• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/halilakpinar
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05056611119
  • https://www.twitter.com/halilakpinar
  • https://www.instagram.com/halilakpinar1453
  • https://www.youtube.com/channel/UCz-evvQhDvbJLw5bg_A8P1Q
Üyelik Girişi
MUHTEVA
Site Haritası

Custom Search

Genç Bakış, Nerde Yanlış Yaptı?

Genç Bakış, Nerde Yanlış Yaptı?

Genç Bakış,  Nerde Yanlış Yaptı? 25 Eylül 2009 16:53
Yılın ilk Genç Bakış Programı yayını tamamlayamadı ve program bitimine doğru yayın aniden kesilmek zorunda kaldı. Kanal D televizyonunun eğitim odaklı programı neden yarıda kesildi? Eğitim Bir Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı Ali Yalçın’ın köşe yazısından işte programın değerlendirmesi
Genç Bakış, Nerde Yanlış Yaptı?

İlk yanlış salona izleyiciler alınırken başladı…

Ön üç sıra AYÖP (Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu) için, sonraki iki sıra Eğitim Bir Sen üyelerine, sonraki iki sıra Türk Eğitim Sen’e, daha sonraki iki sıra Eğitim Sen üyelerine ve sonrası şeklinde bir sıralama yapılmıştı. Salona girildiği anda Eğitim Bir Sen ile Türk Eğitim Sen’in yerleri değiştirilmişti. Salon görevlilerine niçin böyle bir tasarrufta bulundukları soruldu. Beş dakika önce farklı olan durum niçin beş dakika sonra değişmişti bu sorunun mantıklı cevabı yoktu ve Eğitim Bir Sen üyeleri haklı olarak tepki gösterip son değişikliği dikkate almayarak yerlerine oturdular. Kimin nerede oturduğunun bir önemi yoktu. Fakat ani değişiklik kasıt gibi algılandı. Asıl olan programın eğitimin sorunlarına parmak basması ve çözüm için kapı aralamaya vesile olmasıydı. Gerisi teferruattı.

Program öncesi Sayın Güçlü, usul ve yordam konusunda kısa açıklamalar yaptı. Yeni dekor yeni konsept ilk programa yansısın diye küçük fragman çekimi yapıldı. Ve ekranları başında olanlar yeni cıngıl ile heyecanlandılar.

Program normal başladı. AYOP adına katılan gençler atanamamanın hem eğitim sistemine hem de kendilerine maliyeti konusunda güzel tespitlerde bulundular ve haklı olarak ücretli öğretmenlik dahil sözleşmeli ve vekil öğretmenliğe tepkilerini dile getirdiler. Bu tespitlerine haklı olarak salonun tamamından alkış desteği aldılar. Ateş düştüğü yeri yakıyordu ve Ataması Yapılmayan Öğretmen Platformu üyeleri dolu olmalarından dolayı bir birlerini tekrar etmiş olsalar bile anlayışla karşılandı. Babasının kamyoncu olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan öğretmen adayının sıkıntısını anlatırken kulaklarına kadar terlemesi, samimiyeti, sıkıntısını içtenlikle aktarması kuşkusuz en önemli olanıydı. “Üç defadır KPSS’den 78 alıyorum atanamıyorum. Ailem herkes atanıyor da sen niye atanamıyorsun diye beni suçlu görüyor” tespiti hayatın gerçeklerini bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyordu. Platform adına konuklar arasında bulunan temsilci platformun oluşma öyküsüyle birlikte ortak duygularını dile getirdi. Atanamayan branşlarla ilgili niçin atanamıyorlar sorusunu gündeme getirdi. Eğitim İş Başkanı Yüksel Adıbelli’nin İlahiyatçı olsaydınız, İHL mezunu olsaydınız atanırdınız çıkıntısı salonda tepkilere neden oldu. Adıbelli klasik 80 öncesi jargon ile olaylara yaklaşarak mevcut iktidara verip veriştirirken Eski Milli Eğitim Bakanı Halil İbrahim Çelik diye cümle kurması kahkahaları beraberinde getirdi. Din Kültürü branşı ile ilgili takıntıya Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen sıraları başta olmak üzere çeşitli noktalardan yoğun tepki geldi.

