16 Ekim 2009 00:02
DR. İRFAN YILMAZ:1956 yılında Kırşehir’de doğdu. 1983 yılında Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1983–1985 yılları arasında Çorum ili İskilip ve Mecitözü ilçelerinde Hükümet ve Belediye Tabibi olarak çalıştı. 1985–1997 yılları arasında Kırklareli’nin Babaeski ilçesinde askerlik görevi tamamladı. Evli ve dört çocuk babası olan şair halen Tekirdağ ili Muratlı ilçesinde doktorluk görevini sürdürmektedir.
Hece vezni ile şiir yazan son dönem şairlerindendir. Tekirdağ Tabip Odası GÜNEBAKAR dergisinde şiirleri yayınlanmaktadır. Gazete ve dergilerde şiirlerini yayınlanan şair, çeşitli ödüller almıştır. 2007 yılında yayınlanmış bir şiir kitabı bulunmaktadır.
TABİBİM
Gönül kuşu mevsimsiz bir dala konar
Sonbaharda ağlayan narmış tabibim
Bir tarafım yanarken, diğeri donar
Sol yanım ateş, sağım karmış tabibim.
Gülün taç yaprağına düştü kırağı
Yeri fizan çölünden daha ırağı
Göğsüme gizli inen sevda mızrağı
Yüreğimi ikiye yarmış tabibim.
Bana unut deme hiç, söz veya ima
Gözlerimin önünde hep aynı sima
Hangi yöne dönüpte baksam daima
Hayalı ufukları sarmış tabibim.
Feleğin pençesine nasıl çatılsa
Bir alıcısı yok ki, kime satılsa
Ferman ayrılık ise, kaç kez atılsa
Israrla düşeş gelen zarmış tabibim.
Hicranı kader yazmış, felek yazarı
Kavuşma rüyasına değmiş nazarı
Sürünmeme hükmetti kısmetin zarı
Dikenli aşk yolları darmış tabibim.
Gözlerimde elemin deresi mi var?
Gönlümde bir sevdanın karesi mi var
Ayır sütten beyazı çaresi mi var
Sevdasını ruhuma karmış tabibim.
On bir inci gerdanlık boynumun süsü
Senin hasret dediğin ömür törpüsü
Kaç vedaya tanıktır Drina Köprüsü
Ölümden de beteri varmış tabibim.
Dr. İrfan YILMAZ
“TABİBİM” ŞİİRİNİN TAHLİLİ
1-DİL: Şiirde kullanılan dil sade ve anlaşılır Türkçedir. Süslü kelime arayışı içinde olmayan şair her dönem, her yaşta insan tarafından okunup anlaşılabilir. Şiirde kullanılan dil, şairin evrensel olma özelliğinin bir yansımasıdır.
Gönümüzde daha çok serbest vezinle şiir yazmaya yönelen şairlerin Türk şiirinin mihenk taşlarından olan hece veznini adeta unutturmaya çalıştıkları görülmektedir. Böyle bir dönemde hece vezni ile güzel şiirler yazarak Türk şiirinin sevilmesine ve okunmasına katkıda bulunan şairlerin var olduğunu görmek beni mutlu ediyor.
2-ZAMAN: Şair, ikinci kişinin ağzından bir aşk hikâyesini anlatmaktadır. Aşığın duyduğu elem ve keder, bu aşk hakkındaki duyguları da, tabip olan şairin kendisine anlatılmaktadır.
Şairin zaman karşısındaki tavrını yedinci kıtanın üçüncü ve dördüncü mısralarında görüyoruz. Şiirinde finali olan bu kıta da, Bosna’nın Drina Kasabasında geçen manzum hikâye, aynı zamanda Drina Köprüsünde biten bir aşkın da finalidir. “Kaç vedaya tanıktır Drina Köprüsü” mısrasında birbirine âşık, kavuşamayan birçok aşığın daha önce de Drina Köprüsünden atlayarak yaşamlarına son verdikleri anlaşılmaktadır. Ölüm duygusu ile zamanı aşmaya çalışan şair, şiirin bu bölümünde en can alıcı noktayı da vurgulamaktadır. “Ölümden de beteri varmış tabibim” mısrasında herkesi şaşırtan bir ifade mevcuttur. Aşığın duygu ve düşünceleri bu nokta da canımızı yakmaktadır. Sevgiliye kavuşamamanın ölümden çok daha beter olduğu ifade edilmektedir. Ölümün kötü olduğunu belirten âşık, kavuşamamanın, ayrılığın ölümden daha kötü olduğunu anlatırken de ölümün sinyalini vermektedir.
