Cengiz Aytmatov, önce Kırgız
edebiyatının, sonra Türk dünyasının ve en son da tüm dünya edebiyatının
önemli yazarlarından biri olmuş; bu çerçevede önce Kırgız Türklerinin,
sonra tüm Türklerin ve ardından da evrensel anlamda insanın var oluş
macerasını roman ve hikâyelerinde işlemiştir. Eserlerinin değeri işte
bu noktada, milli ve mahalli konuları, evrensel anlam taşıyan insanın
problemlerine dönüştürebilmesinde yatmaktadır.
Bu
bağlamda insanın temel problemlerinden biri de geçmiş ve gelecek
arasında bilinç sahibi bir varlık olarak kurduğu ilişkidir. İnsanı
diğer varlıklardan üstün kılan tarafı kendisinden önceki insan
tecrübesini kendi pratiğine dönüştürebilme becerisidir. Bu
mantıkla bakıldığında aslında her edebi eser bir anlamda geçmiş ve
gelecek arasında bir köprüdür ve aynı zamanda ürünü olduğu yazarın,
ardından toplumunun ve ardından çağının ve ardından tüm insanlığın
bilinç taşıyıcı, aktarıcı bir formudur.
Ele alacağımız Beyaz Gemi
[1]
romanı ilk planda çevre, kahraman ve olay örgüsü bakımından tamamen
Kırgız hayatına ait gibi görünüp 7-8 yaşlarındaki bir çocuğun
çevresinde dönen olaylar zinciri gibi algılansa da aslında söz konusu
edilen problemler açısından evrensel mesajlar taşımaktadır. Adı
belirtilmeyen ve annesi ve babasının ayrılıp başkalarıyla evlenmeleri
üzerine dedesinin yanında yaşayan çocuk, Santaş vadisindeki birkaç
evlik çevrenin de aslında tek çocuğudur. Bu anlamda dede ve torun
arasındaki ilişki güçlü bir geçmiş ve gelecek arası bilinç aktarımına
dönüşür. Çocuğun dünyasının büyük bir kısmını dedesi Mümin'in kendisine
anlattığı Boynuzlu Maral Ana masalı ile babasının çalıştığını düşündüğü
Beyaz Gemi'ye ulaşma hayalleri doldurur. Mümin Dede'ye göre Kırgızlar
varlıklarını Boynuzlu Maral Ana'ya borçludurlar. Çocuk, ara sıra
ormanda gördükleri bir maralı Boynuzlu Maral Ana sanmaktadır ve onun,
çocukları olmayan halası Bekey'e altın boynuzları arasında bir çocuk
getireceğini ve kendisini de babasının çalıştığı Beyaz Gemi'ye
ulaştıracağını hayal ettiği için sever. Böylece kendi hayatında
eksikliğini kuvvetle duyduğu iki motif anne ve baba motifi maral ve
gemi imgelerinde birleşir. Fakat romanın sonu hiç de alışılan ya da bir
çocuğun etrafında döndüğü için buna bağlı olarak beklenen mutlu sonla
bitmez. Masalı kendisine anlatan Mümin Dede, damadı, fakat daha çok
amiri sıfatıyla karşımıza çıkan Orozkul'un baskıları sonucu Boynuzlu
Maral Ana'yı öldürür. Bir balık olup kendisini ırmağın sularına
bırakmak ve oradan da Isık Göl'deki Beyaz Gemi'ye ulaşmak isteyen çocuk
için bu olay tüm var oluş anlamını yok eder ve kendisinden
beklenemeyecek bir tutumla gerçekten sulara atlayıverir. Çünkü masalı
bizzat kendisine veren el, yine onu kendisinden almıştır; bu durumda
elinde sadece kendisinin kurguladığı masal kalmıştır. Bu beklenmeyen
sonun gerçekten anlamı nedir? Anne ve baba yerine koyduğu figürlerden
birinin kaybolması üzerine kafasındaki diyalektiğin otomatik olarak
bozulması ve annesiz kalınınca babanın da reddedilmesi midir? Dünya
gerçekliğinin sert, katı, acımasız baskılarına kendi masal gerçekliğine
kaçarak bir sessiz isyan mıdır? Yoksa o dönem Rusya'sının baskılarına
gizli bir yazar tepkisi midir? Bütün bunlar açıktan gizliye daha da
çoğaltılıp yorumlanabilir ancak romanın geçmiş ve gelecek bağlamında
bize sunduğu birkaç nokta vardır:
1- Masaldan Romana Bir Metin Olarak Beyaz Gemi:
Beyaz Gemi bir roman olmakla birlikte içinde Kırgız kültürüne ait masal
unsurları da bulundurmaktadır. Bilindiği üzere roman, modern mantığın,
daha farklı bir ifadeyle dünya gerçekliğine gözlerini çeviren insanın
bir edebi ürünüdür. Özellikle 19. ve 20. yüzyıl romanı bu gerçekliğin
aktarılması konusunda oldukça değişik teknikler ve metotlar
uygulamıştır ve bu romanlar içinde de Cengiz Aytmatov'un da beslendiği
Rus romanının önemli bir yeri vardır.
