9.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI
1. ÜNİTE
GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT
Güzel sanatları diğer eserlerden ayıran en önemli özellik insanda coşku ve estetik haz uyandırmasıdır.Güzel sanatlar için yapılan en iyi sınıflama bu sanatların kullandıkları malzemelere göre yapılan sınıflandırmadır.Bu malzemeler fonetik ve plastik olarak ikiye ayrılır.Sesle yapılan sanatlara fonetik sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise plastik sanatlar denir.Güzel sanatların genelinde plastik malzeme kullanılırken edebiyat ve müzik ise sese dayalı bir sanattır.
Edebiyatın malzemesi kelimelerdir ve edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanatlar etkinliğidir.Edebiyatın asıl amacı güzel sanatların en önemli öğesi olan estetik zevk duygusunu dil aracılığıyla gerçekleştirmektir.Edebiyatta fayda sağlamak amaç olarak her zaman ikinci plandadır
Atatürkçülük
Anekdot:Atatürk İstanbul şehir tiyatrosu sanatçılarının oyunlarından birini seyretmesinin ardından sanatçıları
Çankaya’ya davet eder.Sanatçıların hepsini över.Ayrılma vakti gelince Reşit Galip sanatçılara Atatürk’ün elini öperek ayrılmalarını söyler.Atatürk ise buna şu şekilde karşılık verir:
‘’Hayır,sanatkar el öpmez sanatkarın eli öpülür.’’
Atatürk bir konuşmasında şöyle demiştir:
Milletimizin güzel sanatlar sevgisini her türlü araç ve önlemle besleyerek artırmak milli amacımızdır.
DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ
EDEBİYAT, İNSAN VE TOPLUM
1-Edebiyat; Tanımı, Konusu, İçeriği;Yöntemi
· Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça ‘’edep’’ sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere ‘’şiir ve inşa’’ denilmekteydi.
· Bir dil ürünü olan yazılı ve sözlü eserlerin tümü. Bu bakımdan bir gazete haberinden sanat değeri taşıyan hikaye, roman, deneme, fıkra türüne kadar her türlü yazı edebiyat eseri sayılır.
Edebiyatın Konusu
Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu oluşturur.
Edebiyatın İçeriği
Dil ürünlerinde kullanılan üslup,tür (hikaye,roman,deneme,fıkra,makale vb.) edebiyatın içeriğini oluşturur.
Edebiyatın Yöntemi
Dil ürünlerinin tüm özelliklerinin tarihi akış içinde bilimsel olarak incelenmesi de edebiyatın yöntemini oluşturur.
Edebî Eser; Tanımı ve Özellikleri
İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser denir.
Özellikleri
· Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
· Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
· Konusu;ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
· Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
· Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
· Eser estetik ölçüler içinde ,belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır
Edebiyat Tarihi ve Önemi
Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir.Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır.Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur.
Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.
Tezkire: Şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir.
Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız şunlardır: Ziya Paşa,M. Fuat Köprülü,Agah Sırrı Levend,Ahmet Hamdi Tanpınar,Nihat Sami Banarlı
Dil-Kültür-Edebiyat İlişkisi
Dil, insanların duygu düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır . Kültür ise;dil,din,ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir.Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır.Dil kültür değerlerimizi geleceğe taşır ve edebiyatın da temel öğesidir.
Dil, edebiyatın temel öğesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil,kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.
Edebiyatın Diğer Bilim Dallarıyla İlişkisi
Edebiyatın temel öğesi olan dil diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır.
Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden,yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden,yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar.
Yazarı etkileyen toplumsal,siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.
2. ÜNİTE
ÇOŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)
Metin ve Zihniyet
Zihniyet, bir dönemdeki sosoyal,siyasî,idarî,adlî,dinî,ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır.Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.
Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır.Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemden izler taşır.Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü,ilişkilerini,inançlarını,sanat zevkini görebiliriz.Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.
TÜRK EDEBİYATININ DEVİRLERİ
İslamiyet Öncesi İslamî Devir Batı Etkisinde Gelişen
Türk Edebiyatı Türk Edebiyatı Türk Edebiyatı
ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM)
Ahenk:Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.