Şiirin genelinde sevgiliye kavuşamamanın verdiği bir üzüntü ve sitem vardır. Şair, ayrılık karşısında zamanı aşmak istemektedir. Bunu da yukarıdaki dizeler de ifade etmiştir. Şair, yaşadığı zamanın içinde duyduğu büyük elem ve kederi bir sitem şeklinde tabibe anlatmaktadır.
Şairi ilgilendiren, sevgilinin kendisi, o’na kavuşamamaktır. Zaman karşısında bunu göstermektedir.
3-MEKÂN: Âşık, sevgiliye kavuşamamanın derin elem ve üzüntüsü içindedir. Bunu da birinci kıtanın ikinci ve üçüncü mısralarında şu şekilde ifade etmektedir:
Bir tarafım yanarken, diğeri donar
Sol yanım ateş, sağım karmış tabibim.
İkinci kıtanın üçüncü ve dördüncü mısralarında da bu duyguyu kuvvetli bir şekilde gösterirken,
Göğsüme gizli inen sevda mızrağı
Yüreğimi ikiye yarmış tabibim.
İfadeleriyle dile getirmekte ve sevdayı kalbini ikiye ayıran bir mızrağa benzetmektedir.
Hangi yöne dönüpte baksam daima
Hayali ufukları sarmış tabibim.
mısralarında mekânı aşma düşüncesi içinde olduğu görülmektedir. Mekân, sevgiliyi baktığı her yerde görmesidir. Bu dizelerden, aşığın, sevgiliyle geçen zamanını görebiliyoruz.
4-İNSAN: Tabibim şiirinde öne çıkan insan Bosna’daki bir âşıktır. Ancak şairin, ikinci bir kişinin ağzından bir aşk hikâyesini anlattığını biliyoruz. Şiirde, bu aşk nedeniyle duyulan üzüntü, elem ve keder, tabip olan şairin kendisine anlatılmaktadır.
Bu şiirde insan olarak anlamamız gereken, Bosna’nın Drina kasabasında yaşanan elim bir aşk hikâyesi ve kavuşamayan âşıkların Drina Köprüsünden atlayarak intihar etmelerinin acısı ve üzüntüsü içinde olan şairin, kendi duyguları olduğudur. Burada öne çıkan duygu benlik duygusudur. Bu da şiire lirik bir ifade vermektedir.
Genel olarak şiirde, aşığın çektiği ızdırap nedeniyle içine düştüğü acizliği görebiliyoruz.
5-DUYGU VE DÜŞÜNCE: Şiirdeki temel düşünce ayrılık, sevgi ve özlemdir.
Tabibim şiiri yedi kıtadan meydana gelmiştir. Birinci kıtada, aşığın gönlünü kaptırması anlatılmaktadır. Ayrıca doktor olan şairin Tabibim kelimesi ile de her dörtlük sonunda imzasını atarak varlığını kuvvetle belirtmeye çalıştığı görülmektedir.
Gönül kuşu mevsimsiz bir dala konar
Sonbaharda ağlayan narmış tabibim
Bir tarafım yanarken, diğeri donar
Sol yanım ateş, sağım karmış tabibim.
İlk dörtlüğün birinci mısrasında, kuşa benzetilen gönülün hiç umulmadık bir zamanda, bir an da bir dala konduğunu belirten şair, kullandığı güçlü tasvir ile mısrayı güçlü bir yapıya büründürmüştür. Bu dizedeki “dal” kelimesi aslında sevgiliyi ifade etmektedir. İkinci mısrada, sonbaharda ateş gibi yandığını tabibe dile getirmektedir ki, burada tabibin rolünü, aşkın ateşiyle yanan kara sevdalı bir gencin çaresiz derdine çare aramak, bulmak, tedavi etmek anlamında anlamamız gerekiyor. Üçüncü ve dördüncü mısralarda “Bir tarafım yanarken, diğeri donar / Sol yanım ateş, sağım karmış tabibim.” diyerek aşk ateşiyle kalbinin yandığını ifade eden şair, sağının ise donduğunu, üşüdüğünü anlatmaktadır. Kar, sembolik olarak bize donmayı ve üşümeyi ifade eder, hatırlatır. Sol yanımızda kalbimiz vardır. Şiirde tasvir edilen aşığın kalbi ise aşk ateşiyle yanmaktadır. Bu mısradan şu anlamı çıkarmakta mümkündür: Kalbi aşk için atmakta, sevgiliyi düşünerek yanmaktadır. Vücudunda onun varlığını hissetmeyen uzuvları üşümektedir. Sağ yanını kara benzetmesi bundandır.
