Bugün 2 Temmuz 2010...
Yani, bir “Ergenekon tezgâhı” olduğu ortaya çıkan “Sivas olayları”nın
17. yıldönümü... Herhalde hatırlatmaya gerek yok; 2 Temmuz 1993’te
meydana gelen olaylarda; kimi “duman”dan zehirlenerek, kimi “otel
içinden sıkılan kurşun”larla ve kimi de “faili meçhul cinayet”ler sonucu
“37 kişi” ölmüştü... Yine hatırlatmaya gerek yok ki; bu olaydan 3 gün
sonra, “Madımak’ın intikamı” denilerek Erzincan’ın Başbağlar Köyü
basılmış ve “33 kişi” hunharca katledilmişti... Aradan 17 yıl geçmesine
rağmen, her iki olay da tazeliğini koruyor... Gerek Madımak Oteli
önünde, gerek Başbağlar Köyü’nde anma törenleri düzenleniyor...
Elbette düzenlenmeli, bu cinayetler elbette “örtbas” edilmemeli... Tam
aksine, “yüzleşmeliyiz” bu “provokasyon”larla... Bunların, “Ergenekon
zihniyetinin ürünü” olduğunu ortaya çıkarmalıyız ki, bir daha böyle
“acı”lar yaşamayalım!..
Eğer bu “tezgâh”ları gözler önüne sermezsek; bu toplum, daha çook
“mandepsi”ye bastırılıp, daha çook “kutuplaşma”ya itilir!..
Öyle umuyorum ki; 26 Nisan 2010’da “AK Partili 115 milletvekili”
tarafından Meclis’e verilen “önerge”nin gereği yapılır ve bir “Araştırma
Komisyonu” kurulup, “1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Sivas ve Başbağlar
olayları”nın arkasındaki “karanlık güç”ler gün ışığına çıkarılır!..
OLAY SİVAS’TA, DURUŞMA ANKARA’DA!
Gerek kurulacak bu “Komisyon”a yardımcı olma, gerek bugünün gençlerini
bilgilendirme bakımından, “17 yıl öncesi”ne gidip, “hâlâ cevap
verilemeyen” soruları gündeme getirmek istiyorum.
Ama önce, Sivas’ta meydana gelen bir olayın mahkemesi niye Ankara’da
yapıldı, onu irdeleyelim...
Olay Sivas’ta meydana geldiğine göre; bu dâvânın Sivas Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görülmesi gerekmez miydi?..
Ama; CHP’li Önder Sav ve yine CHP’li Adalet eski Bakanı Seyfi Oktay ile
aynı kafa yapısına sahip İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan’ın,
sadece Aziz Nesin’e yönelik “halk tepki”sini, dallandırıp-budaklandırıp
“terör suçu” kapsamına sokma çabaları meyvesini verdi ve dâvâ Erzurum
DGM’ye gönderildi!..
Bu da tatmin etmedi beyleri... Beğenmediler Erzurum DGM’yi...
Gerekçeleri de şuydu:
“Erzurum DGM, bağımsız karar veremez!”
Eeee, n’olacak?..
“-Dâvâ, Ankara DGM’ye alınsın!”
Hay hay, emriniz olur!...
Derhal alalım Ankara’ya!... Alındı.
Olayın çirkefliği şurada ki;
O günlerde, Gazi olayları dâvâsı Trabzon’da, Metin Göktepe olayının
duruşmaları da Afyon’da görülüyordu...
Bu duruşmaların İstanbul’a alınması için, bilmem nerelerini yırtarcasına
bağıran, kıyametler koparan bu zevat; Sivas’ta meydana gelmiş olayın
Ankara’da görülmesi için ortalığı birbirine kattı!..
Aynı beylerin;
Başbağlar Köyü’nü basıp, kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden 33 kişiyi
hunharca katleden gözü dönmüş katillerin taaa İzmir’de yargılanmasına
gıklarını bile çıkarmaması, ayrıca kayda değer!
Candan Erçetin’in dediği gibi;
“Adaletin adili susmuş, cehaletin cahili coşmuş” ise, daha ben ne
diyeyim?..
550 YIL HAPİS DE KESMEDİ!
Devam edelim...
Malûm zevatın yaygaraları ve “İllâ o baksın” diye yırtındıkları Ankara
DGM karar verdi:
“Sivas sanıklarına toplam 550 yıl hapis!”
Kimine 5 yıl, kimine 15 yıl...
Mahkeme, “gerekçe”sini de şöyle açıkladı:
“Sivas’ta cereyan eden olaylar, basit bir toplumsal olaydır... Halkın
galeyanı Devlet’e değil, Aziz Nesin’e yöneliktir... Olaylarda, Aziz
Nesin’in tahrikleri de etkili olmuştur!.. Sanıklara verilen ceza,
devlete isyandan değil, ölüme sebebiyet vermektendir!”
Malûm zevat, nasırlarına basılmışçasına bağırdı:
“Adalet yerini bulmadı!”
Neredeyse, “kana kan, cana can isteriz!” diyecek kadar ileri gittiler.
İleri gitmekle kalmayıp, hemen Yargıtay’a gittiler... Ve, Ankara 1 Nolu
DGM’yi resmen gammazladılar Yargıtay’a:
“Bu mahkeme heyeti, Aziz Nesin’in tahriklerinden söz ediyor!... Oysa
Aziz Nesin tahrik etmemiştir!.. Sivas sanıklarına verilen 15 yıl ceza
azdır, idamla yargılanmalıdırlar!... Çünkü bunlar; ölüme sebebiyet
vermekle kalmamış, aynı zamanda Devlet’e de isyan etmişlerdir!...
Bunlar; Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmışlardır!”
Hoppalaaa...
Ya Hu;
“Anayasal düzen”i nasıl değiştirir bu adamlar?..
Sivas nire, Ankara nire?..
Sivas’ta Aziz Nesin’e yönelik tepki ile Ankara’daki “Devlet”in ilgisi
ne?..
Sivas’taki Madımak Oteli, Meclis binası mıdır ki; oraya yürümek Meclis’e
yürümek olsun?..
Hem; “silah” yok ki bu adamların elinde!.. Bırakın “tabanca”yı, bir
“bıçak” bile yok!.. İşin daha da ilginci, yargılanan adamların çoğu, o
anda Sivas’ta yok!..
Bu kadar “olmayan” ile nasıl isyan edilir Devlet’e?.. Nasıl değişir
Anayasal düzen?..
Tüm bunları soran-sorgulayan olmadığı için, Yargıtay verdi kararını:
“Sivas duruşmaları sil baştan!”
Yani; Devlet’in “Güvenlik Mahkemesi”ne güvenmedi Yargıtay!... Onun
verdiği kararı bozdu!...
Dâvâ yeniden görülmeye başlandığında ise; “ilk karar”ı, yani, “Olaylarda
Aziz Nesin’in de tahrikleri vardır” kararını veren hakim Muammer
Ünsoy’un yerine; 28 Kasım 1997’de “Anayasal düzeni zorla bozmaya
kalkışmak” hükmünü verecek olan Orhan Karadeniz oturdu!..
“Adalet’in adili şaşmış” ise, daha ben ne diyeyim?..
AZİZ NESİN “DEVLET” MİYDİ?
Aklım, bir türlü basmıyor;
¥ 1- Aziz Nesin denilen adam, “Türkiye lâik değil!... Şeytan Ayetleri
kitabını gerekirse yasal olmayan yollardan mutlaka yayınlayacağım!”
diyerek, “devlete kafa tutan” bir ateist değil miydi?..
¥ 2- Ve, “devlete isyan” edercesine, yayınlamamış mıydı o “yazı
serisi”ni Aydınlık’ta?..
Bu yüzden de, Aydınlık gazetesinin; 26 Mayıs 1993 ile 7 Haziran 1993
tarihleri arasındaki tüm sayıları, hem de her gün olmak üzere, toplam 13
defa toplatılmamış mıydı?..
¥ 3- “Devlete isyan” eden bir adama “isyan” eden halk; nasıl olur da
“Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmak” suçundan yargılanır?..
¥ 4- Eğer halkın “isyan” ettiği “Devlet” ise, acaba Aziz Nesin’in isyan
ettiği kimdir?.
Artık;
Mısır’daki sağır sultanlar da biliyor ki; Sivas olaylarının temelinde
“Aziz Nesin’e isyan” vardır.
Söyler misiniz;
¥ 5- Aziz Nesin bir “devlet” midir ki, ona yönelik isyan “Devlete isyan”
oluyor?..
Birileri, bu “33 idam”ı izah etsin bana!..
Bir vatandaş olarak, tüm bunları bilmek ve kafamdaki soruları silmek, en
tabiî hakkım!..
Bilmek istiyorum;
“33’e karşı 33” ise, Başbağlar’daki “33 kişinin 33 katili” şimdi
nerede?..
“İSPİYON TAHTASI”NI KİM YERLEŞTİRDİ?
21 Ekim 1993’te başlayıp, 28 Ekim 1997’de sonuçlanan ve Orhan Karadeniz
başkanlığındaki mahkemenin verdiği “idam” kararları ile örtbas edilen
süreci anlattığımıza göre, şimdi “17 yıl öncesi”ne gidip, “cevapsız
kalan sorular”dan bazılarını sıralamaya başlayabiliriz... Buyrun, o
sorulardan birkaçı:
¥ 6- Sivas kamuoyunda “ispiyon tahtası” olarak bilinen “tahta”yı Ali
Baba Mahallesi’ne kim yerleştirdi?.. O tahtadaki isimlerin, daha sonra
Aydınlık adlı gazetede yayınlanması ve ardından o “tahta”da adı geçen
kişilerin tutuklanarak, bazıları hakkında “idam” kararı verilmesi
tamamen bir tesadüf mü, yoksa kapsamlı bir araştırma ürünü müdür?..
¥ 7- SHP’nin eski genel başkanı Erdal İnönü’nün kontenjanından Sivas’a
tayin edilen Vali Ahmet Karabilgin’in ataması, sadece bir “rastlantı”
olarak görülebilir mi?..
¥ 8- “Aşırı sol” eğilimleri ile tanınan Karabilgin’in, “devrim
şehitleri” adına “saygı duruşu”nda bulunması suç değil midir?.. Bugüne
kadar, Vali hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?
¥ 9- Cuma hutbesi okunduğu sırada, cami etrafında bulunan “güruh”un
davul-zurna çalmasına niçin göz yumulmuştur?..
¥ 10- Camiden çıkan öfkeli kalabalığın büyüme ihtimalini gözönünde
bulunduran Emniyet Müdürü Doğukan Öner’in, “dağıtalım mı?” önerisine,
Vali Ahmet Karabilgin, niçin “gerek yok” demiştir?..
¥ 11- Vali Karabilgin, bu “ihmal”inden dolayı herhangi bir kanunî
takibata uğramış mıdır?
¥ 12- Her yıl Banaz’da yapılan şenliklerin, 1993’te aniden “Sivas
merkezi”ne alınması bir tesadüf müdür?.. Banaz köyündeki şenliklerin
Sivas merkezine alınması için Vali Ahmet Karabilgin ve İl Kültür
Müdürü’nün “özel gayret” göstermelerinin esbab-ı mucibesi nedir?...
¥ 13- Aralarında, zamanın SHP Milletvekili Azimet Köylüoğlu’nun da
bulunduğu birçok Sivaslı’nın, “Bu şenlikleri Sivas kaldırmaz!”
şeklindeki uyarıları niçin dikkate alınmamıştır?.
¥ 14- Özellikle Aziz Nesin, Sivas’a niçin davet edilmiş ve
Peygamberimize yönelik saldırgan ifadelerle, kitleleri kışkırtmasına
niçin göz yumulmuştur?
¥ 15- Aziz Nesin, henüz şehre gelmeden, Sivas’ın dört bir yanına
dağıtılan “bildiri”leri kimler, “nerede” hazırladı ve kimler dağıttı?
¥ 16- Sivas olaylarının başlamasından iki gün önce; Sivas Numune
Hastanesi’nin personelinin tamamına yakınının çevre illere gönderilmesi
bir tesadüf mü?..
¥ 17- Devrin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Madımak Oteli’nde
bulunanlara, niçin “şehri terketmeyin!” tavsiyesinde bulundu?
¥ 18- Madımak Oteli’nin kâtibi Ahmet Öztürk, tanık ifadelerine göre
“içeriden” vuruldu!...
Onu vuran “kurşun” kimin silahından çıktı?.. Gazi olayları dâvâsında,
tüm polislerin silâhları balistik muayeneye tabi tutulurken, Ahmet
Öztürk’ü “otel içinden” vuran kurşunun çıktığı silah veya silahlar
konusunda niçin hiçbir balistik inceleme yapılmadı?..
¥ 19- Sivas’ta; 2 Temmuz olaylarından sonra, kimi iddialara göre toplam
16 kişi “faili meçhul” cinayetlere kurban gitti... Bunlardan ikisi Ahmet
Alan ve Hakan Türkoğlu... Bu ikisi gibi, diğer faili meçhuller de,
Sivas’ın değişik noktalarında kurşunlara hedef oldular!...
Öldürülenlerin saat ve değerli eşyalarının Alevi mahallelerinde
bulunması neyin ifadesidir?..
Birileri; “37 ölü” ile yetinmeyip, Sünni-Alevi gerginliğini
körükleyerek, halkı birbirine kırdırmayı mı amaçlamıştır?..
¥ 20- Faili meçhul cinayetlere kurban giden ve tamamı “sünni” olan bu
kişilerin cesetleri, aradan 3 gün geçtikten sonra Numune Hastanesi
morgunda çıktı... Oysa; adı geçen kişilerin kaybolması üzerine ilk
başvurulan yer Numune Hastanesi idi...
Cesetler, ilk sorulduğunda niçin “yok!” denildi de, 3 gün sonra morgta
çıktı?.. Bu süre içinde cesetlerin üzerinden kurşunlar çıkarıldığı ve
kurşun yaralarının dikildiği doğru mudur?..
O AN, AZİZ NESİN NEREDEYDİ?
Bunun gibi; daha pek çok “soru”, maalesef bugüne kadar cevap bulamadı...
Yapılan 32 duruşma boyunca da, bu sorular hep gözlerden kaçırılıp,
olaylar sadece “Madımak Oteli”ne ve kimin çıkardığı hâlâ kesin olarak
tesbit edilemeyen “yangın”a odaklanmıştır!..
Dolayısıyla, verilen kararın “adil” olduğundan da sözetmek mümkün
değildir.
Neyse... Biz “sormaya” devam edelim:
¥ 21- Kalabalık birikmiş Madımak’ın önünde...
İş, çığırından ha çıktı, ha çıkacak... Dışarıda bekleyenler, Aziz
Nesin’i istiyor...
O an; Belediye Başkanı sayın Temel Karamollaoğlu müracaat ediyor Vali
Ahmet Karabilgin’e:
“İsterseniz; kepçe ile yakalım otelin arka duvarlarını... İçeridekileri
oradan kaçıralım!”
Bu talep, Vali Ahmet Karabilgin tarafından niçin reddedildi?..
¥ 22- Polis ve asker, her tarafı kontrol altında tutmasına rağmen, çevre
yollardan Madımak Oteli’nin bulunduğu yere gelmek “serbest” idi...
Peki; işlerin sarpa sardığını görüp de, otelin önünden ayrılmak
isteyenler niçin engellendi?
¥ 23- Gösteriler başlayıp da, kalabalık Madımak Oteli’ne doğru yürürken,
Aziz Nesin neredeydi?..
¥ 24- Hafik Gölü kenarında bir grupla birlikte içki içtiği iddiaları
niçin araştırılmadı?..
Aziz Nesin’in; tepkiler zirveye ulaşıp, işler çığırından çıktığında;
“içki meclisi”nden apar-topar kaldırılıp, Madımak Oteli’ne getirildiği
doğru mu?..
¥ 25- Gösteriye katılanlardan “biri”, gözaltına alındıktan 3 gün sonra
serbest bırakıldı...
Adı, mahkeme zabıtlarına da geçen bu şahsın; Hollanda’daki PKK
gösterilerinden birinde “Türk bayrağını yakarken” görüldüğü şeklindeki
sanık-tanık ifadelerine rağmen, o şahıs niçin aranmadı ve “görevi”
üzerinde niçin durulmadı?..
ASTSUBAY-ÜSTEĞMEN TARTIŞMASI
¥ 26- Olaylardan sonra gözaltına alınıp, tutuklanarak hakim karşısına
çıkarılan “sanık” hakkında “tanıklık” yapan polise, hakim şöyle sordu:
“-Bu şahsı ne zaman teşhis ettin?”
Tanıklık yapan polis şu cevabı verdi:
“Olaydan bir gün sonra teşhis ettim ve gözaltına aldım efendim!”
Hakim, önündeki zabıtlara baktı ve tekrar sordu tanık polise:
“İyi ama evlâdım; bendeki belgelere göre; bu şahıs olaydan 17 gün sonra
gözaltına alınmış, 19 Temmuz’da da tutuklanmış... Bu zaptın altında
senin de imzan var!.. Peki; nasıl oluyor da; 19’unda gözaltına aldığın
şahsı, 3 Temmuz’da yakalamış oluyorsun?..”
“Hık, mık!”
Böyle olduğu halde; bu şahıs 146/3’ten nasıl yargılandı ve ona niçin
ceza verildi?..
¥ 27- Adına “Şeriatçı kalkışma” denilen gösteriyi yapanların arasında,
bir Dev-Sol militanı da var mıydı?.. O Dev-Sol militanı ki; tartıştığı
“dindar” insanlara, “Kanla da olsa, Sivas’ı geri alacağız sizden!”
diyordu... Ama, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’e “gıcık”tı... Sırf onu
protesto etmek için katıldı kalabalığın arasına... Ve, o da “Şeriatçı
kalkışma” suçlusu olarak yargılandı, “idam” cezası aldı!...
Peki, bu şahıs, hangi “idamlık” suçu işledi?..
¥ 28- Olay yerine gönderilen bir grup askerin başındaki “astsubay”, emri
altındaki erlere, “ateşe hazır ol” emri verdi mi?.. O astsubayın amacı,
kalabalığı “tarayıp”, bir “katliam” yapmak mıydı?..
¥ 29- Durumu son anda farkeden “üsteğmen” ile “astsubay” arasında nasıl
bir tartışma yaşandı?.. Üsteğmen; biraz da küfürle karışık bir emirle,
“gözlerini kan bürümüş” bu astsubayı nasıl engelledi?..
¥ 30- Bu olay, tutanaklara niçin geçirilmedi?..
¥ 31- Elektriklerin, tam saat 19.00’da kesilmesi bir “tesadüf” mü, yoksa
“plânlı” bir kesinti mi?
¥ 32- Sanıklar aleyhinde ifade vermek üzere hakim karşısına çıkan bir
kadın; mahkemedeki ifadesinde “Aziz Nesin’i dolaba saklamıştık!”
deyince, hakim sordu:
“-Niçin dolaba sakladınız kızım?”
Cevap verdi kadın:
“Çünkü; kalabalık onu istiyordu... Otele girerlerse, onu göremeyip, geri
çıkarlar diye düşündük... Bizi, nasıl olsa tanımıyorlardı... Biz, nasıl
olsa kurtulurduk, amacımız Aziz Nesin’i de kurtarmaktı!”
¥ 33- “Aleyhte” verilen bu ifade bile, “Sivas olayları”nın “devlete
karşı” değil, sadece ve sadece “Aziz Nesin’e karşı” olduğunu göstermeye
yetmez mi?..
¥ 34- O halde; bunca insan, niçin “Şeriatçı kalkışma”dan yargılandı?..
O RÜZGÂR, “İMAL” Mİ EDİLDİ?
Son ve en can alıcı soru:
¥ 35- Daha çok; Madımak Oteli’nin “yan” veya “arka” duvarlarına doğru
esen “rüzgâr”, o gün, nasıl oldu da otelin “ön” cephesine doğru ve
“perdeleri tutuşturacak” kuvvette esti?..
¥ 36- Ya da; “rüzgâr” zaten esmiyordu da, perdeleri tutuşturması için
rüzgâr mı “imal” edildi?..
¥ 37- Bu olay “Ergenekon tezgâhı” değil midir?
Sonuç olarak, şunu söylemek istiyorum:
Er veya geç, “Sivas’ın perde arkası” yansıtılacaktır kamuoyuna... İşte o
zaman; bugün “katil” damgası vurularak idama mahkûm edilen insanların
ne kadar “masum” oldukları çıkacaktır ortaya.
“Masum” pozuna bürünenlerin de maskeleri düşecektir elbet...
İşte o zaman, onların nasıl birer “vatan haini” oldukları serilecektir
gözler önüne!..
İşte o zaman;
“Yanarak öldüler!” palavrasını sıkanlara ben soracağım:
Otelin içindeki, yüzü kalabalığa dönük “otel kâtibini, ensesinden vuran
kurşun kimin tabancasından” çıktı?..
Dilerim bu sorular cevabını bulur...
================
Sözde genel başkan, özde içgüveysi!
Hemen herkes bilir ki, evlenen bir erkek, “kız evi”nin gözünde
“damat”tır!.. Öyle ya; kız, “gelin” olup, “oğlanevi”ne gitmiştir
artık!.. Ama, bir de “içgüveysi” tabiri vardır Anadolu’da!.. “İçgüveysi”
de, aslında “damat”tan başkası değildir...
Ne var ki, burada trafik “tersine” işlemiştir!.. Yani; gelin,
“oğlanevi”ne gitmemiş; tam tersine, oğlan “kızevi”ne gitmiştir!..
Anlayacağınız; “Gelin gitme”nin yerini, “damat gitme” almıştır!..
Delikanlı, bir anlamda “sığınmıştır” kayınpederinin evine!..
Ve de “insaf”ına...
Kayınpeder veya kaynana “iyi” ise, mesele yok!.. Ama, “ceberrut” ve
“diktatör” biri ise, vay geldi delikanlının başına!..
“Kendi inisiyatifi” ile hareket etmesi, “mümkün değil”in de ötesinde
“imkânsız”dır!.. O, sadece “denilenleri” yapmakta özgürdür!.. Tarlaya
gitmek, çift sürmek ve ekin biçmek gibi...
Bir anlamda “maraba”sı ve adı konulmamış “köle”sidir evin!..
O kadar ki; karısıyla aynı odayı paylaşması, onunla birlikte sabahlamak
istemesi bile “izne tabi”dir!..
Şahsen ben, “CHP’ye genel başkan” olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumunu
da “içgüveysinden hallice” görüyorum... Evet, Kılıçdaroğlu “sözde genel
başkan”dır ama “özde içgüveysi”dir!..
Baksanıza, “ne söyleyeceğini” kulağına “sufle” ediyorlar, “nasıl
davranacağına” Politbüro karar veriyor..
Ağzından “başörtüsü” ile ilgili “söz” çıktığında da, hemen “kıvırmak”
zorunda kalıyor!..
Kendisini “hep başkaları yönlendirecek” ise, niye “genel başkan” oldu
ki?!?..
|