ROMAN NEDİR?
Bir
düzyazı türü olan roman, insan ilişkilerini anlatımıdır diyebiliriz.
İnsanın yaşadığı Serüvenler, iç dünyasının gerçekliği; insan-insan,
insan-mekân, insan-doğa ilişkileri yaşadığı ortamın özellikleri
toplumsal olay ya da olgular ekseninde belli insanlık durumları öne
çıkarılarak işlenir.
Romanın
burjuva toplumunun bir ürünü olduğu, 18. ve 19. yüzyılda gerçek
kimliğine kavuştuğu söylense de; burjuva öncesi dönemde, özellikle
Ortaçağ ve Rönesans edebiyatında kimi roman örneklerine rastlamaktayız.
Romanın ortaya çıkışında söylenceler, destanlar, kahramanlık öyküleri
ve masalları ilk kaynak olarak alabiliriz. Roman sanatının günlük
yaşama dönük soyutlayıcı bakışı öncesinde ise söylenceler, mitolojik
öyküler, şövalye ve kahramanlık öyküleri, anılardır. Romana ilk elden
kaynaklık eden Pikaresk roman anlayışıyla "yeni bir insan tipi" ortaya
çıkarılır. Romandaki ana figür olan "tip" dünyaya ve toplumsal yaşama
"aşağıdan yukarıya doğru yönelmiş" bir bakışla bakar, bu eksende gezgin
bir ruhla yaşar. Sürekli bir dönüşüm içindedir.
İlk
başarılı roman örneğini 17. Yüzyılda Miguel de Cervantes (1547-1616)
Don Quijote (1605-1615) adlı yapıtıyla verir. 18. yüzyılda,
Cervantes'in açtığı gerçekçi yolda, roman sanatının gelişmesinin ilk
öncüleri İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry
Fielding'in (1707-1754) ürünlerine rastlarız. Gerçeğe, tarihe
bağlılıkları romanı olaylar dizisi anlatan, kahramana bu bakımdan
anlamlar yükleyen bir tür olarak, diğer türlerden ayrıcalıklı bir yere
getirir. 18. yüzyıla gelindiğinde romanın etkinlik alanı genişlerken;
yaşanmışlık duygusunun ağır bastığı olayların "hikaye" edilmesiyle de
yeni bir dönem başlar.
Daniel
Defoe'nün (1660-1731) Robinson Crusoe'de (1719) "ıssız ada"ya sığınan
insanın serüvenini anlatmasını roman sanatının gelişimine katkı olarak
alabiliriz. Roman sanatının "anılar"ın ötesinde bir edebiyat türü
olduğunun, belki de altını en iyi çizen, bir romandır. Ayrıca bu tür
bir romanın ortaya çıkış koşullarını da ayrıca değerlendirmek
gerekecektir. Çünkü bu yüzyıl bilimde, teknoloji ve toplumsal
gelişmelerde birçok şeyin önünü açacak olan bir dönemin başlangıcıdır.
Goethe'nin (1749-1832) Faust'unun (1831) bu süreçte çıkmış olması da
önemlidir. Aydınlanma düşüncesi, kuşkusuz, romanın gelişimini de
etkilemiştir. Bu anlamda Faust yeniçağın simgesi durumundadır.
Romantizmin etkin olduğu bu süreçte aydınlanma romanının ilk nüveleri
verilmektedir. Diderot (1713-1784) Rameau'nun Yeğeni'ni (1762-63), J.
J. Rousseau (1712-1778) Yalnız Gezerin Hayalleri'ni yazar. Puşkin
(1799-1837) Yüzbaşının Kızı, Lermontov (1814-1841) Zamanımızın Bir
Kahramanı romanlarıyla; Victor Hugo (1802-1885) roman külliyatıyla yeni
dönemin hazırlayıcı yazarlarındandırlar.
Romanda
bakış açısının kurulması, anlatım biçiminin belirlenmesi, romanın
yapısını oluştururken kahraman, çevre, olay ekseninde gelişen bireysel
ve toplumsal durumların romanın bu yapısı içinde yer alış biçimi. . .
gibi roman sanatına dair sorunlar 19. Yüzyıl romanıyla gündeme gelir,
ele alınır. Roman kuramının asıl oluşma süreci de bu dönemde başlar.
Stendhal (1783-1842), Balzac (1799-1850) Flaubert (1821-1880),
Turgenyev (1818-1883), Dostoyevski (1821-1881), Tolstoy (1828-1910),
Zola (1840-1902), Henry James (1843-1916), Proust (1843-1916) yüzyılın
önemli romancıları olarak öne çıkmaktadırlar.
20.
yüzyıla gelindiğinde roman sanatı bireyin zaferi olarak algılanır.
