüz, kadınlar, genç kızlar ve çocuklar tecavüze uğramışlardır. İşte bu kadar acı ve gözyaşının ortasında insanın kuş olup uçması, bulut olup gökyüzünde süzülerek her şeyden kendini soyutlaması, insanların vurdumduymazlığına, maddi açlığına, daha çok isteme, en kudretli olma arzusuna oradan gülmek, evet, hem de kahkaha atarak katıla katıla gülmek hisleri uyanıyor. Şairde bunu yapmak arzusundadır.
Yüryüzünü ısıtan bir tek güneş var… Doğudan doğar, batıdan batar. Asya da, Avrupa da ve Afrika kıtalarında farklı farklı yerlerden doğup batmaz. Güneş dünyayı ısıtır, aydınlatır. Üçüncü kıtanın üçüncü ve dördüncü mısralarındaki “Savaş olan yerlere/Perdemi hiç açmasam” düşüncesi şairin savaşan ülkelere kızgınlığını göstermektedir. Savaşan ülkelerin güneşin aydınlığı ile aydınlanmaması, güneşin ısısıyla ısınmaması gerekir. Çünkü savaşlar her şeyiyle karanlıktır, her şeyi karartırlar! Savaşlar ağlatır, savaşlar utanç verir. Güneş, savaş olan yerleri aydınlatmaz ise insanların utanmasına neden olan olaylarda görülmeyecektir. Savaşlar utanç vesilesidir. Bu nedenle aydınlanmamalı, pisliği görülmemelidir.
Dördüncü kıtada şairin “bulut olsam” kelime grubunda bulut olmak arzusunda olduğunu ve sonra da yağmurları taşımak isteğiyle seslendiğini görüyoruz. Yeryüzünü kötü yüzü ile ısıtan savaşlar şairi “bulut” olmaya özendirmektedir. Nem taşıyan hava molekülleri genleşmesi sonucunda yoğunlaşarak nemin soğumasına neden olması ile bulutların oluştuğunu biliyoruz. Tepemizde gezinen orta büyüklükteki bir bulutun hacmi 4 milyar metreküptür ve içinde 1 ile 5 milyon kilogram su vardır. Her ne kadar bir kilometre çapındaki bir bulutta en azından 1000 ton su varsa da bu hacimdeki hava 1 milyon tondur, yani bin kez daha ağırdır. Bu nedenle de bulutlar içerlerindeki yağmur taneleri iyice oluşup, ağırlaşıp yere düşene kadar tepemizde gezinip dururlar. Gökte bulutun oluşup yağmurları taşıması süreci bilimsel olarak budur! “Gökte bir bulut olsam/Yağmurları taşısam” mısralarında şairin bulut olup yağmurları taşıması isteği bunu anlatmaktadır. Savaşlar ülkelerin daha büyüme, siyasal, ekonomik talep ve kaygılarından kaynaklanmaktadır. Zengin ülkeler savaşlarda gelişmekte olan ülkelere veya geri kalmış ülkelere silah satarak ekonomik gelişmeyi hedeflerler. Afrika da ve Asya da bazı ülkelerde yıllardır devam eden savaşların altında bu gerçeklik yatmaktadır. Su temizlik demektir. Yağmur suyunun yeryüzündeki mikropları öldürdüğünü biliyoruz. Yağmur yağdığı zaman yeryüzünde bir rahatlama hissedilir! “Silah, savaş diyeni;/Barış, deyip yıkasam!” mısralarında, hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın savaş isteyen, savaş çıkaran ülkelerin üzerindeki, beynindeki ya da bıraktıkları pislikleri, kiri yıkamak, temizlemek düşüncesi vardır.
F-KENDİNİ AŞMA: Bir şairi ve eserlerini yakından tanımadan, o’nun sanatsal kişiliği hakkında bilgi sahibi olmadan, sadece kısa bir şiirine göre değerlendirebilmek oldukça güçtür. Şairin diğer eserlerinde hangi duygu ve düşünce çerçevesinde kendini aşmaya çalıştığını bilmek, incelemek gerekir.
Bu eksikliğimize rağmen kendimizi zorluyoruz.
Şiirde bir özlem vardır. Kelebek, kuş, güneş ve yağmur tasvirlerinde bu özlem başarıya ulaşmıştır. “Ah! Bir kelebek olsam” mısrasıyla tasvir etmeye çalıştığı mutluluk arayışı, “Ah! Göklerde kuş olsam” mısrasıyla özgürce uçarak özgürlüğü ve barışı arayışı, “Her ülkeye ulaşan/Gökteki güneş olsam/Savaş olan yerlere/Perdemi hiç açmasam!” mısralarıyla savaş karşıtı düşünceleri, “Gökte bir bulut olsam/Yağmurları taşısam/Silah, savaş diyeni;/Barış, deyip yıkasam!” mısralarında savaş isteyenlerin beynindeki düşünceleri temizlemek, yok etmek isteğinde başarılı olduğunu görmek mümkündür. Şair, savaş karşıtı, barış özlemi ve düşünceleri ile derin anlam içeren tasvirlerle kendini aşmıştır.