Şiirde ahenk;ustaca kullanılan ses akışı,söyleyiş,ritm,ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü,uyak,vurgu,tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.
Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.
Ör:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları
Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir.Böylece acıma,üzüntü,özlem,hayranlık,sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.
Ör:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Ölçü:Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.
Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.
Yaş o-tuz beş yo-lun ya-rı-sı e-der
Dan-te gi-bi or-ta-sın-da-yız öm-rün
Yal-var-mak ya-kar-mak na-fi-le bu-gün
De-li-kan-lı ça-ğı-mız-da-ki cev-her
Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.
Uyak (Kafiye) ve Redif
Uyak: genellikle dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.
Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.
Her yalana kanmışım kafiye:’’an’’
Her söze inanmışım redif: ‘’mışım’’
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım
Uyak Çeşitleri
a)Yarım Uyak:Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.
Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun
Ördek çalkalanıt göllerde
İsimim söylenir dillerde
Kalmışım gurbet illerde
Dağlar başı duman şimdi
b)Tam Uyak:Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.
Ben gideyim yol gitsin,ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler
Bir gece yarısı ay suya düşer
Çöllerde bir ceylan pusuya düşer
Çimenler üstünde üç beş damla kan
Gözünü nefretle kapatır ceylan
Çırpınır ağzında bir demet keklik
Kör avcı her şeye çekilmez tetik
c)Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.
Bir alem ki, gökler boru içinde
Akıl almazların zoru içinde
Üst üste sorular soru içinde
Bir idamlık Ali vardı,asıldı
Kaydını düştüler,mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Cinaslı Uyak:Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.
Ör: ‘’Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma’’
Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.
NOT:Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif;yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.
Uyak Düzeni(Şeması) ve Çeşitleri
Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır.
Düz uyak:Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.
Hiç anılmaz olmuş atalar adı Redif:’’-ı’’
Beşikte bırakmış ana evladı Kafiye:’’-ad’’ tam kafiye
Kırılmış yetimin kolu kanadı Uyak düzeni: aaab
Zulüm pençesinden aman kalmamış
Çapraz uyak:Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.
Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında Redif.’’-yorum/-sında’’
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum Kafiye:’’-rü(tam k.)/-ta(tam k.)’’
Yolumun karanlığa saplanan noktasında Uyak düzeni:abab
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
Necip Fazıl Kısakürek
Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü Redif:’’-ı’’
Titrek elleriyle gererken yayı Kafiye:’’-ay’’
Her yandan bir merak sardı alayı Uyak düzeni: abba
Ok uçtu,hedefin kalbine düştü
ALIŞTIRMALAR
Gâh eserim yeller gibi Redif:’’-ler gibi’’
Gâh tozarım yollar gibi Kafiye:’’-l’’ yarım kafiye
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi.
Yunus Emre
Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım, Redif:’’-ım’’
Ey sevdiğim,ben ümitsiz değilim gene Kafiye:’’-ne’’ (tam kafiye)
Ak düşünce saçların kumral rengine
Kollarında son aşığın ben olacağım.
ÇOBAN ÇEŞMESİ
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.
"Gönlünü şirinin aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudaya çoban çeşmesi.
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.
Leylâ gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül ararda,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...
Faruk Nafız Çamlıbel
1.,3.,4., dörtlüklerin kafiye ve redifleri bulunup uyak düzenleri yazılacak,nazım birimi belirtilecek.
Ödev: İstiklâl Marşı’mızı aheng ve ritm özellikleri bakımından inceleyiniz.
Aliterasyon: Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç dinmeyen çıngırakları,
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Kuşlar geçiyor, derken
Yükseklerden sürü sürü, çığlık çığlık
Ağlar çekiliyor dalyanlarda,
Bir kadının suya değiyor ayakları,
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
…..
Orhan Veli Kanık
‘’İstabul’u Dinliyorum’’ adlı şiirde ‘’-r’’ ve ‘’-l’’ sesleri kullanılarak aliterasyon yapılmıştır.