[2]
Bu açıdan bakılınca Beyaz Gemi, vaka kuruluşundan, karakter
tahlillerine, mekan tasvirlerine kadar modern roman anlayışının
başarılı örneklerinden biri sayılabilir. Ancak romanda yer alan masal
unsurları, zaman zaman masalın anlatım üslubu içerisinde verilir ve bir
anlamda romanın modern insan gerçekliğine dayalı yapısı ihmal edilir.
Bu durum romanın ana karakterlerinden birinin çocuk olmasıyla
örtüşmekle birlikte, yazarın niyeti açısından bakıldığında masal ve
roman arası bir metni ortaya çıkarır. Bu konuda batının tarihsel
macerası bir tecrübe olarak romanda özetlenirken asıl önemlisi geçmiş
zamanların sosyal tecrübesini üzerinde taşıyan figürler ve diğer açıdan
yerel, mahalli, milli bir metin, evrensel bir form çerçevesinde, tüm
insanlığın ortak bir problemi görünümünde geleceğe doğru akan evrensel
kronolojik düzleme aktarılır.
Daha romanın
başlangıcındaki "Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka
kimse bilmezdi. Ötekini ise dedesi anlatmıştı ona. Sonra ikisi de yok
olup gitti. Şimdi biz bunlardan söz edeceğiz."(s.5) veya "Neyse, bu
konu da, dedesinin yaptığı gölcük de sonraya kalsın..."(s.5) cümleleri
ve benzerleri, bir modern roman yazarıyla değil de sanki bir masal
anlatıcısıyla karşı karşıya olduğumuz intibaını vermektedir. Yazarın
modern mantığın gerçeklik anlayışını delip okuyucuya hitap etmesi hem
geçmiş zamanların metnini ve hem anlatıcı figürünü hâlihazırın roman
formuna taşırken aynı zamanda geçmişin hayat tecrübesini ve insan
tipini de hem kendi toplumunun gelecek nesillerine ve hem de evrensele
ulaştırır. Diğer taraftan eserin inkâr edilmez güçlü roman karakteri;
güçlü dramatik yapısı, karakter tahlillerindeki başarısı, mekân
tasvirlerindeki zenginlik Beyaz Gemi'yi geçmiş zamanların metin
özelliklerini de içinde barındıran ve böylece hem mahalli, milli ve hem
de evrensel özellikler taşıyan bir esere dönüştürür. Yazarın başarısı
da işte bu noktada içinden çıktığı toplumun kültürel değerlerini üst
kültür alanına taşıyabilmesinde, buna bütün insanlığı ilgilendiren bir
görünüm verebilmesinde yatmaktadır.
Romanın bu acıdan
bir başka tarafı da mahalli/milli bir takım masalları, hikâyeleri,
türküleri, gelenek ve görenekleri işlemesidir. Romanın dramatik
yapısında da önemli bir yer tutan Boynuzlu Maral Ana masalı bu tarzda
bir özellik taşımaktadır. Bu masalı çocuğa anlatan Mümin Dede,
kendisinin de mensup olduğu Buğu sülalesinin kökeninin Boynuzlu Maral
Ana'dan geldiğine ve bundan dolayı maralların kutsal olduğuna
inanmaktadır:
"çok eskiden olmuş bu olay. Çok çok eski
zamanlarda, yeryüzünde ormanların otlardan ve bizim ülkemizde de
suların karalardan çok olduğu çağlarda, derin ve serin suyu olan bir
nehir kıyısında, bir Kırgız kabilesi yaşarmış. Bu nehrin adı Enesay
imiş... bugün bu nehrin adı Yenisey'dir... Kırgız kabilesinin terafı da
düşmanlarla doluymuş. Bir gün biri saldırırmış, bir gün öteki. Bazen de
Kırgızlar onlara baskın yaparmış. Malları yağmalar, evleri yakar,
insanları kovarlarmış. Önlerine kim çıkarsa öldürür, kimseye aman
vermezlermiş. O zaman böyle bir zamanmış... ve bir gün korkunç felaket
gelip çatmış. O gün Enesay kıyısında, Kırgızlar, ölen yaşlı
başbuğlarını gömüyorlarmış... hiç beklenmedik olay işte o zaman oldu.