Şairin, çağdaş duygu ve düşünce içinde kendini aşma çabası ve fikri içinde olduğunu görüyoruz.
G-ANLATIŞ TARZI: Barış Deyip Yıkasam şiiri Türk Halk Edebiyatı 4’lük nazım birimiyle 7’li hece kalıbına göre yazılmıştır.
Birinci kıta a-a-b-a, ikinci kıta c-c-d-c, üçüncü kıta e-f-g-f ve dördüncü kıta h-h-ı-h şeklinde düz kafiye örgüsü ile yapılandığını görüyoruz. Ancak Üçüncü kıta da e-f-g-f şeklinde kafiye örgüsü kullanılması çapraz kafiyeyi bozmaktadır.
Birinci kıta da olsam, konsam, konaklasam kelimelerinde m sesleri redif, sa sesleri tam kafiyedir.
İkinci kıta da olsam, yarışsam ve atsam kelimelerinde m sesleri redif, sa sesleri tam kafiyedir. Üçüncü mısrada sınırlarda ve dördüncü mısrada atsam kelimesinden önce gelen kahkah/a kelimesinde son a sesi yarım kafiyedir.
Üçüncü kıtanın ikinci mısrasında olsam ve dördüncü mısrasında açmasam kelimelerinde m sesleri redif, sa sesleri tam kafiyedir.
Dördüncü kıta da olsam, taşısam, yıkasam kelimelerinde m sesleri redif, sa sesleri tam kafiyedir.
Şiirde sık sık yinelenen l-k-d-s-ş-m-i-r sesleri ile iç sesleri oluşturan a-e-i-u
seslerinin şiirde ahenk ve ritimi daha güçlü yapılandırdığı görülüyor.
Yinelenen bu sesler şiire ahenk vermiş, musiki havası vererek, anlamı
kuvvetlendirmiştir.
Birinci kıtada olsam, konsam, konaklasam, ikinci kıtada olsam, yarışsam, atsam, üçüncü kıtada olsam, açmasam, dördüncü kıtada olsam, taşısam, yıkasam kelimeleri sık sık yinelenen aliterasyon ve asonanstan meydana gelmiş olup, bu tekrarlar şiire dil, anlam, biçim, ahenk ve ritim olarak bir zenginlik katmış, şiire musiki havası vermiştir.
Şiirde kurgu, duygu ve düşüncelerin ifade ediliş tarzı, seçilecek kelimeleri bulmak ve yerinde kullanmak kolay değildir. Deyim yerinde ise, kelimelerle top gibi oynamak gerekir! Şairin incelediğimiz şiirinde bunu başardığını görüyoruz.
Herkesin anlayabileceği duru bir Türkçe kullanması, kelimelerle adeta top gibi oynadığını, böylece anlatmak istediği duygu ve düşünce kalıbına zemin hazırlayarak hiç zorlanmadan ustaca dile getirdiğini görüyoruz.
Şiiri okurken zevk aldığınızı hissedeceksiniz. Bu zevki veren unsurlar, şiirdeki sadelik, ahenk ve duygu yoğunluğudur.
Şiirin, teknik unsurlarını meydana getiren özellikleri bilerek ve anlayarak okunması halinde daha bir zevk alınacağı muhakkaktır.
Barış Deyip Yıkasam şiirinde musiki havası vardır. Şiirde konu anlatımı ve kurgusu başarılıdır.
Şair, noktalama işaretlerine çok az başvurmuştur. Şiirin genel yapısı itibariyle noktalama işaretlerine ihtiyaç duyulmamış olması veya az kullanılmış olması şairin duygu ve düşüncelerini ifade ediş tarzındaki kuvveti ve gücü göstermektedir.
Şiirde anlatım ve kurgu zayıf gibi görünebilir. Ancak şiirin tahlil kısmında açıklamaya çalıştığımız unsurlar dikkate alındığında, şiirin hiçte zayıf olmadığını, aksine herkesin anlayamayacağı gizli ve çok derin manalar ifade eden kuvvetli tasvirler kullanıldığı anlaşılacaktır. Şiir, güçlü bir poetikanın ürünüdür. Nitekim şiirde kullanılan aliterasyon, mısraların kendi içinde ve çapraz ses uyumu, tekrarlanan kelime, ses ve kafiye ile bütünleştirilmiş mısralar, şiirin ne kadar zengin, güçlü ve nasıl bir musiki havası yansıttığı hakkında fikir verecektir.