ÖDEV: Orhan Veli’nin ‘’Anlatamıyorum’’ adlı şiirinde aliterasyon sağlayan sessizler belirlenecek. ‘’m’’ sesi ile aliterasyon yapılmıştır.
Asonans: Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.
GURBET
Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde,
Hepsi bana yabancı,
Hepsi başka biçimde!
Eriyorum git gide,
Evlada her ümide ,
Gurbet benliğimi de
Bitirmiş bir içimde.
Ne arzum, ne emelim,
Yaralanmış bir elim,
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde!
Kemalettin Kamu
Gurbet şiirinde ‘’a’’ ve ‘’e’’ sesleriyle asonans yapılmıştır.
ŞİİR DİLİ
Şiir insanın değişen duygu,çoşku,özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere(mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.
Söz Sanatları
Teşbih
Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.
Teşbih sanatında en az iki, en
fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :
1- Benzeyen
(müşebbeh, teşbih edilen, benzetilen) : Birbirine benzetilen şeylerden nitelik
bakımından güçsüz olanıdır.
2- Kendisine Benzetilen : Birbirlerine benzetilen şeylerden
nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.
3- Benzetme Yönü : benzeyen ve kendisine benzetilen
arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için
yapılır. (Ancak bu ortak nokta her zaman vurgulanarak zikredilmeyebilir.)
4- Benzetme Edatı : Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.
Teşbihte genellikle şu kelime ya da ekler benzetme edatı olarak kullanılır :
Ör: Ali aslan gibi cesurdur.
1- Benzeyen-benzetilen: Ali
2- Kendisine benzetilen: aslan
3- Benzetme yönü: cesaret
4- Benzetme edatı: gibi
Ör: Cennet gibi güzel vatan
Ör: "Yol yılan gibi kıvrılıyor"
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
(Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)
Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur:Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak,işlemek
Benzetme edatı: Gibi
Teşbih-i beliğ:Sadece benzeyen ve benzetilen ile yapılan ve benzetme edatı ile benzetme yönü bulunmayan teşbihe teşbih-i beliğ denir.
Ör:Günlerim koklamadan attığım bir güldür.
Ör:Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Ahmet Haşim
Ör: Kömür gözlüm, gül dudaklım
Sen de bir gün perişan ol
Hicranî
Ör: Aslan askerler koşuyor.
İstiare(İğretileme)
Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.
Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.
Ör: Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut(söylenmemiş)
Benzetilen:siyah tül (söylenmiş)
Ör: Havada bir dost eli okşuyor derimizi
Benzeyen: Rüzgar(söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli(söylanmiş)
Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.
Ör:
Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi
Dörtlükte ‘’aslan’’ , ‘’miyav’’ sözcüğüyle kediye;fare, kükredi sözcüğüyle aslana; ‘’kedi’’ ‘’uçuverdi’’ sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.
Ör: Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen:Bulut(var)
Kendisine benzetilen:üzüzm(yok)
Teşhis(Kişileştirme)
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.
Ör: Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl
Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celâl
Ör: Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını
Ör: Gel bahar erit bu yolun karını
Geçen seneleri anmayalım hiç
Dinle bülbüllerin şarkılarını
Güllerin kıpkızıl şarabını iç
İntak(Konuşturma)
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir.Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur.Fabllar bu sanata örnektir.
Ör:Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.
Ör:Minik kuş:’’Anne beni rüyalar ülkesine götür.’’diye yalvarıyordu.
Tezat(Karşıtlık)
Ör:Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
Ör.Ağzına yok dediler dediklerince var imiş
Ör: Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet
Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten
Mübalağa(Abartma)
Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.
Ör: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ
Ör: Alem sele gitti gözüm
yaşından.
Bir ah çeksem dağı taşı eritir,
Ör: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.
Ör: O kadar zayıftı ki
Bir dalın arkasına geçse göremezdi kimse onu
Telmih(Hatırlatnma)
Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor teshidi,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
M. Akif Ersoy
Ekmek Leyla oldu bire dostlarım,
Mecnun olup ardı sıra giderim.