Enesaylılar birbirleriyle ne kadar kanlı bıçaklı olurlarsa olsunlar,
bir başbuğun cenaze töreninde komşularına saldırmazlardı.
Ama o gün, düşman komşulardan biri, hiç görünmeden Kırgız ordugâhını
kuşatmıştı... Hiçbir Kırgız atına binecek, kılıç kuşanacak vakit
bulamadı. Görülmemiş derecede korkunç bir soykırım başladı... Hiçbiri
sağ kalıp bu olayı hatırlatmasın, kalleşliklerini duyurmasın ve öç
almaya kalkışmasın, törelere aykırı bu olay unutulup gitsin, bütün
izler savrulan kumlar arasında yok olup silinsin istiyorlardı. İşte
böyle yaptılar..."(s.54-57) fakat yeniden doğuş masallarının çoğunda
olduğu gibi burada da bahsi edilen soykırımdan kurtulan iki çocuk
vardır. Sabahın erken saatlerinde ormana giden biri kız biri erkek bu
iki çocuk döndüklerinde her şeyin yok olduğunu, evlerinin yerle bir
edildiğini, anne ve babalarının öldürüldüğünü görürler. Düşman
askerlerinin ardından onların obalarına giderler ve düşman obanın hanı
onların da öldürülmesi işini Topal Çopur Nine'ye verir. Topal Çopur
Nine tam onları bir uçurumdan atacakken konuşan bir maral ana ona engel
olur:
"-Bekle ey ulu bilge kadın! Bu günahsız yavruların canına kıyma!
Topal Çopur nine ardına dönüp baktı ve gözlerine inanamadı:
şaşakalmıştı. Çünkü orada durup konuşan bir ana buğu (maral) idi. Hüzün
dolu kocaman gözleriyle sitemli sitemli bakıyordu ona...
-Sen de kimsin? Niçin insanların diliyle konuşuyorsun? Dedi Topal Çopur nine.
-Ben Ana Maral'ım. Maralların anası. İnsanların diliyle konuşmazsam ne dediğimi anlamaz, beni dinlemezsin.
-Peki ne istiyorsun Ana Maral?
-Serbest bırak bu çocukları ey ulu bilge kadın. Onları bana ver."(s.61-62)
Masalın
bundan sonrasında Topal Çopur Nine çocukları maral anaya verir ve Maral
Ana da onları alarak uzak bir ülkeye götürür; besler, büyütür:
"Boynuzlu maral ana onları sütü ile beslemeseydi, geceleri vücudu ile
ısıtmasaydı, o kadar uzun bir yolculuğa dayanamazlardı. Gittiler,
gittiler ve gittikçe eski vatan Enesay'dan uzaklaştılar. Ama yeni vatan
olacak olan Isık-Göl'e de daha çok yol vardı. Az gittiler, uz gittiler,
bir yaz, kış, bahar ve sonbahar, sonra yine bir kış, yaz, bahar ve
sonbahar... insan ayağı değmemiş ormanlardan, kızgın çöllerden, ayak
batan kumlardan, yüksek dağlardan, çağıl çağıl ırmaklardan geçtiler...
-İşte
yeni yurdunuz burasıdır, dedi Boynuzlu Maral Ana. Artık burada
yaşayacak, ekin ekecek, balık avlayacak, hayvan yetiştireceksiniz.
Orada barış ve huzur içinde, binlerce yıl yaşayın..."(s.63-64.)
