25 Eylül 2009 16:53
Yılın ilk Genç Bakış Programı yayını tamamlayamadı ve program bitimine
doğru yayın aniden kesilmek zorunda kaldı. Kanal D televizyonunun
eğitim odaklı programı neden yarıda kesildi? Eğitim Bir Sen İstanbul 4
No’lu Şube Başkanı Ali Yalçın’ın köşe yazısından işte programın
değerlendirmesi
Genç Bakış, Nerde Yanlış Yaptı?
İlk yanlış salona izleyiciler alınırken başladı…
Ön üç sıra AYÖP (Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu) için,
sonraki iki sıra Eğitim Bir Sen üyelerine, sonraki iki sıra Türk Eğitim
Sen’e, daha sonraki iki sıra Eğitim Sen üyelerine ve sonrası şeklinde
bir sıralama yapılmıştı. Salona girildiği anda Eğitim Bir Sen ile Türk
Eğitim Sen’in yerleri değiştirilmişti. Salon görevlilerine niçin böyle
bir tasarrufta bulundukları soruldu. Beş dakika önce farklı olan durum
niçin beş dakika sonra değişmişti bu sorunun mantıklı cevabı yoktu ve
Eğitim Bir Sen üyeleri haklı olarak tepki gösterip son değişikliği
dikkate almayarak yerlerine oturdular. Kimin nerede oturduğunun bir
önemi yoktu. Fakat ani değişiklik kasıt gibi algılandı. Asıl olan
programın eğitimin sorunlarına parmak basması ve çözüm için kapı
aralamaya vesile olmasıydı. Gerisi teferruattı.
Program öncesi Sayın Güçlü, usul ve yordam konusunda kısa açıklamalar
yaptı. Yeni dekor yeni konsept ilk programa yansısın diye küçük fragman
çekimi yapıldı. Ve ekranları başında olanlar yeni cıngıl ile
heyecanlandılar.
Program normal başladı. AYOP adına katılan gençler atanamamanın hem
eğitim sistemine hem de kendilerine maliyeti konusunda güzel
tespitlerde bulundular ve haklı olarak ücretli öğretmenlik dahil
sözleşmeli ve vekil öğretmenliğe tepkilerini dile getirdiler. Bu
tespitlerine haklı olarak salonun tamamından alkış desteği aldılar.
Ateş düştüğü yeri yakıyordu ve Ataması Yapılmayan Öğretmen Platformu
üyeleri dolu olmalarından dolayı bir birlerini tekrar etmiş olsalar
bile anlayışla karşılandı. Babasının kamyoncu olduğunu söyleyerek
konuşmasına başlayan öğretmen adayının sıkıntısını anlatırken
kulaklarına kadar terlemesi, samimiyeti, sıkıntısını içtenlikle
aktarması kuşkusuz en önemli olanıydı. “Üç defadır KPSS’den 78 alıyorum
atanamıyorum. Ailem herkes atanıyor da sen niye atanamıyorsun diye beni
suçlu görüyor” tespiti hayatın gerçeklerini bütün çıplaklığı ile ortaya
koyuyordu. Platform adına konuklar arasında bulunan temsilci platformun
oluşma öyküsüyle birlikte ortak duygularını dile getirdi. Atanamayan
branşlarla ilgili niçin atanamıyorlar sorusunu gündeme getirdi. Eğitim
İş Başkanı Yüksel Adıbelli’nin İlahiyatçı olsaydınız, İHL mezunu
olsaydınız atanırdınız çıkıntısı salonda tepkilere neden oldu. Adıbelli
klasik 80 öncesi jargon ile olaylara yaklaşarak mevcut iktidara verip
veriştirirken Eski Milli Eğitim Bakanı Halil İbrahim Çelik diye cümle
kurması kahkahaları beraberinde getirdi. Din Kültürü branşı ile ilgili
takıntıya Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen sıraları başta olmak üzere
çeşitli noktalardan yoğun tepki geldi.
CHP Milletvekili Muharrem İnce’nin de Eğitim İş Başkanı gibi cümleler
kurması ve Din Kültürü Branşı öğretmenleri üzerinden açıklamalar
yapması haklı olarak tepkilerin yükselmesine neden oldu. Eğitim Bir Sen
sıralarından yoğun bir şekilde söz almak için eller havaya kalktı ve
kurulan cümlelerin çarpıtma olduğu ve rahatsızlık verdiği izleyicilere
yansıdı. Türk Eğitim Sen Başkanı İsmail Koncuk’un sendika olarak eğitim
sorunlarına yaklaşımlarını ifade eden cümlelerin sonundan CHP
Milletvekiline yönelik kamuoyunda Din Kültürü Öğretmenlerine bakışı
değiştirecek sözlerden kaçınmak lazım türünden söyledikleri salonda
müthiş alkış aldı. Milletvekili belikli karizmayı çizdirmişti ve
programın fitilini farkında olarak ya da olmayarak ateşlemişti. İsmail
Koncuk Türk Eğitim Sen Genel Başkanı idi ve Milletvekili ile Eğitim İş
Başkanı’nın çarpıtmalarına cevap niteliğindeki sözleri en çok Eğitim
Bir Sen üyeleri tarafından alkışlandı. Anlaşılan taassup yoktu ve doğru
nerden gelirse gelsin doğruydu.