CHP Milletvekili Muharrem İnce’nin de Eğitim İş Başkanı gibi cümleler kurması ve Din Kültürü Branşı öğretmenleri üzerinden açıklamalar yapması haklı olarak tepkilerin yükselmesine neden oldu. Eğitim Bir Sen sıralarından yoğun bir şekilde söz almak için eller havaya kalktı ve kurulan cümlelerin çarpıtma olduğu ve rahatsızlık verdiği izleyicilere yansıdı. Türk Eğitim Sen Başkanı İsmail Koncuk’un sendika olarak eğitim sorunlarına yaklaşımlarını ifade eden cümlelerin sonundan CHP Milletvekiline yönelik kamuoyunda Din Kültürü Öğretmenlerine bakışı değiştirecek sözlerden kaçınmak lazım türünden söyledikleri salonda müthiş alkış aldı. Milletvekili belikli karizmayı çizdirmişti ve programın fitilini farkında olarak ya da olmayarak ateşlemişti. İsmail Koncuk Türk Eğitim Sen Genel Başkanı idi ve Milletvekili ile Eğitim İş Başkanı’nın çarpıtmalarına cevap niteliğindeki sözleri en çok Eğitim Bir Sen üyeleri tarafından alkışlandı. Anlaşılan taassup yoktu ve doğru nerden gelirse gelsin doğruydu.

Salondaki izleyicilere söz hakkı veriliyor ve salonun genel havası ekrana yansıtılmaya çalışılıyordu. Fakat bütün özellikle söz verilenler aşağı yukarı aynı konuları konuşuyor ve ortak düşmana (!) yükleniyorlardı. Aynı sorunları ideolojik jargonun dışına çıkarak farklı cümlelerle ifade etmek mümkündü. Ama söz alanlar aynı şekilde ifade etmeyi seçiyordu. Bu bir tesadüf olsa gerekti. (!)
Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, güzel şeyler ifade etti. Atanamayan öğretmenleri branş itibariyle birbirine tokuşturmanın yanlış olduğunu, atanamayan 250 bin adayın birbirinin kardeşi olduğunu söyledi ve Din Kültürü branşında 97 ile 2003 arası hiç atama yapılmayarak branşta oluşan ihtiyacın bir kısmının 2003’ten sonra alınmasının çarpıtılarak sunulmasının yanlışlığına işaret etti. Başka branşlarda alınanlarla birlikte okunmayıp rakamların zoomlanmasının yanlışlığına değindi. Eğitimin her kademesinin sınav endeksli olmasından, fen edebiyat mezunlarına, kantinlerden hizmetli ihtiyacına kadar bir yığın konuya işaret etti. Fakat 82 Anayasasının eğitimde fırsat eşitliğini kaldırdığına ve eğitim hakkını yurt dışında aramaya çalışan bir kitleden söz etti. Başörtüsü sorununun vesayetçi Anayasadan kaynaklandığını demokratikleşmenin Anayasa’dan başlaması gerektiğini söyledi ve tabii ki Abbas Güçlü’nün siyasete girmeyelim çıkışı ile karşılaştı. Söz hakkı alanların siyasete değinmeden cümle kurmaları mümkün değildi. Çünkü siyasetle bağlantılı konulardı. Söz hakkı alanların çoğu da zorunlu olarak siyasete gönderme yapmak zorunda kalıyordu. Bunda da bir yanlışlık yoktu aslında. Fakat Eğitim Bir Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun mikrofonundaki ses kesildi ve Gündoğdu’da söz hakkının izleyicilere verilmesi üzerine konuşmasını bırakmak zorunda kaldı.

Üniversitelerde yaşanan kılık kıyafet sorunu ile ilgili sözler sadece Eğitim Bir Sen üyeleri tarafından destek alkışı alırken, Abbas Güçlü’nün Başörtüsü Çankaya’ya çıktı hala başörtüsü sorunundan bahsediyorsunuz türünden sözleri Türk Eğitim Sen üyeleri tarafından hararetle alkışlanıyordu. Kimin neyi alkışlayacağına karar vermek kimsenin hakkı değildi ve çoğunluğu Türk Eğitim Sen’in İstanbul Şube ve yöneticilerinden oluşan üyeleri özgürce alkışlıyorlardı…

Program 3 saati devirmişti ve son çeyreğe girilmişti. Fakat normal olmayan bir şey vardı! Salonda ön taraf ve arka tarafa yoğunluklu olarak söz hakkı verilirken özellikle Eğitim Bir Sen üyelerinin oturtulduğu kısımlar es geçiliyor ve gelen mikrofonlar geri alınıyor ve söz hakkı hiç ama hiç Eğitim Bir Sen üyelerine verilmiyordu. Eğitim Bir Sen üyeleri itiraz etmek istediklerini veya tespitte bulunmak istediklerini; ellerini ısrarla kaldırmalarından ve bazen ayağa kalkmalarından dolayı belirgin bir şekilde hissettiriyorlardı. Fakat hiç ama hiç söz hakkı verilmiyordu. Salonda dört mikrofon vardı ve yanlışlıkla Eğitim Bir Sen sıralarına gelen mikrofonlar sesi kapalı olduğu için salon görevlileri tarafından geri alınmıştı. Söz hakkı ilerleyen saatlerde gelir diye beklerken homurtular yükselmeye başlamış ve Eğitim Bir Sen üyeleri birbirlerine dönerek bu işte bir kasıt var şeklinde homurtuyu yükseltecek ve tepkiselliğe dönüştürecek viraja doğru ilerliyorlardı. Eğitim Bir Sen üyelerine söz hakkı verilmemesi Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’yu da rahatsız etmişti. Jest ve mimikleri bunu rahatlıkla ortaya koyuyordu. Tepki ortaya konduğunda Gündoğdu’nun “ya Abbas Bey, bir tane üyemize dahi söz hakkı vermediniz, hep pas geçiyorsunuz” itirazı haklıydı.

Ekranları başında izleyenlerden durumu fark edenler salonda bulunan Eğitim Bir Sen İstanbul Şubeleri üyelerinden tanıdıklarının ceplerini çaldırıyor ve SMS ile kralın çıplak olduğunu söylüyorlardı. Ak Parti Milletvekili Yüksel Özden’in çoğunlukla konuşamadığı söz hakkından sonra izleyiciler arasında söz hakkının yine Eğitim Bir Sen üyelerine verilmemesi bardağı taşırmış ve objektif davranılmadığı yolundaki homurtuları tepkiselliğe dökmüştü.

Abbas güçlü kontrolü kaybetmiş ve programı bitmek üzereyken kesmek zorunda kalmıştı. Kayıttan çıkıldığında Sayın Abbas Güçlü’nün “Ya ben nereden bileyim orada Eğitim Bir Sen üyeleri olduğunu. (Memur Sen İstanbul İl Başkanı Ahmet Yurtman’a) Hoca elini vicdanına koy gerçekten kasıt olduğunu mu düşünüyorsun” sözü eve gittiğimde oğlum tarafından kayda alınan görüntüleri yeniden izlememe neden oldu. Kral çıplaktı ve salonda kimin nereye oturtulduğu alkışlardan ve izleyici hareketlerinden çok net bir şekilde belli oluyordu. Salonda acaba bize söz hakkı verilmediği ekran başında belli oluyor mudur diye dolaşan homurtular konusunda acaba denmeyecek kadar netlik söz konusuydu. Abbas Güçlü bunu kasıtlımı yaptı yoksa farkında olmadan mı böyle oldu onu bizin anlamamız mümkün değil. Kalbini yarıp ta bakmadığımıza göre sözlerini muhatap almak zorundayız.

İzleyiciler arasında ayrım yapılacaksa bile bunu hissettirmemenin yolu izleyicileri karışık oturtmaktı. O zaman “ben nereden bileyim kimin hangi sendikaya üye olduğunu” sözü masumluğunu korurdu. Eğitim yılının başlangıcında eğitimin bütün paydaşlarının aynı platformda bir araya getirilmesi güzel olandı. Keşke programın fragman çekimlerindeki çok seslilik program esnasında da sürdürülebilseydi. Program sonrası gündeme pompalanan “sendikaların ve siyasetin kavgasından eğitimi ve atanamayan öğretmenlerin sorununu tartışamadılar saptaması bir çarpıtmadır.”

Herkesin aynı şeyi söylediği yerde bir sorun vardır. “Fikirlerin çatışmasından hakikatin şimşeği doğar” diyen düşünür aslında demokrasi kültürünün olması gerektiğini işaret ediyor. Demokrasi eşitlik ile mümkün olur. Eşitlik hayatın her alanında olmalı.

Programcılar çoğunlukla stüdyodaki izleyicileri aynı yerden almayı tercih ederler. Çünkü bu, hakim görüşün düşüncesini toplumun bütün görüşü gibi sunmayı sağlar hem de kontrolü kolaylaştırıyor. Genel geçer uygulama budur. Çünkü televizyonun dönüştürücülüğü başka nasıl mümkün olur? Onun için program idare etmekte maharet gerektirmez..!

Programcılar, aynı görüşlerin söz hakkı almasını istiyorsa; ya izleyicileri aynı yerden alma alışkanlığını devam ettirecek ya da “çobanın oyu ile benim oyum bir mi?” gibi eşitlikte yeni açılımlar getirecek entelektüel seviyesi yüksek “Hadi Gel Bizimle Ol” programları yapacaklar. O zaman gündüz kuşağında daha çok yer bulurlar hem de niçin bu program gecenin köründe yayınlanıyor yakınmasından da kurtulmuş olurlar!

25.09.2009
Ali YALÇIN
EĞİTİM-BİR-SEN İstanbul 4 No'lu Şube Başkanı
Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi44
Bugün Toplam375
Toplam Ziyaret3773740
VİDEOLAR
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Takvim