Romanın ortalarında anlatılan bu masal bütün kurguyu şekillendiren
temel figür özelliği de taşımaktadır. Masalda maral ana ve çocuk
arasında kurulan ilişki, hem çocuğun dünyasında ve hem de okuyucunun da
yer aldığı sosyal ortamda geçmiş ve geleceği birbirine iki türlü
bağlayan bir değer kazanır. Her ne kadar çocuk romanda suya atlayarak
hayatına bir son verse de, bu sonlu hayat, okuyucu nezdinde sonsuz bir
kültürel devamlılık kazanır. Çarpıcı bir son kurgunun dramatik
özelliğini bir taraftan güçlendirirken, bu son aynı zamanda okuyucunun
zihnine geleceğe aktarılacak milli/mahalli motifler bırakır ve romanın
kendisi bir Maral Ana anlatısı değeri kazanır.
Bunun
haricinde romanın içerisine yedirilmiş olan başka masallar, halk
hikâyeleri, türküler, modern bir metin formu içerisinde hem evrensel
bilince ve hem de milli/mahalli varlığın gelecek nesillerine
taşınırlar.
"Senden geniş nehir var mı Enesay?
Senden aziz bir yurt var mı Enesay?
Senden derin bir dert var mı Enesay?
Senden özgür olan var mı Enesay?"(s.54)
Veya
"kızıl dağlardan geldim ben, kızıl dağlardan
Altımda kızıl aygır hey.. kızıl küheylan
Aç kapını ey bezirgan, kızıl bezirgan
Gel içelim seninle kızıl şaraptan."(s.149)
Gibi
türkü örnekleri, halk hikayelerinden alınan parçalar; gelenek ve
göreneklerle ilgili dolaylı bilgiler geçmişin bilgisini bir kurgu
dünyada geleceğe taşır.
2-Bir Geçmiş ve Gelecek İmgesi Olarak Dede ve Torun
Romanın temel iki karakteri olan isimsiz çocuk ve Mümin Dede ele
aldığımız geçmiş ve gelecek problemini de üstlerinde taşırlar. Şüphesiz
ki burada dede yaşı itibariyle geçmişin birey ve toplum hayatında
etkisi bulunan kültürel bilgisini temsil ederken torun ise bütün
bunları alıp geleceğe taşıyacağı umulan bireydir.
Romanda çocukla birlikte ön planda bulunan Mümin Dede, milli/mahalli
çevrenin geleneğe bağlı değerlerini iyi bilen ve bunları torununa
aktarmaya çalışan birisidir. "masal miğferi etrafında geçmişi temsil
eden dede ile geleceği temsil eden çocuk arasında bir ilişki kurulur.
Bu çocuğun muhayyilesinde milli hafızanın teşekkülü demektir."
[3]
Fakat romanın sonu, yazarın bu geçmiş bilgisini geleceğe taşıma
konusunda karamsar düşündüğünü göstermektedir. Çocuğun anne ve babası
ayrılmış, her biri başka kimselerle evlenerek şehre gitmiş; çocuğun
bakımı da Mümin Dede'ye ve onun, çocuğu pek de sevmeyen ikinci eşi üvey
nineye kalmıştır. Kendisinin de amiri durumundaki Orozkul'la evli olan
diğer kızı Bekey ise çocuğu olmadığı için mutsuzdur ve bu yüzden sık
sık kocasından kötü muamele görmektedir. Burada dikkat edildiğinde
geçmişi temsil eden dede ile geleceği temsil eden torun arasındaki
hâlihazırda bir problem bulunmaktadır. Milli/mahalli değerin içinde
bulunan zamandaki dağılmışlığı, baskı altına alınmışlığını temsil eden
bu durum ister istemez yazarda bir gelecek endişesi yaratmış olmalıdır.
Romanda kötülüğün, şiddetin, baskının, rüşvetin temsilcisi Orozkul'un
imalı adı, hâlihazırdaki kopukluğun sebebini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu politik ve sosyal göndermeler, dede ve torun, geçmiş ve gelecek
arasındaki iletişimin kopmasının da açıklaması durumundadırlar.
"Aytmatov'un eserlerinde, iletişim belleğinin sağlıklı işleyişi
önündeki başlıca engel; ceberut ve mütecaviz bir merkeziyetçi
anlayışın, insanları önceden belirlenmişlik çıkmazına tutuklayan
sloganik dayatmalarıdır."