Salondaki izleyicilere söz hakkı veriliyor ve salonun genel havası
ekrana yansıtılmaya çalışılıyordu. Fakat bütün özellikle söz verilenler
aşağı yukarı aynı konuları konuşuyor ve ortak düşmana (!)
yükleniyorlardı. Aynı sorunları ideolojik jargonun dışına çıkarak
farklı cümlelerle ifade etmek mümkündü. Ama söz alanlar aynı şekilde
ifade etmeyi seçiyordu. Bu bir tesadüf olsa gerekti. (!)
Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, güzel şeyler ifade etti.
Atanamayan öğretmenleri branş itibariyle birbirine tokuşturmanın yanlış
olduğunu, atanamayan 250 bin adayın birbirinin kardeşi olduğunu söyledi
ve Din Kültürü branşında 97 ile 2003 arası hiç atama yapılmayarak
branşta oluşan ihtiyacın bir kısmının 2003’ten sonra alınmasının
çarpıtılarak sunulmasının yanlışlığına işaret etti. Başka branşlarda
alınanlarla birlikte okunmayıp rakamların zoomlanmasının yanlışlığına
değindi. Eğitimin her kademesinin sınav endeksli olmasından, fen
edebiyat mezunlarına, kantinlerden hizmetli ihtiyacına kadar bir yığın
konuya işaret etti. Fakat 82 Anayasasının eğitimde fırsat eşitliğini
kaldırdığına ve eğitim hakkını yurt dışında aramaya çalışan bir
kitleden söz etti. Başörtüsü sorununun vesayetçi Anayasadan
kaynaklandığını demokratikleşmenin Anayasa’dan başlaması gerektiğini
söyledi ve tabii ki Abbas Güçlü’nün siyasete girmeyelim çıkışı ile
karşılaştı. Söz hakkı alanların siyasete değinmeden cümle kurmaları
mümkün değildi. Çünkü siyasetle bağlantılı konulardı. Söz hakkı
alanların çoğu da zorunlu olarak siyasete gönderme yapmak zorunda
kalıyordu. Bunda da bir yanlışlık yoktu aslında. Fakat Eğitim Bir Sen
Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun mikrofonundaki ses kesildi ve Gündoğdu’da
söz hakkının izleyicilere verilmesi üzerine konuşmasını bırakmak
zorunda kaldı.
Üniversitelerde yaşanan kılık kıyafet sorunu ile ilgili sözler sadece
Eğitim Bir Sen üyeleri tarafından destek alkışı alırken, Abbas
Güçlü’nün Başörtüsü Çankaya’ya çıktı hala başörtüsü sorunundan
bahsediyorsunuz türünden sözleri Türk Eğitim Sen üyeleri tarafından
hararetle alkışlanıyordu. Kimin neyi alkışlayacağına karar vermek
kimsenin hakkı değildi ve çoğunluğu Türk Eğitim Sen’in İstanbul Şube ve
yöneticilerinden oluşan üyeleri özgürce alkışlıyorlardı…
Program 3 saati devirmişti ve son çeyreğe girilmişti. Fakat normal
olmayan bir şey vardı! Salonda ön taraf ve arka tarafa yoğunluklu
olarak söz hakkı verilirken özellikle Eğitim Bir Sen üyelerinin
oturtulduğu kısımlar es geçiliyor ve gelen mikrofonlar geri alınıyor ve
söz hakkı hiç ama hiç Eğitim Bir Sen üyelerine verilmiyordu. Eğitim Bir
Sen üyeleri itiraz etmek istediklerini veya tespitte bulunmak
istediklerini; ellerini ısrarla kaldırmalarından ve bazen ayağa
kalkmalarından dolayı belirgin bir şekilde hissettiriyorlardı. Fakat
hiç ama hiç söz hakkı verilmiyordu. Salonda dört mikrofon vardı ve
yanlışlıkla Eğitim Bir Sen sıralarına gelen mikrofonlar sesi kapalı
olduğu için salon görevlileri tarafından geri alınmıştı. Söz hakkı
ilerleyen saatlerde gelir diye beklerken homurtular yükselmeye başlamış
ve Eğitim Bir Sen üyeleri birbirlerine dönerek bu işte bir kasıt var
şeklinde homurtuyu yükseltecek ve tepkiselliğe dönüştürecek viraja
doğru ilerliyorlardı. Eğitim Bir Sen üyelerine söz hakkı verilmemesi
Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’yu da rahatsız etmişti.
Jest ve mimikleri bunu rahatlıkla ortaya koyuyordu. Tepki ortaya
konduğunda Gündoğdu’nun “ya Abbas Bey, bir tane üyemize dahi söz hakkı
vermediniz, hep pas geçiyorsunuz” itirazı haklıydı.
Ekranları başında izleyenlerden durumu fark edenler salonda bulunan
Eğitim Bir Sen İstanbul Şubeleri üyelerinden tanıdıklarının ceplerini
çaldırıyor ve SMS ile kralın çıplak olduğunu söylüyorlardı. Ak Parti
Milletvekili Yüksel Özden’in çoğunlukla konuşamadığı söz hakkından
sonra izleyiciler arasında söz hakkının yine Eğitim Bir Sen üyelerine
verilmemesi bardağı taşırmış ve objektif davranılmadığı yolundaki
homurtuları tepkiselliğe dökmüştü.
Abbas güçlü kontrolü kaybetmiş ve programı bitmek üzereyken kesmek
zorunda kalmıştı. Kayıttan çıkıldığında Sayın Abbas Güçlü’nün “Ya ben
nereden bileyim orada Eğitim Bir Sen üyeleri olduğunu. (Memur Sen
İstanbul İl Başkanı Ahmet Yurtman’a) Hoca elini vicdanına koy gerçekten
kasıt olduğunu mu düşünüyorsun” sözü eve gittiğimde oğlum tarafından
kayda alınan görüntüleri yeniden izlememe neden oldu. Kral çıplaktı ve
salonda kimin nereye oturtulduğu alkışlardan ve izleyici
hareketlerinden çok net bir şekilde belli oluyordu. Salonda acaba bize
söz hakkı verilmediği ekran başında belli oluyor mudur diye dolaşan
homurtular konusunda acaba denmeyecek kadar netlik söz konusuydu. Abbas
Güçlü bunu kasıtlımı yaptı yoksa farkında olmadan mı böyle oldu onu
bizin anlamamız mümkün değil. Kalbini yarıp ta bakmadığımıza göre
sözlerini muhatap almak zorundayız.
İzleyiciler arasında ayrım yapılacaksa bile bunu hissettirmemenin yolu
izleyicileri karışık oturtmaktı. O zaman “ben nereden bileyim kimin
hangi sendikaya üye olduğunu” sözü masumluğunu korurdu. Eğitim yılının
başlangıcında eğitimin bütün paydaşlarının aynı platformda bir araya
getirilmesi güzel olandı. Keşke programın fragman çekimlerindeki çok
seslilik program esnasında da sürdürülebilseydi. Program sonrası
gündeme pompalanan “sendikaların ve siyasetin kavgasından eğitimi ve
atanamayan öğretmenlerin sorununu tartışamadılar saptaması bir
çarpıtmadır.”
Herkesin aynı şeyi söylediği yerde bir sorun vardır. “Fikirlerin
çatışmasından hakikatin şimşeği doğar” diyen düşünür aslında demokrasi
kültürünün olması gerektiğini işaret ediyor. Demokrasi eşitlik ile
mümkün olur. Eşitlik hayatın her alanında olmalı.
Programcılar çoğunlukla stüdyodaki izleyicileri aynı yerden almayı
tercih ederler. Çünkü bu, hakim görüşün düşüncesini toplumun bütün
görüşü gibi sunmayı sağlar hem de kontrolü kolaylaştırıyor. Genel geçer
uygulama budur. Çünkü televizyonun dönüştürücülüğü başka nasıl mümkün
olur? Onun için program idare etmekte maharet gerektirmez..!
Programcılar, aynı görüşlerin söz hakkı almasını istiyorsa; ya
izleyicileri aynı yerden alma alışkanlığını devam ettirecek ya da
“çobanın oyu ile benim oyum bir mi?” gibi eşitlikte yeni açılımlar
getirecek entelektüel seviyesi yüksek “Hadi Gel Bizimle Ol” programları
yapacaklar. O zaman gündüz kuşağında daha çok yer bulurlar hem de niçin
bu program gecenin köründe yayınlanıyor yakınmasından da kurtulmuş
olurlar!
25.09.2009
Ali YALÇIN
EĞİTİM-BİR-SEN İstanbul 4 No'lu Şube BaşkanıYorumlar - Yorum Yaz