İkinci kıtanın birinci mısrasında, gülün, sevgili, taç yaprağına düşen kırağının, saça düşen beyazlık olduğu çok kuvvetli bir şekilde tasvir edilmekte, yerinde ve zamanında kullanılan benzetmelerle şiiri zenginleştirmektedir.
Gülün taç yaprağına düştü kırağı
Yeri fizan çölünden daha ırağı
Göğsüme gizli inen sevda mızrağı
Yüreğimi ikiye yarmış tabibim.
Dörtlüğün son iki mısrasında da gizlice sevdalandığını ve bu aşkın yüreğini yaraladığını tabibe şikâyet etmektedir. Türk şiirlerinde sevgiliye duyulan kimi platonik aşkların “gizli sevda” olarak tasvir edildiğini hatırlayalım.
Üçüncü kıtada aşkın varlığı kuvvetli bir şekilde anlatılmaktadır. Şiirin üçüncü kıtasının birinci mısrasında aşığın şaire hitap ettiğini görüyoruz. Sevgiliyi unutması için hiçbir söz ve imada bulunulmamasını isteyen aşığın, tam anlamıyla sevgilinin büyüsüne kapıldığını ve ne yana baksa o’nu gördüğünü, artık onsuz yapamadığını ikinci mısradan anlıyoruz. Üçüncü ve dördüncü mısralarda bu düşünce kuvvetle tasvir edilmektedir.
Bana unut deme hiç, söz veya ima
Gözlerimin önünde hep aynı sima
Hangi yöne dönüpte baksam daima
Hayali ufukları sarmış tabibim.
Şiirin üçüncü kıtası bize Leyla ile mecnun hikâyesini hatırlatmaktadır. Leyla’sını kaybeden Mecnun’un söz ya da imalarla dahi Leyla’sını unutmasının mümkün olamayacağını, nereye baksa onun hayalini gördüğü, her cismin, hatta dünyanın Leyla’nın hayali ile donandığı tahayyül ediliyor ki, burada anlatılan aşkın, Leyla ile Mecnun aşkına benzetildiğini görüyoruz.
Dördüncü kıtada sevgiliye kavuşamama bir talih, alın yazısı, yani kader olarak ifade edilmektedir. Şiirin birinci ve ikinci mısralarında belirtilen “felek” yaratanın kendisidir. Yaratanın izni olmadıktan sonra bu aşkın hiç kimseye verilemeyeceği anlatılmaktadır. Kaderde yaratanın emriyle ayrılık varsa bunun değişmeyeceği, talihin, şansın bir parçasıyla dile getirilmektedir.
Feleğin pençesine nasıl çatılsa
Bir alıcısı yok ki, kime satılsa
Ferman ayrılık ise, kaç kez atılsa
Israrla düşeş gelen zarmış tabibim.
Beşinci kıtada yaratana bir sitem vardır.
Hicranı kader yazmış, felek yazarı
Kavuşma rüyasına değmiş nazarı
Sürünmeme hükmetti kısmetin zarı
Dikenli aşk yolları darmış tabibim.
Birinci mısrada, elem, üzüntü, keder ve ayrılığı yaratanın yazdığı, kavuşmayı engellediği birinci ve ikinci mısralarda dile getirilmektedir. Üçüncü mısrada yine talih ve şansının sevgiliye kavuşamamaktan yana olduğunu, dördüncü mısrada aşk acısının canını yaktığı tasvir edilmektedir. Ayrılık ve sevgiliye kavuşamamaktan dolayı büyük bir acı çektiği ifade edilen bu mısralarda, elemin kaderi olduğu, bunu da yaratanın alnına yazdığı belirtilmektedir. Âşık, tabibe sitemini anlatırken kavuşmasının artık hayal bile olmadığını, bundan dolayı da acı çektiğini ve artık dünya da onsuz hayatın sürünmekten başka bir şey olmadığı anlatılmaktadır.
Altıncı dörtlükte tabip olan şaire yöneltilen sorular var ki, şiirin can alıcı mısralarından biridir. Aşkın varlığı ve kavuşamamaktan ileri gelen acı çok daha derin ve manalı bir şekilde tasvir edilmektedir.
Gözlerimde elemin deresi mi var?
Gönlümde bir sevdanın karesi mi var
Ayır sütten beyazı çaresi mi var
Sevdasını ruhuma karmış tabibim.