Şu Boğaz harbı nedir?Var mı ki dünyada eşi?
En keşif orduların yükleniyor dördü beşi.
M. Akif Ersoy
Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile ,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni.
Yunus Emre
Tecahül-i Arif(Bilip de Bilmemezlikten Gelme)
Bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı
Sular mı yandı,neden tunca benziyor mermer?
Ahmet Haşim
Hüsn-i talil(Güzel Bir Nedene Bağlama)
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.
Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden
Yahya Kemal Beyatlı
Tenasüp
Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
Ör:Yine bahar, bülbül sesinden
Seda verip seslendin mi yaylalar
Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süsülendin mi yaylalar
●Bu dizelerde ‘’bahar,yayla,lale, sümbül,bülbül
sesi,seda’’ birbiriyle ilgili sözcükler olarak
Ör: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.
●Bu dizelerde ‘’dert,derman,ilaç,tabip’’ birbiriyle
ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.
kullanılmıştır.
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması)
Bir sözün benzetme amacı güdülmeden gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.Gerçek anlama gelmesi imkansızdır.
Ör:Ankara bu olaya tepki gösterdi.
Burada tepki gösteren şehir değil.Anakara da bulunan hükümettir.Mecaz-ı mürsel yapılmış.Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.
Ör:Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum. (Kitabını okuyorum kendisini değil)
Ör: Kırmızı beyaz bu sene başarı gösteremedi.
Ör:Evin suyu patlamış.
ŞİİRDE YAPI
Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit,kıt’a,bent,mısra gibi isimler verilir. Dize ,beyit,dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni,tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.
Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.
Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.
Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.
Ör: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan Süleyman
Kıt’a(Dörtlük): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıt’a veya dörtlük denir.
Ör: Tarihim,şerefim,şiirim,her şeyim
Yer yüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen,
Seni oraya dikeyim!
Arif Nihat Asya
Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3,5,7 veya daha fazla eşit satıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.
Bugün Cuma
Büyük annemi hatırlıyorum
Dolayısıyla çocukluğumu
Uzun olsaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!
Konu: Üzerinde söz söylenen hrehengi bir olay,düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir.
Tema: Şiirin bütününe hakim olan duygu veya hayale tema denir.
Şiirin yapısını oluşturan tüm bu öğeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında gelenek çerçevesi içerisinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.
TÜRK HALK EDEBİYATI
İslamiyet öncesinden günümüze kadar kesintisiz gelen bir edebiyattır.
Halk içinde yetişmiş ozanları icra ettiği bir edebiyattır.
Temelinde sözlü bir gelenek vardır.
Dili sadedir.
Dörtlük ve yarım kafiye esaslıdır.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Halkın dertlerini, sevinçlerini, her türlü duygularını işlemektedir.
Bu edebiyatı genellikle “aşık”adı verilen sazlarıyla yazdıklarını besteleyip köy köy dolaşan ozanlar icra etmiştir.
Koşma, destan, semai, varsağı, mani, ağıt, türkü, bilmece, atasözü, devriye, şathiye, ilahi, deme gibi çeşitli nazım şekilleri vardır.
Kendi arasında : “Âşık Tarzı, Anonim,Dini-Tasavvufi olmak üzere 3’e ayrılır.
A) ÂŞIK TARZI HALK EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLERİ
İslamiyet\'ten önce başlamıştır.
Eskiden “kam,baksı” adı verilen ozonlara bu dönemde “AŞIK”adı verilmiştir.
Âşıklar şiirlerini bağlama adı verilen sazlarla köy köy dolaşıp söylemiştir.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Dili sadedir.
Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
Son dörtlükte şairin mahlası(adı) kullanılır.
Koşma, mani, türkü, semai, varsağı destan gibi biçimleri mevcuttur.
Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir.
Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.
Koşma, mani, türkü, semai, varsağı destan gibi biçimleri mevcuttur.
17. yüzyıldan sonra divan edebiyatından etkilenmeye başlamıştır.