İnsanlığın tarihinin dönüm noktalarında varolan bir sanat olarak yerini
almıştır. Feodalizmin yıkılıp burjuvazinin ortalya çıkışı bir bakıma
romanın da tarihini yazıyordur. Romanın gelişme çizgisi bu eksende
yerini bulur. 19. yy. romanı bunun kanıtıdır. Yeni yüzyıl ise roman
sanatı adına arayışlar, buluşlar, yenilikler getirir. Yeni anlatım
yolları, teknikler denenir. Roman, edebiyat ortamlarında kabul gören
bir tür olur. Yenilikçi bir roman anlayışının öncülerine yüzyılın
başlarında rastlamaktayız : V. Woolf (1882-1941), J. Joyce (1882-1941),
Kafka (1883-1924), W. Faulkner (1897-1962), D. H. Lawrence (1885-1930).
Bir yanıyla yazınsallığı ön
plana alan, gerçekçiliğe yeni bir boyut getirerek, romana yeni anlatım
olanakları sağlayan Yeni Roman akımının ortaya çıkması, özellikle A.
Robbe-Grillet, N. Sarraute, M. Butor, C. Simon gibi yazarların bu akım
ekseninde ürün vermeleri; öte yanıyla da G. G. Marquez öncülüğünde
Latin Amerika Romanı yüzyılın gündemine şu yazarlarla girer : Miguel
Asturias, Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Julio Cortazar, Jorge
Amado, Isabel Allende, Cabrera Infante, Manuel Scorza, Vascancelos,
Manuel Puig. . .
Romanlar
konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.
Üslup bakımından “romantik roman”, “gerçekçi roman”, “doğalcı roman”,
“estetik roman”, “izlenimci roman”, “dışavurumcu roman”, “yeni roman”
türleri sayılabilir.
- Romantik
Roman: Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca
kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür.
Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau
eserleri ve Goethe’nin Genç Verther’in acıları romanı gibi.
- Gerçekçi
Roman: Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve
düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır.
- Doğalcı
Roman: Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi
yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı
eserlerdir.
- Estetik Roman: Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır.
- İzlenimci
roman: Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi
nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri
arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden
çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.
Ford Madox Ford’un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir.
- Dışavurumcu
roman: 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal
kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya
da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir.
Dışavurumculuk, şiddetli, fırtınalı ve tanımsız duyguları
vurgulamasıyla, abartma, karikatürleştirme, çarpıtma ve soyutlama
tekniklerinden yararlanmasıyla bir tür “yeni romantizm” olarak da
değerlendirilir. Dostoyevski, Kafka, Beckett ve Brecth’in romanları bu
üslubun örneklerindendir.
- Yeni
roman: Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 yıllar
sonrasında bundan önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma
deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline
getiren eserlerdir. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya
yönelir. Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe
Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir.
Konusu
açısından ise “tarihsel roman”, “pikaresk roman”, “duygusal roman”,
“gotik roman”, “ruhbilimsel roman”, “töre romanı”, “oluşum romanı” olay
sıralanabilir.
- Tarihsel
roman: Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha
derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak
amacıyla da yazılmış olabililer. Tarihi romanların örnekleri arasında
Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını, Stendhal’in
Parma Manastarı’nı sayabiliriz.
- Pikaresk
roman: İspanyolca alt tabakadan serüvenci ya da serseri anlamına gelen
sözcükten alır. Çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş
gezginlik yaşamında yaşadığı olayları gevşek ve rahat bir üslupla
anlatır. Bu türün önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de
Santilane’ın Berüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın
Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz.
- Duygusal
roman: İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla
betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla,
okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Laurence Sterne’in Fransa
ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları, Madame
de
- Gotik
roman: Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür.
18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu,
çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları
konu alır. Horace Walpole’un Otranto Şatosu, Mary Shelley’in
Frankenstein adlı romanları bu türün örnekleridir. Gotik romanın
günümüzdeki uzantıları bilimkurgu ve fantastik roman olarak
gösterilebilir.
- Ruhbilimsel
roman: Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan
romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan
ayrılır. Abbe Prevost’un Manon Lasko adlı eseriyla Fransız edebiyatında
açılan psikolojik roman çığırı diğer ülke romancılarını da
etkilemiştir. Paul Bourget’in romanları da bu türe girer.
-
Töre romanı: İnsanların en dolaysız biçimde toplumsal olan
davranışlarını, adetlerini, geleneklerini ön plana çıkarır. Moda,
yaygın konuşma ve ifade biçimleri, toplu olarak yapılan her şey bu tür
romanların konusunu oluşturur. Toplumun derin yapısından çok, yüzeysel
görüntüleriyle ilgilenir. En tipik temsilcileri olarak Arnold Bennet ve
Evelyn Waugh’tur.
ROMANLA İLGİLİ BİLGİLER