Birinci ve ikinci mısralarda aşığın gözlerinde ve gönlünde aşkın elem ve kederine ait izler taşıyıp taşımadığı tabibe sorulmaktadır. Sanki, aşkın acısı kalmamış gibi bir imâ yaratılmasına rağmen burada mecazi bir ifade söz konusudur. Ancak bildiğimiz gibi süt beyazdır. Sütü renginden ayırmak mümkün müdür? Aşığın gözlerinden elemi, gönlünden sevdayı söküp çıkarmanın, sütü rengi olan beyazdan ayırmakla eş anlamda olduğu anlatılmakta, bu aşkın yüreğinden söküp atmanın imkânsızlığı gösterilmeye çalışılmaktadır. Tabibe sitemde aşkın ruhunu kapladığını, bundan kurtulması için sütün renginden ayrılması halinde, ruhunun da bu aşktan kurtulabileceğini ima etmektedir.
Yedinci ve son kıtada sevgiliye kavuşamamanın ölümden daha beter olduğu anlatılmaktadır.
On bir inci gerdanlık boynumun süsü
Senin hasret dediğin ömür törpüsü
Kaç vedaya tanıktır Drina Köprüsü
Ölümden de beteri varmış tabibim.
Bosna’nın Drina Kasabasında geçen manzum hikâye aynı zamanda Drina Köprüsünde biten aşkında finalidir. Yedinci kıtanın üçüncü ve dördüncü mısralarında birbirine kavuşamayan birçok aşığın daha önce de Drina Köprüsünden atlayarak yaşamlarına son verdikleri anlatılmaktadır. Aşığın duygu ve düşünceleri bu nokta da canımızı yakmaktadır. Sevgiliye kavuşamamanın ölümden çok daha kötü olduğu ifade etmektedir.
6-KENDİNİ AŞMA: Şiirde, aşığın sitemini anlattığı kişi şairin kendisidir. Bunu da tabip olarak ifade etmiş ve kendi varlığını hissettirmiştir. Konu, Bosna’nın Drina Kasabasında geçen bir hikâyeden alınmıştır. Şair, bu hikâyenin kahramanını olan aşığın iç âlemine bürünmüş ve o’nun ağzından tabip olan kendisine bu aşkın derin üzüntüsünü anlatmıştır. Bu tarzıyla şairin kendini aşmaya çalıştığını görüyoruz. Sevgiliden ayrı kalarak duyulan derin üzüntü ve kederin o’nu nasıl yaktığını, artık onsuz yapamadığını gizli mâna ve kuvvetli tasvirlerle anlatmaya çalışan şair, bu mânada sevgiliye duyulan büyük aşkın varlığı ile hayat bulmakta, şiire bu duygusunun hakim olması, şairin kendini aşma fikrini bize göstermektedir.
Şairin kendini aşma duygusu sevgilinin varlığında yatmaktadır.
7-ANLATIŞ TARZI: Tabibim şiirinde Türk Halk Edebiyatının dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Bütün kıtalar 4 mısradan oluşmuş, şiirin bütünü 7 dörtlükten meydana gelmiştir. Şairin Türk Halk Edebiyatı nazım birimlerini çok iyi bildiği ve bunu şiirlerinde ustalıkla kullandığını görebiliyoruz.
TABİBİM
Gönül kuşu mevsimsiz bir dala konar
Sonbaharda ağlayan narmış tabibim
Bir tarafım yanarken, diğeri donar
Sol yanım ateş, sağım karmış tabibim.
Gülün taç yaprağına düştü kırağı
Yeri fizan çölünden daha ırağı
Göğsüme gizli inen sevda mızrağı
Yüreğimi ikiye yarmış tabibim.
Bana unut deme hiç, söz veya ima
Gözlerimin önünde hep aynı sima
Hangi yöne dönüpte baksam daima
Hayali ufukları sarmış tabibim.
Feleğin pençesine nasıl çatılsa
Bir alıcısı yok ki, kime satılsa
Ferman ayrılık ise, kaç kez atılsa
Israrla düşeş gelen zarmış tabibim.
Hicranı kader yazmış, felek yazarı
Kavuşma rüyasına değmiş nazarı
Sürünmeme hükmetti kısmetin zarı
Dikenli aşk yolları darmış tabibim.
Gözlerimde elemin deresi mi var?
Gönlümde bir sevdanın karesi mi var
Ayır sütten beyazı çaresi mi var
Sevdasını ruhuma karmış tabibim.