Koşma
· Aşk, ayrılık, gurbet,sevgi,doğa,yiğitlik gibi geniş çerçeveli konuların işlendiği bir nazım şaklidir.
· 11’li hece ölçüsüyle yazılır.
· En az 3 en fazla 12 dörtlükten oluşur.
· Dili sadedir.
· Kafiye düzeni “abab,cccb,dddb…”şeklindedir.
· Son dörtlükte şairin mahlası bulunur.
· Koşmanın konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama”adlı türleri vardır.
Güzelleme:İnsan ve doğa sevgisinin lirik bir edayla işlendiği koşmalara denir.
Koçaklama: Savaş, yiğitlik, kahramanlık gibi konuları işleyen koşmalara denir.
Ağıt: Ölen kişinin arkasından duyulan acının ve onun iyiliklerinin işlendiği koşmadır.
Taşlama: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini eleştiren koşmalara denir.
Varsağı
· Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan “VARSAK” boylarının söyledikleri türkülere denir.
· Kafiye düzeni koşma gibidir.
· 4+4 şeklinde 8’li ölçüyle söylenir.
· “BRE, BEHEY, HEY “ nidaları sıklıkla kullanılmıştır.Babacan ve erkekçe bir tavırla söylenir.
· En az 3 en fazla 5 dörtlüktür.
· Konu olarak hayattan ve talihten şikayet gibi konular işlenir.
Semai
· Koşma ile aynı konular işlenir.
· Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
· 4 + 4 =8 ‘li ölçüyle yazılır.
· 3–5 dörtlükten oluşur.
· Koşmadan ezgisi,dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır
Destan
· 6+5 ‘li hece ölçüsüyle söylenir.
· Halk edebiyatının en uzun nazım biçimidir.
· Kendine özgü bir söylenişi vardır.
· Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
· Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların
işlendiği destanlar da vardır.
· Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.
Not:Destanlar doğal ve yapma destan olmak üzere ikiye ayrılır.
Doğal Destan:Toplumu derinden etkileyen savaş,göç,afet vb. olayları halkın dilden dile aktarması ve şairler tarafından saz eşliğinde seslendirilmesi ile oluşan ve yazarı belli olmayan destanlardır.Halkın ortak malıdır.
Yapma Destan:Tarihi bir olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra bir yazar tarafından destan özelliklerine uygun olarak yeniden kaleme alınmasıyla oluşan ve yazarı belli olan destanlardır.
ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ
Türkü
· Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.
· Genellikle anonimdir,yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.
· Aşk, tabiat,ayrılık,hasret,gurbet,sevgi,güzellik gibi konular işlenir
· Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüyle söylenir.
· Türkülerin konusu ve şekilleri devirden devire değişir.
· Türküler iki bölümden oluşur.
1-Bent:Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.
2-Kavuştak:Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.
Not:Destanlar hem aşık tarzı hem de anonim halk edebiyatı ürünlerine dahildir.
Mani
· Hecenin 7’li kalıbıyla söylenirler.
· Bir dörtlükten oluşur.
· Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
· İlk iki dize doldurmadır. Asıl konu son iki dizededir.
· Konu sınırlaması yoktur.
Nİnni
Annelerin çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü edebiyat ürünleridir.
· 7’li,8’li ve 9’lu hece ölçüsüyle söylenir.
DİNÎ TASAVVUFÎ HALK ŞİİRİ
a)Hece ölçüsü ağırlıklıdır,az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
b)Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.
c)Tasavvuf terimlerinin dışında dil,halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.
d)Saz eşliğinde söylenenlerde vardır.
e)Süslemesizdir.
f)İlahi,nefes ,deme ,şathiye,nutuk ve devriye başlıca nazım türleridir.
g)Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi,insan sevgisi,ölüm,Allah’a varış yolları,tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.
h)Coşkuludur,genellikle didaktik şiirlerden oluşur.
I)Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türlerde vardır.
Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı Nazım Türleri
İlahi: Tekke edebiyatının ana nazım türüdür.8’li hece ölçüsüyle söylenirler 7 ve 11’li de olabilir.Fanili,k Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi temel konusudur.Bu türün en büyük ustası Yunus Emre’dir.
Nefes: 8’li hece ölçüsüyle söylenirler.İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür.Hz. Muhammed ve Hz. Ali ile ilgili şiirler vardır.
Deme: 8’li hece ölçüsüyle söylenir müritlere öğreticiliği esas alır.
Nutuk: 8’li hece ölçüsüyle söylenir müritlere öğreticiliği esas alır.
Devriye: Alah’tan gelen insanın yine Allah’a döneceğini anlatan şiirlerdir.
Şathiye: Korkuya dayalı din anlayışına eleştiri niteliğinde olan şiirlerdir. Allah ile konuşuluyor gibi söylenir. Bu türde eser veren başlıca ozanlar; Yunus Emre,Hacı Bayramı Veli,Süleymen Çelebi,Nesimi,Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal,Mevlana’dır.
DİVAN EDEBİYATI ( KLASİK EDEBİYAT)
İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler yaşamın her alanında Araplardan, Farslardan etkilenmişlerdir. Bu etkileşimin en belirgin olduğu alanların başında edebiyat göze çarpmaktadır.
13. yy dan dan itibaren şair ve yazarlar Fars- Arap etkisine girmeye başlamıştır.
Şairler şiirlerini “DİVAN” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu edebiyatına “Divan Edebiyatı” denilmiştir.Ayrıca “klasik-eski –zümre edebiyatı” da denilir
· Bu edebiyatın özünde dinde tasavvuf vardır.
· Dil çoğunlukla halkın anlayacağı tarzda değildir.
· Arap ve Fars edebiyatı örnek alınmıştır.
· Saraydan destek gördüğü için “saray edebiyatı” da denilmiştir
· Ölçü olarak “aruz ölçüsü” kullanılmış.
· Çoğunlukla aşk, şarap, kadın övgü, din, ahlak, tasavvuf konuları işlenmiştir
· Kafiye hem göz hem de kulak için anlayışı hakimdir.
· Zengin ve tam kafiye sıklıkla kullanılmıştır.
Divan edebiyatı nazım şekilleri
Dörtlük halindekiler Bent Halinde Beyit halindekiler
Rubai Terci-i bent Kıt’a
Şarkı Terkib-i bent Müstezat
Tuyuğ Şehrengiz
Murabba Gazel,kaside
Mesnevi
DİVAN EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ
Nazım Birimi Beyit Olanlar
Gazel
Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işleyen nazım türüdür.
Araplarda Farslara onlardan da Türklere geçmiştir.
Gazelin ilk beytine “matla”son beytine “makta” denir.
Makta beytinde şairin mahlası(takma adı) kullanılır.
En güzel beytine “beyt’ül gazel ya da şah beyit” denir.
Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna yek-âvâz gazel denir.
Kafiye şeması: “aa,ba, ca da...” şeklindedir.
En az beş en fazla on beş beyitten oluşur.
Konu birliği yoktur. Her beyit başka bir konudan bahsedebilir.
Dize sonlarındaki uyaklardan başka dize ortalarında da uyak bulunan gazellere musammat gazel denir.
Türk edebiyatında Fuzûli,Bâki, Nedim en tanınmış gazel şairleridir.
Kaside
Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir.
En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur.
Kafiye düzeni gazelle aynıdır.
İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının bulunduğu beyte taç beyit adı verilir.
Kaside: nesip-girizgâh-methiye-tegazzül-fahriye-dua bölümlerinden oluşur.
Nesib: Kasidenin giriş bölümüdür.
Girizgah: Konuya giriş niteliğinde olan bölümdür.
Methiye: Övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür.
Fahriye: Şairin kendini övdüğü kısımdır.
Tegazzül: Şair bu bölümde bir gazele yer verir.
Dua: Övülen kişinin başarısı için Allah’a dua edilir.
Konularına Göre Kasideler
Tevhid:Allah’ın birliğini anlatan kasidelere denir.