[4]
Fakat burada metnin kendisi aradaki boşluğu doldurup bir bağlantı
sağlayan figür yerine geçer. Bu bilinç taşıyıcı form bir anlamda gerçek
dünyadaki gelecek nesillerin babası değeri kazanır. Romanın büyük bir
kısmında masallar, hikâyeler, gelenek ve görenekle ilgili unsurlar
çoğunlukla Dede'nin ağzından verilir. Dolayısıyla burada konuşan,
geçmişin bir karaktere dönüşmüş sesidir. Fakat bu ses, içinde bulunulan
zamanın baskısından, kötücül yapısından dolayı zaman zaman kendisini
yeterince duyuramamaktadır. Dede'nin şahsında Boynuzlu Maral Ana
geçmişin temel motifi iken çocuğun şahsında bu, ulaşılması beklenen ve
bir anlamda geleceği temsil eden Beyaz Gemi ile birleştirilir. Çocuğun,
babasını Beyaz Gemi'de çalışıyor olarak tasavvur etmesi ve ona ulaşmak
istemesi gelecek için bir baba arayışının imasını da taşır. "yazar
Çocuk'a iyi bir isim verebilirdi, fakat o sembolik bir anlama
sahip...Gölün mavi ucundan Beyaz Gemi yüzerek gelmektedir...Çocuk
hayali ile balık olarak gemiye doğru yüzer ve levent babasını karşılar.
Ona içindeki bütün dertlerini anlatır. Bu eserde baba ile oğul
meselelerine yeteri kadar yer verilmiştir.
[5]
Yazarın düşüncesi, sadece geçmişin masalsı/folklorik bilgisinin buna
babalık etmede yeterli olmayacağıdır. İçinde bulunulan zamanın
zorbalık, baskı ve kötülükle simgelenen baskın bilgisinin de açıkça
olmasa da dolaylı olarak reddedildiği görülür. Bu durumda çocuğun baba
arayışının aslında yazarın kendisindeki bir gelecek endişesinden
kaynaklandığı ve konuda duyduğu karamsarlıktan ileri geldiği
söylenebilir. Çocuğun masumiyeti ve edilgenliği, henüz gelmemiş,
biçimlenmemiş olan, zihinde tasarlanmış olan geleceği işaret eder. Her
sosyal yapıdaki gelecek tasarısı ister istemez geçmiş bilgisine
dayanır. Romanda da bu yüzden Boynuzlu Maral Ana'nın Mümin dede eliyle
de olsa öldürülmesi, yani geçmişin yok edilmesi veya yok edilmek
istenmesi otomatik olarak gelecek bilgisini de kendiliğinden ortadan
kaldırır. Bu açıdan bakıldığında romanın sonunda çocuğun kendisini bir
balık olup Beyaz Gemi'ye, yani geleceğe gitmek üzere suya bırakması ve
hayatını kaybetmesi bir tezat yaratmaz. Çünkü bir toplumda eğer bir
geçmişten bahsedilemiyorsa, o toplum için bir gelecek tasavvurundan da
bahsedilemez.
Sonuç itibariyle Beyaz Gemi romanı gerek
bir metin olarak ve gerek işlediği konu itibariyle teknik ve içerik
özellikleri çerçevesinde güçlü bir geçmiş bilgisi taşımaktadır. Bu
noktada önemli bir kültür taşıyıcısıdır. İçerik karamsar bir sonla
sonlandırılmış olsa bile bir balığa dönüşmek isteyen çocuk gibi roman
da kendi dar sınırlarını aşıp okuyucularının zihninde devam eden bir
sosyo kültürel koda dönüşerek geleceği kuran bir değer kazanır.
KaynaklarAYTMATOV, Cengiz,
Beyaz Gemi (Çeviren: Refik Özdek), Ötüken Yayınları, İstanbul 1993.
AKMATALİYEV, Abdıldacan,
Cengiz Aytmatov'un Dünyası, Atatürk Kültür merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1998.
KOLCU, Ali İhsan,
Bozkırdaki Bilge Cengiz Aytmatov, Akçağ Yayınları, Ankara 2002.
KORKMAZ, Ramazan,
Aytmatov Anlatılarında Ötekileşme Sorunu ve Dönüş İzlekleri, Türksoy Yayınları, Ankara 2004.
İBRAYEVA, Dilya "Çıngız Aytmatov'un Çocukluğu ve Eserlerindeki Çocuk Tipleri",
Doğumunun 70. Yıl Dönümünde Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999.