On bir inci gerdanlık boynumun süsü
Senin hasret dediğin ömür törpüsü
Kaç vedaya tanıktır Drina Köprüsü
Ölümden de beteri varmış tabibim.
Şiirin tamamı 7+5=12’li hece kalıbına göre duraklı yazılmıştır. Şairin hece veznini kurallarına bağlı kalarak uygulaması, o’nun Türk Halk Edebiyatını yakından tanıdığı ve Türk şiirine karşı derin bir sevgi ve saygı hisseleri ile dolu olduğunu gösteriyor. Birinci kıtanın a – b – a - b şeklinde çapraz kafiye, diğer kıtaların c – c – c – d şeklinde düz kafiye ile yapılandığını görüyoruz.
Dr. İrfan Yılmaz’ın hece veznine son derece bağlı, bir o kadar da şiire saygılı olduğunu hissettim. Çünkü şiire saygısı ve derin aşkı bulunmayan bir şairin şiirleri ancak vasat olabilir.
Şiirde redif ve kafiye yapısını inceleyelim.
a- Birinci kıta;
Gönül kuşu mevsimsiz bir dala konar
Sonbaharda ağlayan narmış tabibim
Bir tarafım yanarken, diğeri donar
Sol yanım ateş, sağım karmış tabibim.
Birinci mısra sonunda yer alan konar ve üçüncü mısra sonunda yer alan donar kelimelerinde ar sesi rediftir. Üçüncü mısra sonunda narmış tabibim ve dördüncü mısra sonunda karmış tabibim söz grubunda tabibim kelimesi, kelime halinde rediftir.
Birinci mısra sonunda konar ve üçüncü mısra sonunda donar kelimelerinde ar sesinden önce gelen on sesi tam kafiyedir. İkinci mısrada yer alan narmış tabibim ve dördüncü mısrada karmış tabibim söz grubunda yer alan karmış kelimesinde armış kelimesi tunç kafiye, başka edebiyatçıların ifadesiyle zengin kafiyedir.
a- İkinci kıta;
Gülün taç yaprağına düştü kırağı
Yeri fizan çölünden daha ırağı
Göğsüme gizli inen sevda mızrağı
Yüreğimi ikiye yarmış tabibim.
Birinci mısrada kırağı, ikinci mısrada ırağı, üçüncü mısrada mızrağı kelimelerinde ı sesi rediftir. Birinci mısrada kırağı, ikinci mısrada ırağı kelimelerinde ırağ tunç kafiye, edebiyatçıların bir başka ifadesiyle zengin kafiyedir. Üçüncü mısrada mızrağı kelimesinde rağ sesi zengin kafiyedir.
c- Üçüncü kıta;
Bana unut deme hiç, söz veya ima
Gözlerimin önünde hep aynı sima
Hangi yöne dönüpte baksam daima
Hayali ufukları sarmış tabibim.
Birinci mısra sonunda ima, ikinci mısra sonunda sima, üçüncü mısra sonunda daima kelimelerinde a sesi redif, im sesi tam kafiyedir. Dördüncü mısra sonunda tabibim kelimesinde im sesi tam kafiyedir.
b- Dördüncü kıta;
Feleğin pençesine nasıl çatılsa
Bir alıcısı yok ki, kime satılsa
Ferman ayrılık ise, kaç kez atılsa
Israrla düşeş gelen zarmış tabibim.
Birinci mısra sonunda çatılsa, ikinci mısra sonunda satılsa ve üçüncü mısra sonunda atılsa kelimelerinde sa sesi rediftir.
Birinci mısra sonunda çatılsa ve ikinci mısra sonunda satılsa kelimelerinde atıl kelimesi tunç kafiye, başka bir ifadeyle zengin kafiyedir.
c- Beşinci kıta;
Hicranı kader yazmış, felek yazarı
Kavuşma rüyasına değmiş nazarı
Sürünmeme hükmetti kısmetin zarı
Dikenli aşk yolları darmış tabibim.
Birinci mısra sonunda yazarı, ikinci mısra sonunda nazarı, üçüncü mısra sonunda zarı kelimelerinde ı sesi rediftir.
Birinci mısra sonunda yazarı ve ikinci mısra sonunda nazarı kelimelerinde azar kelimesi tunç kafiye, diğer edebiyatçıların ifadesiyle zengin kafiyedir. Üçüncü mısra sonunda zarı kelimesinde zar sesi zengin kafiyedir.
d- Altıncı kıta;
Gözlerimde elemin deresi mi var?
Gönlümde bir sevdanın karesi mi var
Ayır sütten beyazı çaresi mi var
Sevdasını ruhuma karmış tabibim.
Birinci mısra sonunda deresi mi var, ikinci mısra sonunda karesi mi var, üçüncü mısra sonunda çaresi mi var kelime gruplarında var kelimesi, kelime halinde rediftir.
Birinci mısra sonunda deresi mi var kelimesinde resi mi, ikinci mısra sonunda karesi mi var ve üçüncü mısra sonunda çaresi mi var kelime gruplarında aresi mi kelimeleri tunç kafiyedir.
e- Yedinci kıta;
On bir inci gerdanlık boynumun süsü
Senin hasret dediğin ömür törpüsü
Kaç vedaya tanıktır Drina Köprüsü
Ölümden de beteri varmış tabibim
Birinci mısra sonunda süsü, ikinci mısra sonunda törpüsü, üçüncü mısra sonunda köprüsü kelimelerinde ü sesi rediftir.
Birinci mısra sonunda süsü, ikinci mısra sonunda törpüsü ve üçüncü mısra sonunda köprüsü kelimelerinde üs sesi tam kafiyedir.
Şiirde genel olarak tunç kafiye kullanılmış, ancak zengin ve tam kafiye de kullanılarak şiir zenginleştirilmiş ve daha güçlü bir teknik yapıya kavuşturulmuştur. Birinci kıtada konar, tabibim, donar, tabibim, ikinci kıta da; kırağı, ırağı, mızrağı, üçüncü kıtada ima, sima, daima, dördüncü kıta da çatılsa, satılsa, atılsa, beşinci kıtada yazarı, nazarı, zarı, altıncı kıtada var, var, var, yedinci kıtada süsü, törpüsü, köprüsü ve her kıtanın son mısrasının tabibim kelimesiyle sona ermesi şiirde ritmi kuvvetlendirmiştir. Mısra sonlarında tekrar edilen sesler, şiire anlam ve ses bakımından bir zenginlik katmıştır.
Yedi kıtadan oluşan şiirde, mısra sonlarında redif’in aynı ses benzerliği ile bilerek başarılı bir şekilde kullanıldığı görülüyor. Birinci kıta da konar, tabibim, donar, tabibim, ikinci kıta da kırağı, ırağı, mızrağı, üçüncü kıtada ima, sima, daima, dördüncü kıta da çatılsa, satılsa, atılsa, beşinci kıtada yazarı, nazarı, zarı, altıncı kıtada var, var, var, yedinci kıtada süsü, törpüsü, köprüsü.
Şiirde, mısraların kendi içindeki ses uyumu,
aliterasyon ve asonans şiiri zenginleştirirken, estetiksel, biçimsel ve
şiir dili bakımından da farklı bir güzellik katmış, musiki havası
vermiştir.
Şiirde yabancı ve anlaşılamayan kelime kullanılmamıştır.
Şairin, halk arasında bilinen ve tanınan kelimeler kullanması dikkat
çekicidir.
Görüleceği gibi şiirde bir sadelik vardır. Aynı zamanda duygusal yoğunluk ve şiirin bütünü içinde ele alınması gereken ahenk dikkat çekicidir.
Şiirde ritmin kurulmasını sağlayan öğelere baktığımız zaman, nazım birimi, vezin, uyak ve seslerin ustaca kullanıldığını görüyoruz.
Seslerin nasıl kullanıldığını inceleyelim.
Birinci kıtanın birinci mısrasının s – n – m – r ünsüz seslerin, iç sesin u – e – i – a gibi ünlü seslerden oluşması, ö – u – ü gibi birbirine yakın seslerin kullanılması mısrada ses zenginliği yaratmıştır. İkinci mısranın b – n – r gibi ünsüz seslerin ve iç sesin i – a gibi ünlü seslerden oluşması, a sesinin sıkça tekrarı mısrada kulağa hoş gelen ses güzelliği yaratmıştır. Üçüncü mısranın r – n – d ünsüz seslerinden oluşması, iç sesin a – i – e gibi ünlü seslerden oluşması, dördüncü mısranın s – ş – m – t – b gibi ünsüz seslerden, iç sesin ı – i – a gibi ünlü seslerden oluşması, ayrıca a ve i seslerinin ritmik dolaşımı musiki havası yaratmıştır.
İkinci kıtanın birinci mısrasında n – r – ğ – t ünsüz seslerin, iç ses olarak ü – a – ı ünlü seslerin kullanılması, ikinci mısrada r – n – d gibi ünsüz seslerin, iç seslerin e – a – i gibi ünlü seslerden oluşması, üçüncü mısranın g – n – z – m gibi ünsüz seslerin, iç sesin i – e – a – ı gibi ünlü seslerden oluşması ve g – ğ gibi birbirine yakın seslerin mısranın başlangıç ve bitiminde kullanılarak ritmik bir dolaşım sağlamış olması ses zenginliği yaratmıştır. Dördüncü mısrada y – r – m – b gibi ünsüz seslerin, iç seslerin e – i – a gibi ünlü seslerden oluşması ve i sesinin sıkça yinelenmesi ritmi kuvvetlendiren bir başka unsurdur.
Hayali ufukları sarmış tabibim.
Üçüncü kıtanın birinci mısrasında n – m ünsüz seslerinin, iç ses olarak a – u – e – i ünlü seslerinin kullanılması, ikinci mısrada n – m gibi ünsüz seslerin, iç seslerin ö – e – i – a gibi ünlü seslerden oluşması, ö – ü – i seslerinin mısra içerisinde ritmik dolaşımı ses uyumu yaratırken, musiki sezgisini de kuvvetlendirmiştir. Üçüncü mısra n – m gibi ünsüz seslerden ve iç sesler a – ö – e i gibi ünlü seslerden oluşmuştur. Ünlü seslerin mısra içerisindeki ritmik dolaşımı dikkat çekicidir. Dördüncü mısranın l – b – m gibi ünsüz seslerden, iç sesin u – a – i – ı gibi ünlü seslerden oluşması, bu seslerin ritmik dolaşımı ses zenginliği yaratırken, şiirde musiki sezgisini kuvvetli kılan unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dördüncü kıtanın birinci mısrasının l – n – s – ç gibi ünsüz seslerden, iç sesin e – i – ı – a gibi ünlü seslerden oluşması, ikinci mısranın l- k – s gibi ünsüz seslerden oluşması, iç sesin i – ı – a gibi ünlü seslerden oluşması, üçüncü mısranın r – k – l – s gibi ünsüz seslerden, iç sesin e – a – ı gibi ünlü seslerden oluşması, bu seslerin ritmik dolaşımı mısrada duygu ve düşünceyi derinleştiren unsurlardır. Dördüncü mısranın r – ş – l – b – m gibi ünsüz seslerden, iç sesin ı – i – a – e gibi ünlü seslerden oluşması, ünlü ve ünsüz seslerin ritmik dolaşımı musiki sezgisini kuvvetlendirirken, ses uyumunu güçlendiren, manaya derinlik veren bir yapıya kavuşturulmuştur.
Beşinci kıtanın birinci mısrasının r – k – z gibi ünsüz seslerden, iç sesin a – ı – e gibi ünlü seslerden oluşması, ikinci mısranın m – n – r – ş gibi ünsüz seslerin, iç sesin a – ı gibi ünlü seslerden oluşması, üçüncü mısranın m – t – s – n – r gibi ünsüz seslerden, iç sesin ü – e – i – ı gibi ünlü seslerden oluşması, ünlü ve ünsüz seslerin mısra içerisinde ritmik bir şekilde dolaşarak güçlü ve zengin bir yapıya kavuşması dikkat çekicidir. Dördüncü mısranın d - l – k – b – r gibi ünsüz seslerden, iç seslerin i – ı - a gibi ünlü seslerden oluşması, ünlü ve ünsüz seslerin ritmik dolaşımı kıtaya ses güzelliği veren, musiki havasını kuvvetlendiren unsurlardır.
Altıncı kıtanın birinci mısrasında m – l – d – r gibi ünsüz seslerin, iç sesin e – i gibi ünlü seslerin ritmik dolaşımı dikkat çekicidir. İkinci mısrada n – s – d – r – m ünsüz seslerin, iç seslerde e – i – a gibi ünlü seslerin mısraya ses uyumu kazandıran, manaya derinlik veren bir yapılanması söz konusudur. Üçüncü mısrada y – r – t - s gibi ünsüz seslerin kullanılması, iç sesin a – ı – i – e gibi ünlü seslerden oluşması, dördüncü mısranın s – r – m – b gibi ünsüz seslerden ve iç sesin ı – u – a – i gibi ünlü seslerden oluşarak mısra içerisinde uyumlu dolaşımı kıtada ses güzelliği oluşturan unsurlardır.
Ölümden de beteri varmış tabibim.
Yedinci kıtanın birinci mısrasında n – b – s gibi ve birbirine yakın ünsüz seslerin bir uyum içinde kullanıldıkları görülmektedir. İç sesin o – u – i – ü gibi birbirine yakın seslerden oluşması kulağa hoş gelen bir ses uyumu yaratmıştır. İkinci mısrada s – n – r – d gibi ünsüz seslerin, iç sesin e – i – ö – ü gibi ünlü seslerden oluşması, üçüncü mısranın k – d – n – r gibi ünsüz seslerden, iç senin a – ı – ü gibi ünlü seslerden oluşması, dördüncü mısranın d – b – m – r – t gibi ünsüz seslerden, iç sesin i - e – a gibi ünlü seslerden oluşması, ünlü ve ünsüz seslerin ritmik dolaşımı kıtaya zenginlik veren, şiiri güçlü gösteren unsurlardır.
Ünlü ve ünsüz seslerin mısralarda sürekli tekrarı ile şiiri ses olarak desteklemekte ve mısra içinde ses güzelliği oluşturarak şiire bir ahenk, ritim vermektedir.
Bu seslerin mısraların kendi içinde ve çapraz olarak aliterasyon ve asonans şeklinde yinelenmeleriyle sağlanan uyum, şiirdeki musiki ritmini güçlendirmekte, şiiri daha güçlü ve zengin göstermektedir.
Şiirde bir ahenk (uyum) vardır. Şair, şiirdeki ahengi birbiriyle uyumlu seslerin, belli bir ritimle bir arada toplamasıyla sağlamıştır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları olan kafiye (uyak), redif, aliterasyon, asonans ve ölçü birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanılmış, bu da şiiri zenginleştirerek, bir musiki sezgisi yaratmıştır.
Şair, seçtiği kelimelerle güzel ve uyumlu bir dil oluşturmuş ve günlük dilden bağımsız ve özerk mana dili meydana getirmiştir. Seçilen kelimeler, bu şiirde farklı bir alanda, farklı bir anlam ifade etmektedir
Şiir dili imge (tasvir) ile meydana gelen farklı bir dildir.
Tabibim şiirinde dil, geleneğin örneğini de bize göstermektedir. Bu farklı dil, şiiri içerik ve biçim olarak zenginleştirmektedir.
Şair, şiirde dengeli bir bütün oluşturmuştur. Günlük dilin yapısal değişiklikleri, özellikleri, şiirde kullanılan kelimelerin meydana getirdiği vurgu ve yapı itibariyle şiirdeki biçimi etkilemiş görünmektedir.
Her şiirde farklı bir dil, bu dilin meydana getirdiği bir biçim söz konusudur. Sözcüklerin yüklendiği anlam yapı itibariyle herkesin anlayabileceği bir dildir. Bu da şiirin biçimini etkilemiştir. Şair, duygu ve düşüncelerini ifade etmek için güzel ve etkili bir şiir dili oluşturmuştur.
Şiirde biçimi oluşturan şairin hikâyeye bakış tarzıdır. Şairin içyapısı biçimin oluşmasını zorlayan unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şiirlerindeki ana tema aşk, sevgili, kavuşmak, ayrılık, hüzün, geçmişe özlem, hasret, sitem ve kederdir.
Türk şiirini yakından tanıyan, Dr. İrfan Yılmaz’ın şiirlerindeki kuvvetli duygu akışını, zaman ve mekân yönünden günümüz şairlerinde pek görülmeyen kendini aşma temayülünü, kuvvetli benzetmeleri, karşınızda canlı bir varlık duruyormuş hissine kapılarak hayal gücünüzün zorlandığını görerek anlayabilir.
Tabibim şiiri, İvo Andriç’in 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü almasına vesile olan Drina Köprüsü adlı romanında geçen aşkı şiirsel bir dille anlatmaktadır.
Tabibim şiirinde anlatım akıcıdır. Şairin, Türk dilini kullanmaktaki ustalığı da dikkatimi çeken bir diğer özelliktir.
Şiirin kurgusu güzel ve oldukça başarılıdır. Konu seçimi farklı ve ilginçtir. Bu nedenle okuyucunun ilgisini çekmektedir. Manzum hikâyelerde kurgu ve hikâyenin anlatılışı bazı şairleri zorlar. Ancak, bu şiirde şairin hiç zorlanmadığı görülmektedir. İfade edilen duygu ve düşüncenin okuyucuyu içine çekmesi, şiirdeki derinliğin okuyucunun yüreğine mızrak gibi saplanması, güçlü bir poetikanın ürünü olmasından kaynaklanmaktadır. Her mısrada tahayyül deline duygu ve düşüncenin adeta canlı bir varlığa dönüştüğü görülmektedir.