Münacat:Allah’a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara denir.
Methiye:Herhangi bir şahsı övmek için yazılanlar denir.
Naat:Peygamberleri övmek için yazılanlara denir.
Hicviye:Birini eleştirmek için yazılanlara denir.
Mersiye:Ölen birinin arkasından yazılanlara denir.
Edebiyatımızda kaside türünün en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza adlı kasidesi bu türün en meşhur örneğidir.
Mesnevi
Beyit sayısı sınırsızdır.
Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk,tarihi olaylar,dinî olaylar gibi konular işlenir.
Mesneviler o dönemde roman ve hikaye türünün yerini tutuyordu.
Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
Uyak düzeni aa, bb,cc,dd,ee,… şeklinde devam eder.
Bir şehrin güzelliğini anlata mesnevilere şehrengiz denir.
Türk edebiyatındaki ünlü mesneviler şunlardır:
Fuzuli- Leyla ile Mecnun
Şeyh Galip- Hüsm ü Aşk
Şeyhi-Harname
Ahmedi-İskendername
Nabi- Hayrabat
Süleyman Çelebi-Mevlid
Mevlana- Mesnevi
Nazım Birimi Dörtlük Olanlar
Rubai
Kafiyelenişi aaxa şeklindedir.
Aruzun belli kalıplarıyla yazılır.
Hayatın anlamı ve hayat felsefesi,dünyanın nimetlerinden yararlanma ve ölüm gibi konular işlenmiştir.
İran edebiyatına ait olan bu türün en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
Türkçe rubailerin en güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir.
Tuyuğ
Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
Felsefi konular işlenmektedir.
Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur.
Uyak düzeni rubai gibidir. Fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılır.
Şarkı
Besteyle okunmak için yazılan ve dörtlüklerden oluşan nazım biçimidir.
Dörtlük sayısı 3ile 5 arasında değişir.
Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4. dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir.
Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür.
Aşk ,sevgi,günlük hayat gibi konular işlanir.
Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir.
Şarkı türünün ilk kullanıcısı ve en önemli temsilcisi Nedim’dir.
Yahya kemal de bu türü ustalıkla kullanmıştır.
Diğer Türler
Terkib-i Bent
Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şaklidir.
Her bent 7 il 10 beyitten oluşut.
Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır.
Bentleri birbirine bağlayan beyitlere vasıta beyti denir.
Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir.
Terkib-i Bent türünün en önemli ismi Bağdatlı Ruhi’dir.
Türk edebiyatında bu türün en önemli ismi Ziya Paşa’dır.
Terci-i Bent
Terkib-i bente benzer.
Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır.
Konu da daha çok Allah’ın kudreti,kainatın sırları ve kainatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir.
Bu türün de Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi Ziya Paşa’dır.
ŞİİRDE TEMA
Ziller Çalacak
Ziller çalacak… Sizler derslerinize gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benim için
Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek uça, ese…
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim
Zil çalacak… Siz geminize treninize gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benim için
Duyacağım iskelelerden istasyonlardan bütün,
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan…
Ama ben,ben artık gelemeyeceğim
Sonra bir gün bir çalacak yine,
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak…
Ne sınıflar,ne iskeleler,ne istasyonlar, ne siz…
Tâ içimden birisi kalacak oralarda…
Ben gideceğim.
Zeki Ömer Defne
Konu:Şiir üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğretmenin öğrencilerinden ayrılışı, ikinci bölümde öğretmenin öğrencileri tarafından unutulma korkusu son bölümde ise yaşlılık ve ölüm korkusu konu olarak ele alınmıştır.
Tema: Öğretmenlik mesleğinden ayrılmanın verdiği acı ve özlem veya meslek sevgisi tema olabilir.
ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal Beyatlı
●Sessiz Gemi ve Merdiven şiirleri incelenecek söz sanatları ve sözcüklere yüklenen yeni anlamlar ve çağrışımlar açıklanacak
MERDİVEN
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.
Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
Ahmet Haşim
Halil AKPINAR
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği