Ubeydullah Ahrar hazretlerinin gençlik zamanları. Hace Ubeydullah -kuddise sirruh- buyurur:
– Mirza Şahruh zamanında Heri’de idim. Para adına habbem yokdu. Başımda bir tülbendim var idi ki parça parça idi. Bir parçasını düğümlesem öbürü parçalanır ve sarkardı. Bir gün pazar yerinden geçerken bir dilenci benden bir şey istedi. Param yok idi ki vereyim. Bir ahcının önüne geldim. Tülbendimi başımdan çıkardım ve dedim: Bu tülbend eskidir ama temizdir. Kap kaçak yıkadıkça kurutmaya ve silmeye yarar. Şunu al da şu fakire bir kap yemek ver! ” Aşçı fakiri doyurduktan sonra büyük bir edeble tülbendi önüme koydu. Fakat ben kabul etmedim, çıkıb gittim.
Buyurdular:
– Çok kişiye hizmetler ederdim. Hiç bir şeyim yokdu. Ne atım, ne merkebim... Yılda bir kaftan değiştirirdim ki, pamukları dökülürdü. Her üç yılda bir kürk ve hırka ile yetinirdim. Hoca hazretlerinin kemal yolunda başlangıçlarından nihayetlerine kadar, tanıdıklarına ve tanımadıklarına, dostlarına ve düşmanlarına yardım ve şefkatleri sınır kabul etmez derecede büyükdü. Ayırd etmeden herkese hizmetleri dillere destandı.
Buyururlar idi ki:
– Semerkand’da Mevlâna Kutbuddin Medresesinde yatan iki üç hastanın hizmetini üzerime almışdım. Marazları artdığından yataklarını murdar ederlerdi. Ben onları elimle yıkayıp, çamaşırlarını elimle giydirirdim. Bu hizmetim sık sık olduğu için hastalıkları bana da bulaşdı. Ben de yatağa düşdüm. Bu hâlimle bile desti ile su getirib hastaların kirlerini yine ben yıkamaya devam etdim. (Reşahat’den)
Gene buyururlar:
– Ben bu yolu tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetden elde ettim. Herkesi bir yoldan götürürler. Bizi hizmet yolundan götürdüler. Hayr umduğum herkese hizmet ederim.
Gene buyurdular:
– Hâcegân tarikatinde vaktin icabı ne ise ona göre davranılır. Zikir ve murakabe ancak müslümanlara hizmet edecek bir mevzu olmadığı zaman tatbik edilebilir. Gönül almaya vesile olacak bir hizmet, zikir ve murakabeden önde gelir. Bazıları zan ederler ki nafile ibadetlerle uğraşmak hizmetden üstündür. Halbuki gönül feyzi, hizmet mahsulüdür. Hoca Bahaeddin Nakşıbend ve bağlıları eğer kimsenin hizmetini kabul etmemişler ise bu, hizmet ve tevazuu tercih etmelerindendir. İhsan ediciyi sevmek zarûrîdir. Ve muhabbet miktarınca dahi alâka tabiîdir. Bu yolun bağlıları kendilerini halkın menfaatine vermişler ve mukabilinde hiç bir şey beklememeyi şiar edinmişlerdir.
Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular:
– Bir kimse din kardeşinin bir işini yapmak için giderse, her adımında bir çok günahları afvedilir ve yetmiş sevab yazılır. Bu, iş bitinceye kadar böyle devam eder. İş yapılınca bütün günahları afvedilir. Bu işi yaparken ölürse hesabsız cennete girer.
Gene buyurdular:
– Bir kimse bir mü’mine bir iyilik yapınca, Allahü Teâlâ bir melek gönderir. Bu melek hep ibadet eder. İbadetinin sevabları bu kimseye verilir. Bu kimse ölünce, kabre konunca, bu melek nurlu ve sevimli olarak bunun kabrine gelir. Ben filanca kimseye yaptığın iyilik ve onun kalbine koyduğun neş’eyim. Allah beni bugün seni sevindirmeye ve kıyamet günü sana şefaat etmeye ve cennetteki yerini sana göstermek için gönderdi, der.”
Muhterem Mahmûd Sâmî -kuddise sirruh- hazretlerinin zevk aldıkları şeyler, Halik teâlâ ve tekaddes hazretlerinin razı olduğu ve -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin talim buyurdukları İslâmî, ictimaî, ruhanî neşelerdi. Cenaze teşyiinde ve ölüm taziyesinde bulunur, yetimlerin, dulların, bîkeslerin, darda kalmışların, hastaların ziyaretlerine devam eder, onların gönüllerine sürûr verirlerdi.
Sultanü’l Ârifin eş-Şeyh Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu / Sadık Dana sayfa: 74
Aktif Ziyaretçi | 20 |
Bugün Toplam | 531 |
Toplam Ziyaret | 3773896 |
Alış | Satış | |
---|---|---|
Dolar | 34.4131 | 34.5510 |
Euro | 36.3571 | 36.5028 |